Bölüm şarkısı: Mark Eliyahu- coming back.
¤
Kesik kesik soluklarla durdu ve ellerini dizlerine koyup hızlı hızlı nefes alıp verdi.
Ciğerlerine çektiği düzensiz soluklardan dolayı boğazı yanıyordu. Yüzünü buruşturdu. Boğazındaki yanma hissini ve kuruluğu gidermek için yutkundu ama faydasızdı.
Göğüs kemiklerinin hemen altındaki boşlukta can acıtacak boyutta kasılmalar oluyordu. Midesi bulanıyordu. Başı feci hâlde dönüyordu.
Eğildiği yerden dikleşti ve karanlık olan ormanda etrafına bakındı sonra geldiği patikaya doğru çevirdi bakışlarını.
Kaç saattir koşuyordu? Bilmiyordu. Lakin ciğerleri patlayacak duruma gelmişti koşmaktan. Fakat nedense hâlâ aynı noktada durduğu hissine kapılıyordu.
İçinde karanlık bir kuyu vardı sanki ve bu kuyu, umutlara tutunmuş, yaralı, kırık, acınacak durumda olan duygularını emiyor, karanlığa sürüklüyordu.
Kalbi çok hızlı atıyor ve kulaklarına çok fazla basınç uyguluyordu. Öyle ki kulaklarının içinden baş ağartıcı sesler geliyordu.
"Çıt..."
Duyduğu sesle korku içinde etrafına daha dikkatli bakmaya başladı. Bir dalın kırılma sesiydi bu ve bir dalın kırılması için bir kuvvet gerekliydi. Bu kuvveti de bir canlı uygulayabilir.
Etrafta herhangi bir hayvanın sesi gelmiyordu ve bu sanki daha fazlası varmış gibi kalbinin, göğüs kafesindeki kemikleri acıtacak boyutta atmasına neden olmuştu.
Hâlâ sesin geldiği tarafa, arkasına, bakıyor tekrar herhangi bir hareketlenme bekliyordu ama yoktu.
Kafasını kaldırdı ve yıldızları görmeye çalıştı lakin gökyüzü karanlık bulutlarla doluydu. Belki de gece olduğu için bulutlar karanlık görünüyordu ama etrafta yağmur kokusu vardı ve bu yakın bir süre zarfı içinde yağmurun yağacağını garantiliyordu.
"Çıt..."
Tekrar aynı sesi duyması ile boğazına kadar yükselen çığlığı bastırdı. Fazlasıyla korkuyordu.
Bu sefer nerden gelmişti peki ses?
Hızlı adımlarla çaprazındaki kalın gövdeli ağaca yürüdü. Ağacın altında durdu ve sırtını ağaca yaslayıp gözlerini kapattı. Oturmadı. Oturmak istemedi, çünkü eğer oturursa kalkamayacağını biliyordu.
Her yeri ağrıyordu. Özellikle başı ama kanındaki adrenalin miktarı o kadar yüksekti ki, hiçbir fiziksel acıyı ayırt edemiyordu.
Kaç saattir uyumuyordu? Neredeydi? Kimden kaçıyordu?
Hiçbir şey bilmiyordu fakat kaçması gerektiğini ve saklanması gerektiğini hissediyordu. Çok büyük bir bilinmezlik içindeydi ve bu delirmek için çok iyi bir nedendi.
"Benden kaçabileceğini mi sanıyorsun Küçük?"
Ensesinde hissettiği soğuk nefes ve hemen ardından duyduğu kalın, boğuk ve kısık ses ile boğazından bir çığlık firar etti.
Zaten yanan boğazı bu çığlıkla sanki lime doğranmış gibi bir acı bıraktı ama o, bunu umursayacak durumda değildi. Sadece çok fazla korkuyordu.
Evet, şuan da bütün duyguları ve fiziksel duyuları hissediyordu fakat ruhundaki ele avuca sığmaz korku duygusu her şeyi fazlasıyla bastırıyordu.
Arkasına bakmaya delicesine korkuyordu. Kimdi bu sesin sahibi?
Sesindeki bir insanı öldürmeye yetecek kadar büyük olan bu nefret duygusu yüzünde de var mıydı?
Sesinin son demine kadar bağırdıktan sonra durdu ve tıkanan soluklarını düzenlemeye çalıştı. Korku ve merak bütün benliğini sarmıştı. Ense kökündeki soğuk soluk hâlâ oradaydı ve milim kıpırdamamıştı.
Arkasına bakmak istiyordu. Kimdi bu soğuk nefesin sahibi? Ne istiyordu ondan? O'nu kaçıran, bu soğuk nefes miydi?
Yavaşça, korku ve merak içinde kafasını sola çevirdi sonra bedenini çevirmek istedi. Fakat arkasındaki soğuk nefes, bir anda sağ kolunu beline sardı ve vücudunu kendi vücuduyla birleştirerek, onu görmesine izin vermedi.
Belindeki demir gibi el ve arkasından vücuduna yapışmış sert göğüs ile korku için çırpındı. Kanındaki adrenalin o kadar yükselmişti ki bayılacak raddedeydi.
Gözleri kararıyordu ve belindeki çelik gibi kol olmasa ayakta duracak hali yoktu.
Yine de çırpınmaktan vazgeçmedi. Elleri ile belindeki kola tutundu. Parmakları altındaki soğuk kol ile ne yapacağını bilemedi ama hemen sonra kendine geldi ve kolu itmeye başladı. Faydasızdı.
Çok güçlüydü arkasındaki soğuk nefes. O ise fazlasıyla güçsüz.
"Agg... hii!.."
Kendisi gibi güçsüz olan sesi ve dudaklarından dökülen amaçsız, garip sesler...
Ne yapacağını bilmiyordu.
Artık hareketsiz durmuştu. Çünkü ne yaparsa yapsın, arkasındaki soğuk nefes izin vermedikçe ondan kurtulamazdı. Arkasındaki soğuk nefes kafasını, genç kızın ensesine dayadı ve bir soluk bıraktı.
Bu soluk, genç kızı bütün uzuvlarına kadar titretmişti ve bu kolun sahibi olan adamın kokusu artık göz ardı edilemeyecek raddeye gelmişti. Keskin bir kokusu vardı. Çok değişik bir kokuydu. Tehlike dolu.
Sonra yine kalın, kısık ve boğuk sesini duydu, genç kız. Sanki genç kızın neyi merak ettiğini biliyormuş gibi... Konuştu soğuk nefes.
Sonra...
Sonrası... Meçhul...
"Kokuların, Küçük... Ben, senin gün yüzüne çıkmayı bekleyen korkularınım."
Lakin karanlığa düşmeden önce tekrar o kokuyu çekti içine genç kız. Bir daha hiç çekmeyecekmişçesine...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN VURUŞ
Teen FictionHisler ulaşılmazdır ; duygular ise, her an insanla bir bütündür... (Mizgin K.) Yok olmaya yüz tutmuştu ruhum. Öldürüyordu beni. Yok ediyordu beni. Yemin etmişti sanki. Çıldırmıştı artık ruhum. Hiçbir şey mantıklı düşünemiyor...