Bölüm 7: Bianca Hurricane

732 39 7
                                    

  “Pazar günü bir arkadaşımın evinde parti var. Oraya benimle gel.” derken çarpıkça sırıtıyordu.

  Cupcake’imden bir ısırık aldıktan sonra sırıtıp “O gün için Xavier’a sözüm var.” dedim. Yanlış anlamadıysam dudağımda kalan kremayı yalarken gözleriyle dilimin hareketlerini izledi. Ne yani? Onu… tahrik mi ediyordum?

  Hadi oradan!

  “Xavier’a sözün var, ha? İyi yalandı, denizkızı.” deyip gülümsedi.

 “Yalan?” dedim anlamazdan gelerek. Ben iyi bir yalancıydım ama ne Xavier, ne de Jason bana inanıyordu. Kahretsin.

  Gülüp başını iki yana salladı. “Hadi ama! İkimiz de o gün evde pijamalarınla kimya sunumuna çalışacağını biliyoruz.” Tam olarak bunu yapacaktım. En sevdiğim pijamalarımı –Alaycı Kuş baskılı olan- giyip yatağıma kurulacak ve sunumumu yeniden gözden geçirecektim.

  Ama nereden biliyordu?

  Cupcake’imin son parçasını ağzıma atıp ağır ağır çiğnedim. “İyi oyundu, Allard. Ama oyununa gelip sana randevu vermeyeceğim. Ayrıca hayatımdaki tek erkek sen değilsin. Hayatımdaki tek eğlence de sen değilsin. Bu yüzden… hoşça kal.” dedikten sonra banktan kalkıp kulaklıklarımı yeniden başıma yerleştirdim ve kütüphaneye ilerledim.

  Kütüphanede ejderhalarla ilgili bir kitaba gömülmüşken yanımdaki sandalye geri çekilip bir trigonometri kitabı görüş alanıma girdi. Başımı kaldırınca gelenin Kylie olduğunu gördüm. Yüzü asıktı.

  “Selam.” dediğinde sesi o kadar boğuk çıkmıştı ki ilk başta ne dediğini anlamadım. Oturduğunda sorarcasına ona baktım. Omuz silktiğinde söyle şunu bakışımı gönderdim. “Cidden sorun yok. Sadece çok yorgun hissediyorum. Bilirsin, trigonometri işte.” Sözünü desteklemesi için kitabı sallamıştı. Kısa bir süre gözlerimi kıssam da sonunda omuz silktim.

  “Eski Çin söylemlerine göre dört tane evrenin yaratılışıyla ilgili ejderha olduğunu, biliyor muydun,” diye sordum konuyu değiştirmek için. “Birincisi Gökyüzü Ejderhası, adı Tian Long, ikincisi Gizli Hazine Ejderhası, adı Fu Zang Long, üçüncüsü Yeryüzü Ejderhası, adı Di Long, dördüncüsüyse Ruhlar Ejderhası ve onun da adı Shen Long’muş. Bunlar zamanla Ejder Krallar adı verilen tanrılara dönüşmüşler.”

  “Evet, biliyorum.” dedi Kylie başını sallarken. “Onlar inanılmazlar. O kadar görkemliler ki, gören herkes hayran kalır. O kadar bilgeler ki, benim diyen bile onların yanında sönük kalır. Muhteşemler. Büyüleyiciler.” Tüm bunları öyle büyük bir heyecanla söylemişti ki, sanırsınız onları görmüş.

  “Onları görmüş gibi konuşuyorsun.” dedim gülerek.

  Bir anlığına gözünden bir telaş parıltısı geçti gibi oldu ama sonra kıkırdayıp “Yani, hayalimde demek istemiştim.” dedi. Telaş şeysini ben uydurdum sanırım. Emin değilim.

  “Her neyse, Bianca’nın son haltını duydun mu,” diyerek konuyu değiştirdiğinde başımı olumsuz anlamda sallarken suratımı buruşturdum. “Miles Riley ve erkekler soyunma odası sana ne ifade ediyor?” Tiksintiyle inledim ve suratımı buruşturdum. Midem gözümde canlanan –buna engel olamamıştım- görüntüyle alt üst olmuştu. Neden tam bir sürtük olmak zorundaydı ki?

  “Lanet olsun, Kylie! Öğle yemeğimi üzerine boşaltmamı mı istiyorsun?” Surat buruşturup bana düşüncem konusunda –bu durumun iğrençliği konusunda- katıldığını göstermek için başını salladı.

  “Bunu da öğrenmemize sebep olan kişiyse ise Edgar. Onları görmüş,” Elimi mide bulantısıyla ağzıma kapattım ve gözlerimi kıstım. “Zavallı çocuk.” diye mırıldandığında başımı salladım.

Song Of DestinyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin