" Ne saçmalıyorsun oğlum? Ne aşkı ne Hülya'sı?" Bu iş hiç hoşuna gitmemişti. Arkadaşının yaptığı şaka genç adamın bir anda irkilmesine sebep oldu. Evet yaklaşık bir saattir kafası yeşil gözlü bir mucizeyle dolmuş daha önce hiç tatmadığı saçma sapan kafa karışıklığıyla boğuşuyordu ama olamazdı değil mi? Koskoca Yağız Yiğiter , hayatından onlarca kadın geçen Yağız Yiğiter, hiçbirini ihtiyaç duymadıkça(!) aklına getirmeyen, aşka inanmayan, hele de ilk görüşte aşkı deli saçması bulan Yağız Yiğiter...Simsiyah saçları şelale gibi uzanan, yeşil gözleriyle baktığı adamı yerine çivileyen, yasemin kokulu bir afete vurulmuş olamazdı değil mi? Farkında olmaksın kafasını sağa sola salladı sanki bu hareketiyle içindeki düşüncelerden kurtulabilecekmiş gibi...
Efe'nin sessiz kıkırtısı kendisine gelmesini sağladı. Bir bu eksikti, şimdi bu zevzek yanlış fikirlere kapılıp aklı sıra onunla dalga geçecekti. Efe'nin diline düşmek 10. Kattan düşmekten beterdi çünkü İkisi de insanı ölüme götürecek kadar tehlikeliydi.
" Efe inan sabahtan beri türlü garipliklerle uğraşıyorum, bir de senin zırvalarınla uğraşamam." diyerek kısa kes ve uza mesajını almış olduğunu ümit etti .
" hımmm gariplik mi? Bu sabah Özdemir holding'te görüşmen vardı. Ne tür garip bişey olmuş olabilir ki? Dur tahmin edeyim! Garip Cemre Özdemir ile tanıştın ve aklını ondan kurtaramıyorsun değil mi?"
Yağız istemsizce gözlerinin pörtlemesine engel olamadı. Manyak Efe hedefi tam onikiden vurmuştu. Bu çocuk üç harflilere mi karıştı acaba diye düşünürken kendini toparladı hemen. Aslında Efe Yağız'ın Özdemir'lerle iş yapacağını duyduğundan beri heyecanla bekliyordu. Hatta ortak arkadaşları Doruk ile iddiaya bile girmişlerdi. Yağız cemre'den etkilenirse Efe'nin cebine hatrı sayılır bir miktar girecekti.Arkadaşı,Yağız'ın tüm mimiklerini dikkatle inceliyor, çocukluk arkadaşının ilk defa gardını düşürdüğüne tanık oluyordu.
Yağız'ı yakından veya uzaktan tanıyan yada bir şekilde yolu onunla kesişen herkes, genç adamın soğuk, katı ve disiplinli olmasının dışında asla duygularını belli etmeyen bir maskeyle yaşadığını rahatlıkla söyleyebilirdi.
İşte bu yüzden Yağız'ın yüzünde beliren anlık şaşkınlık neredeyse bir ilkti ve bu da Efe'nin doğru yolda olduğunu anlamasını sağladı.
"Efe'cim eksik tahtaların arasında cereyan var, küçükken Nurten Teyze bıngıldağına çok yüklenmiş onu anladık da bugün iyice contayı sıyırmanın sebebi ne onu çözemedim"
"Yağız'cım ben senin en iyi dostunum, bana anlatabilirsin. Karşılıksız aşka mı düştün? Sevdiğin yüzüne mi bakmıyor? İlk görüşte aşık mı oldun?... problem değil, çare bende. İçinde tutma rahatla. o kadını görüpte aşık olmayanı daha denk gelmedim. O yüzden sakın beni kandırmaya çalışma çünkü yemem. Cemre Özdemir bildiğin yanlışlıkla dünyaya düşmüş bir melek hatta sana bir sır veriyim ,ben bile bir dönem peşinde az koşmamıştım ama yüz vermeyince el mecbur geri vites yaptım"
Yağız, arkadaşının tespitlerinin doğruluğunda mıdır yoksa Efe'nin de bir dönem Cemre'den hoşlandığını öğrenmesinden mi bilinmez farkında olmadan dişlerini sıkmış, karşısında oturan arkadaşını öldürecek gibi bakıyordu.
Konuyu daha fazla uzatmanın kontrolunü kaybetmesine yol açacağını fark ettiğinden bir an önce Efe'yi yollaması gerektiğini anladı.
"Senin geçmişte kimden hoşlandığın, kimin peşinden koşup kıçına tekme yediğin zerre kadar beni ilgilendirmiyor Efe.Saçma sapan tahminlerini de al ve işinin başına dön lütfen, hem hamile bir kadın hakkında bu şekilde konuşman hiç hoş değil. Ben bebeğinin babası olsam yüzünün haritasını değiştirmiştim." diyerek aptal konuşmayı bitirmeye çalıştı.
" Ne! Hamile mi? Oha! kimden hamile? Oğlum,kız bekar, sevgilisi bile yok bildiğim kadarıyla bu imkansız."
bu cümleler yağız'ın sabahtan beri duyduğu en güzel şeydi. Farkında olmadan içinde bir yerde birşey kıpırdadı. Bunu hissettiği an kaşları daha da çatıldı ama bu fırsatı da kaçıramazdı. Boşboğaz Efe'den ne koparsa kardı.
"Oğlum sen bunları nerden biliyosun? ben ilk defa karşılaştım. hem ortalarda çok görünmeyen bir tip, cemiyette içinde de hiç denk gelmedim. " diyerek oltayı attı. İşte şimdi sazan avı başlamıştı.
ama unuttuğu kısım,karşısında ki adamın onun kitabını yazmış olduğuydu ve şuanda kendi elleriyle kucağına düşmüştü. Eğer hisleri onu yanıltmıyorsa Yağız birçok erkek gibi Cemre'den etkilenmiş ama henüz farkına varamamıştı. O zaman onu biraz kendine getirmenin hiçbir zararı olmazdı.
" Öncelikle bizim ortak arkadaşlarımız var ve birkaç defa aynı ortamda bulunmuştuk. Ayrıca haklısın sosyete saçamalıklarından hiç hoşlanmaz o yüzden önemli yardım geceleri dışında mecbur kalmadıkça bu tarz ortamlarda pek bulunmaz. Son olarak İngiltere'ye gitmeden önce hayatında kimse yoktu ama aldığım duyumlara göre orada James diye bir lavuk da kıza vurulmuş. Yani olur mu olur"
diyerek Yağız'ın az önce yeşeren umutlarını bir anda soldurdu.
Karşısında gözlerini dikmiş her hareketini inceleyen arkadaşına malzeme vermemek için konuyu kapatmayı seçti Yağız,meraktan kıvranmasınlar rağmen.
" Of! Efe gerçekten kimin ne yaptığı umrumda değil, bu konuya nasıl geldik onu da anlamadım ama lütfen başım gerçekten ağrıyor ve işime dönmeliyim. Hadi koçum, hadi yavrum sana müsade" dedi.
"Peki sayın Yılmazer değerli vaktinizi çaldım kusura bakmayın, fakat dediğim gibi Cemre Özdemir ile ilgili herhangi bir sorunuz olursa bir telefon kadar uzağınızdayım" diyerek odadan çıkarken kafasına doğru uçan kalemlikten son anda kurtulmuştu.
Tabi arkasında karmakarışık bir Yağız bırakarak...
Cuma günü her iki tarafta da garip bir heyecan vardı. Cemre hissettiklerinin sebebini çok uzun zaman önce kendine itiraf ettiği için en azından Yağız'ın şuan yaşamakta olduğu iç çatışmadan uzaktı. Sadece onu tekrar görecek olmanın sevinciyle gardrobunun karşısına geçmiş ne giyeceğine karar vermeye çalışıyordu. Onca kıyafet içinde yarım saat debelendikten sonra ilk önce duş işini halletmeye karar verdi.
Belki tuvalette kafası çalışırdı.çünkü genelde en parlak fikirler ne hikmetse ya kaçarken ya sı....ken aklına geliyordu. Fakat rahatlatıcı bir duşun ardından odasına girdiğinde, kocaman kıyafet yığınının arkasında bir güneş gibi doğan manyak Müge'nin kafasını görmeyi beklemiyordu tabii.
Dolabındaki tüm elbiseler yatağın üzerine yığılmış, çatık kaşlarıyla onlara odaklanmış Müge'nin seri hareketleriyle tekrar sağa sola saçılıyorlardı.
"Müge bu ne hal gözünü seveyim? Ne yaptın kuzum ama ya?" diyerek feryat eden Cemre'ye cevap gecikmedi.
Müge kıpkırmızı bir suratla "Ne mi yaptım ? 26 yaşına gelmiş kız kurusu olmasına ramak kalmış, senelerdir bir kalasa olan aşkından mecnuna dönen arkadaşıma yardıma geldim. Gelmese miydim?" diyerek karşılık verince Cemre'de kayış kopmuştu artık.
" Çüşşşş! Kız kurusu mu? Millet 35'den sonra evleniyor, sen bana kız kurusu mu diyorsun şimdi?"
Neyse ki Müge'nin sağduyusu o sabah üzerindeydi ve tartışmayı akşam saatine erteleyip şuana odaklanmayı tercih etti.
"Hadi kızım! Şu anda seninle hiç kavga edemeyeceğim çirkefliğini akşama sakla. Bu sefer adamı kader kıçından tekmeleyip önüne attı, artık ne yapıp edip değerlendireceksin fırsatı.
Şimdi şu kırmızı elbiseyi ve siyah topukluları giyiyorsun, hafif bir makyaj yapıp, dudaklarını öne doğru çıkartarak şirkete gidiyorsun. Benim yöntemi deneyip yanlışlıkla ağzına yapış diyeceğim ama biliyorum sende o kabiliyet yok o yüzden sadece kendin ol.Adam zaten ilk seferde olmadıysa yakında sana aşık olacaktır" diyerek tüm itirazlarına rağmen Cemre'nin eline giysileri tutuşturup beklemeye başladı.
Yarım saat sonunda evden çıkıp arabasına bindiğinde Cemre kendisine bir bakanın bir daha baktığının farkında olmadan şirketin yolunu tuttu. Hakkı amcasının her zamankinin aksine ekstradan nazar duasıyla suratına tükürmesinin ardından yüzünü sile sile asansöre yetiştiğinde karşısında gözlerini ona dikmiş, bir an çekmeyen Yağız'ı buldu.
Ve tabi ki anında kalp atışları hızlanmaya, elleri terlemeye başladı. Mırıldanarak verilen selamların ardından,
uzun ve sessiz bakışmalarla geçen asansör yolculuğu 21. Kata gelmeleriyle son bulmuş, bu süre boyunca Yağız,herzaman rahatlıkla koruduğu halde o anda dişlerini sıkarak yüzünde tutmaya çalıştığı soğuk ifadesiyle alev gibi yakan kadını inceliyor, her farkettiği detayda genç kadına daha fazla kapılıyordu.Cemre ise bu donuk bakışlardan tedirgin olmuş,her geçen an daha da umutsuzluğa kapılıyor,genç adamın içinde ki fırtınadan habersiz,hayalkırıklığı ile kendine kızıyordu. Ne bekliyordun ki.. Bu yürüyen karizma sana mı bakacaktı, kaç gündür aptalca hayallerle kendini komik duruma düşürdün. Al işte sana gerçek hayat,diyerek kendini yiyip bitirdiği sırada açılan kapıdan her ikisi de aynı anda çıkmaya çalışınca vücutları biribirine değmiş,bu farkındalıkla kısa bir an şaşkınlıkla birbirlerinde kitlenmişti yeşil ve siyah gözler.Cemre resmen Yağız'dan geçen elektriği hissetmiş istemsizce adamdan uzaklaşmıştı. Bu hareketinin Yağız'ın yanlış anlamasına yol açtığının bilincinde olmadan önden fırlayıp soluğu toplantı salonunda aldı genç kadın.
Yasemin kokusunu nefes nefes içen Yağız, genç kadını takip ederek odaya vardığında herkesi hazır vaziyette onu beklerken buldu.
Kısa süren toplantı boyunca ne Yağız ne de Cemre aklını konuşulanlara veremiyor, kaçamak bakışlarla birbirlerine bakıyordu. Tabi ki bu durum Kemal Bey'in gözünden kaçmamış yeğeni ile ilgili düşüncesinin doğru olduğundan bir kez daha emin olmuştu.
Neden sonra havada ki elektriği dağıtan Kemal Bey'in neşeli sesi oldu.
"Hadi bakalım gençler! Hayırlı olsun. Sizden bol karlı bir iş bekliyorum ama önce bunu kutlamalıyız. Bu akşam Boğaz'daki restoranta ailen ile beraber yemeğe bekliyoruz Yağız Bey oğlum. Saat sekizde buluşuyoruz ona göre"
"Tabi ki Kemal Amca, babamda sizi gördüğüne çok memnun olacaktır. Öyleyse akşama görüşürüz" diye cümlesini sinsi sinsi sırıtıp cemre'ye bakarak tamamladı genç adam.
Cemre bir an adamın siyah gözlerinde son nefesini vereceğini düşündüyse de kendini çabuk toparlayıp, nazik birkaç cümle ile Yağız'a cevap vererek durum toparladı.
Odasına geçtiğinde içinden çığlık atmak,koşarak kaçmak geliyordu Cemre'nin.
İşte bu yüzden senelerce bu adamdan uzak durmuş, hiçbir adım atmamıştı. Çünkü biliyordu ; eğer bir kere gözlerine bakar, kokusunu tadarsa ona daha çok kapılacak ve şimdi ki gibi hiçbir işaret göremediğinde gelecek yıkım çok ağır olacaktı.
Onca zaman bunun korkaklık olduğunu bilmesine rağmen durumundan şikayetçi değildi. Çünkü en iyi Cemre bilirdi kaybetmeyi.
Gencecik yaşında tatmıştı sevdiklerinin acısını. Her nekadar konu aşksa da hayallerle yaşamak , deneyip reddedilmekten,umudunu sonsuza kadar kaybetmekten daha kolaydı.
Şimdiye kadar az da olsa bir umudu vardı. En azından geceleri kendine yağız ile ilgili hayaller kurmaya izin veriyordu. Oysa bundan sonra istemese de genç adam ile sürekli beraber olacak, duygularını saklamak onun için işkenceye dönecekti. Peki ya başaramaz zayıf bir anında hislerini belli ederse...
Daha da kötüsü yağız bundan rahatsız olur ve onu terslerse...
Kalbinde hissettiği ağrı ile nefesi kesildi genç kadının. Akşam yemek saatine kadar düşünmek istemedi. Bunun içinde bildiği en iyi şeyi yaptı ve durmaksızın çalıştı. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığından yemeğe geç kalmış,en nefret ettiği şeyi yapıp insanları bekletmişti.
Utançtan kızaran yanaklarının onu sanki fazlası olabilirmiş gibi daha da güzelleştirdiğinin farkında olmaksızın,ilk Yağız'ı seçti gözleri mekana girdiğinde.
Hemen adımlarını hızlandırıp etrafta ki beğeni dolu bakışların farkında olmadan ilerledi pür dikkat onu izleyenlerle dolu masaya. Tıpkı attığı her adımın geri dönülmez şekilde hayatını değiştireceğinin farkında olmadığı gibi....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CEMRE
RomanceHiçkimseye itiraf edemedigi aşkını yıllarca kalbinde yaşadıktan sonra Yağız'ına kavuşan Cemre'nin öyküsü bu..... Seneler boyu genc adamın tek bir bakışıyla mühürlenen kalbini kimselere vermeyen, Umutsuzca aşkını bir başına yaşayan Cemre tam hayaller...