10. BÖLÜM

69 4 4
                                    

Az önce duyduklarının gerçek olup olmadığını anlamak için gözlerini Yağız'ın yüzüne diken Cemre'nin gördüğü tek şey, kor gibi yanıp meydan okuyan simsiyah bakışlardı. Evet! doğru duymuştu çünkü karşısındaki adam, taviz vermeyen duruşuyla dibinde dikilmiş, az önce sesindeki tehditi şimdi beden diliyle ona haykırıyordu.
Cemre sevinsin mi, sinirlensin mi bilemedi. Zira sevinmek için henüz çok erkendi çünkü Yağız kaçıncı kez genç kadına yanlış anlayacağı sinyaller gönderiyor, zavallı kadın da dünden razı şekilde saçma umutlara kapılıyordu. Bu kez temkinli olmaya ve deneme yanılma yöntemini uygulamaya karar verdi.
Göreni bir süre afallatan patentli gülümsemesini takınıp, tek kelime etmeden başıyla selam vererek yerine geçti. Şimdi hızla planını kurup uygulamaya geçmesi gerekiyordu ki yapılacak şey çok basitti: Yağız'ın söylediğinin tam tersini yapıp tepkisini ölçmek...
Bunun için önce dostundan yardım istemeliydi tabii tüm dikkatini ona vermiş karşısında ki adama belli etmeden. Neyse ki James, Cemre'yi  bir sıkıntısı olduğunu anlayacak kadar iyi tanıyordu. Yağız'ın kendilerine göz kırpmadan gönderdiği tehditkar bakışlarından da, sorunun genç adamla ilgili olduğunu anlamakta zorlanmadı.
Cemre'nin dibine sokulup, kulağına eğilen James sessizce sorunun ne olduğunu sordu. Cemre ise sanki soruyu duymamış gibi hafif bir kahkaha atıp sessizce;
" James, yardıma ihtiyacım var. Bana kur yapıyormuş gibi davran ve hiçbirşey sorma lütfen. " diye yalvardı.
James yanılmadığını anlamıştı. Gecenin başından beri  Cemre'nin , yoğun bakışlarla izlediği Yağız, genç kadının aşık olduğu adamdı. Ve james'in bu kendini beğenmiş adamla görülecek bir hesabı vardı. Üstelik fırsat da ayağına gelmişti. Şimdi tek yapması gereken, herzaman ki gibi davranmaktı ki zaten gördüğü ilk günden beri Cemre'ye kur yapıyor, umutsuzca onun kalbini kazanmaya çalışıyordu.
" Bebeğim, sen yeter ki iste! Ben uykumda bile sana kur yapabilirim. İzle ve gör bu çok eğlenceli olacak!" Diyerek daha da yakınlaştı.
Cemre'nin dibine girip ağzına düşmeye çalışan James'i boğazlamamak, Yağız için eziyetlerin en beteriydi.
Yumruklarını sıkıp sabır çeken arkadaşını izlemek, Efe için kaçırılmayacak bir eğlenceydi. Her nekadar bu durumun tadını çıkartsa da, bir yandan da içten içe dualar edip, dostunun duygularını farkedip, mutluluğu bulması için yakarıyordu.
Neyse ki masada ki bu gerginliğin farkında olan hiçkimse yoktu. Esra dışında....
Cemre ile girdiği her ortamda ikinci planda kalıp, fark edilememeye artık alışmıştı ama hiçbirinde canı bu geceki gibi yanmamış, kalbi sıkışıp, kendini acınacak durumda hissetmemişti. Her nekadar Cemre'nin farkında olmadan tüm ilgiyi çektiğini bilse de, bu kez hiç hissetmediği kadar keskin  bir nefretle yandı kalbi...
Bir defa olsun şans ona gülemez miydi, üstelik bu gece buna herzamankinden daha fazla ihtiyacı varken.
Acı canını bukadar yakarken, durup düşünmeye bile yeltenmeden  aniden ayağa kalkıp Cemre'ye
" Kuzen, bana eşlik eder misin?" Deyip, beklemeden hızlıca ilerledi.
Cemre Her nekadar diğerleri gibi şaşırsa da bozuntuya vermeyip, izin isteyerek Esra'yı takip etti. Fakat salondan çıktığında, kuzenini lobinin ortasında nefretle bakarken bulmayı da beklemiyordu. Tek kelime etmeyen genç kadının peşinden, otelin yan tarafındaki bahçeye çıkarken, kafasında bin türlü soru dönüyor , duyacağı şeyden hiç memnun olmayacağını hissediyordu.
Esra farkedilemeyecek kadar kuytu bir köşe bulup, Cemre yanına geldiğinde, sabrının sonuna  gelmişti. Arkasına dönüp senelerdir içinde biriktirdiği nefreti tereddüt etmeden kusmaya başladı.
" SEN! Sen seneler önce hayatıma girdiğinde hissetmiştim bunları. Önce evimi , ailemi, sahip olduğum herşeyi paylaşmak zorunda bıraktın beni, sonrada canımdan çok sevdiğim babamı... Hiç kimse bana sormadı bile isteyip istemediğimi yada ne hissettiğimi. Bir tek annem dönmedi bana sırtını, bir tek onu paylaşmak zorunda kalmadım çünkü sadece annem görebildi senin ikiyüzlü, fesat kalbini. Ama babamı kandırdın tıpkı diğerleri gibi . Yeri geldi seni benden üstün tuttu,  öz kardeşim bile değilken seni benden çok sevdi, korudu. NEDEN? Cemre mağdurdu hep çünkü, Cemre zavallı bir kimsesiz, iyi kalpli bir melekti. Cemre kimseyi kırmaz, alçakgönüllü davranır ilgi çekmekten nefret ederdi. Cemre en iyi, en güzeldi. Cemre en çok sevilmeli, kollanmalıydı. Şimdi olduğu gibi Cemre herzaman etrafındakileri büyüler, etrafındakiler ister istemez ona çekilirdi. Herkesi inandırabilirsin bu melek rollerine ama beni ASLA anlıyor musun? Bir gün itinayla sergilediğin bu oyunu herkes farkedecek ve benim ilk günden beri gördüğüm o siyah ruhunu onlarda görücek. İşte o gün geldiğinde tam şuanda sana söylediklerimi hatırla; SENDEN NEFRET EDİYORUM CEMRE! KEŞKE O GÜN AİLENLE BERABER SENDE ÖLSEYDİN DE HAYATIM CEHENNEME DÖNMESEYDİ!!!"
Esra içinde biriktirdiklerini kusup hızla uzaklaştıdığıında, Cemre de zor zaptettiği gözyaşlarına izin verdi. Bu kıza ne yapmıştı da böyle büyük bir nefreti haketmişti. Hele bu akşam onunla doğru düzgün konuşmamışken, neden şimdi burada bu konuşmayı yapmayı tercih etmişti kuzeni? En çok acı verense kardeşi gibi görüp; evine, ailesine, sevgisine sığındığı Esra'nın ağzından dökülen son cümleyi duymaktı. Sanki o defalarca yok olup, ailesinin yanına gitmek istememiş gibi, Esra onu yaşamak, hayatta kalmakla suçlamıştı. Eğer kendinde güç bulabilse hemen kaçıp gidecek, hatta şanslıysa sonsuza kadar hayatlarından çıkma fırsatını değerlendirecekti. Fakat yapabildiği tek şey simsiyah denize bakıp içli içli ağlamaktı.
Ne kadar süre orada öylece durduğu yada kimlerin bu an'a şahit olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu ki umrunda da değildi. Tek bildiği,  hayatta en korktuğu şeyi, hayatta ki en değerlilerinden birine yapıp, onu senelerce mutsuzluğa mahkum ettiği idi. Cemre, senelerdir hayatta kalan,muhtaç olduğu ve ona kucağını, yuvasını, ailesini açan amcasına sıkı sıkı tutunup yaşamaya çalışırken, Esra'ya ne büyük zararlar verdiğini düşünememişti. Babasını ondan almış, sahip olduklarını paylaşmak zorunda kalmıştı. Keşke o lanet gün hiç yaşanmamış, ailesi onu bırakmamış olsaydı da, Cemre de sevgiyi dilenmek, hayat boyu kendini heryerde sığıntı gibi hissetmek zorunda kalmasaydı.
Dudaklarından kaçan hıçkırıklarla şiddetlenen ağlaması, koluna değen sımsıcak ellerin onu tanıdık kokan sert bir göğüse çekmesiyle daha da arttı.
Bu kokuyu tanıyordu. Bu ona huzuru, korunmayı vaadeden o tanıdık kokuydu. Saçlarını okşayan sımsıcak eller, tek kelime etmeksizin ona hayat boyu hayalini kurduklarının sözünü veriyordu... Eğer bu kolların arasında kalmayı seçerse; sonsuza dek sürecek sevgi ve huzur vardı.....
Kafasını kaldırıp baktığı gözlerde bu defa anlayışI gördü. Hayat boyu eksikliğini hissettiği herşeyi, sözsüz bir vaadedişle  ona sunan bu adama tek yapabildiği, minnetini ve kabulünü Yağız'ın boynuna sımsıkı sarılarak göstermekti.
Sadece tek bir cümle kurmaya yetti gücü...
" Yağız lütfen götür beni buradan !"....

CEMREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin