Sabahın 6.30'u güneşin ilk ışıkları pencereden içeri girerken çiğ düştüğü için nemlenmiş olan çimenleri, bahçeyi gören, tekli, mavi koltuğundan izliyordu. Doğanın bir harikası olarak gördüğü sabahın ilk saatlerini, özensiz olsa da kendisine çok yakışan pijamalarıyla karşılamayı severdi. Ona göre vakitlerin kokusu vardı. En çok da sabah kokusunu severdi. Ondandır ki; iç alemini geceden sabaha kadar demleyip vakitlerin kokusunu süzdükten sonra, sabahın ilk saatlerini içini delip geçecek dizelerini yazmak için beklerdi. Beyazıt, bazen öğlen bazen sabahın köründe kalkar, bu şekilde davranarak ezbere yaşamamayı severdi hayatı. Lâkin bu sabah, prensiplerine göre uyandığı bir sabah değildi. Acıların arasından bir nefes alma günüydü.
Sağ elinin baş ve orta parmakları arasında hissettiği yanmayla birlikte dalgınlığından ayılarak gözlerini birden bire çevirdi parmaklarına. Elindeki sigarayı bayağıdır unutmuş, sigarasıyla kendini okşayamayacak kadar uzaklara dalmıştı. Kızının ve eşinin uyanmasına daha 1,5 saat vardı. Buna dayanarak âdeti olmadığı halde evinde yakmıştı sigarasını. İzmariti ve külleri temizledikten sonra salondaki çerçevelerde gezdirdi gözünü. Gözleri dolmadan edememişti. Anıları, acıları ve o kaza... Yara, bere bir öykü gibi bırakmışlardı Beyazıt'ı geride.
Bu sabah, yani aslında 1.5 saat sonrasında eşine ve kızına verdiği sözü tutmak için onları Antalya'ya, tatile götürecekti. Tüm aile 2 ay önce Beyazıt'ın anne ve babasının kendilerini ziyarete gelirken geçirdiği dehşet dolu kazayla sarsılmış ve izlerini hala üstlerinden atamamışlardı. Beyazıt şairdi, şiir ruhluydu, izleri silmekle değil, ne kadar acı olursa olsun o izleri iz bırakanların hatrına severek yaşardı. Hem de acısını bir an bile unutmadan. Ancak ailesinin sarsıntısına daha fazla dayanamamış, onları bir anlığına bile olsa ferahlatmak için tatil sözü vermişti.
Kaza günü, anne ve babasını terminalde karşılamıştı. Otomobilini, alışverişe çıkması için eşine bıraktığından ötürü anne ve babasını evine taksiyle bırakacaktı. Taksi şoförünün ses tonu onun uykusuz ve yorgun olduğu hakkında Beyazıt'ı şüpheye düşürse de annesinin bir an önce dinlenme ısrarına dayanamayarak taksiye bindiler. Yolu yarıladıkları esnada korna seslerinin arttığını duydular. Babası yola baktı. Taksi süratle yapımına devam edilen inşaata doğru ilerliyordu.
Beyazıt, '' Önüne bak! '' diye bağırarak şoförü uyarsa da şoför telaşla hakimiyeti daha da çok kaybetmeye başladı. Arka koltuğa baktı, annesinin yüzündeki korku Beyazıt'ın adeta kalbini sarmıştı. Babası çok geç olmadan müdahale etmek isteyip arka koltuktan uzanarak el frenini çekti. Herkes aracın içinde şiddetle savruldu. Taksi bariyerleri kırarak inşaat alanına daldı ve yerdeki ince çimento harcıyla kaymaya başladı. Beyazıt, başını arkasına çevirdiğinde annesinin başını kanadığını gördü. Taksinin nereye savrulduğunu görmek için tekrar önüne döndüğü esnada yukarı doğru yükselerek başını taksinin tavanına çarptığını büyük bir acıyla hissetti. Taksi inşaata çarpmıştı.
Gözlerini açmaya çalışırken başının acısından çatlamak üzere olduğunu hissedebiliyordu.
Annesi, babası baygın halde yatarken şoför de kapıyı açmış dışarı çıkma çabası veriyordu. Burnuna gelen duman kokusuyla, gözlerindeki karartının sebebini anlaması bir oldu. Kaputtan dumanlar yükseliyordu. Kapısını yaralı, kanayan kollarıyla açtı. Sürünerek arka kapıya ilerliyordu. Sağ kolunu kapıya uzattı. Yetişemiyordu. Kaputtan patlama sesi duyuldu. Alevler ön pencereden içeri girmeye başlamıştı. Anne ve babasını çıkarmak istiyordu ancak çok güçsüzdü. Sürünürken koltuklarından göğsünü saran iki kol hissetti. İnşaat işçilerinden biri onu çekiyor alevlerden kaçırmaya çalışıyordu. ''Hayır! Annem babam içeride, bırakın!'' diye bağırıyor ancak işçi ona izin vermiyor, alevlerden uzaklaştırıyordu. Başından pantolonuna kan damladığını izlerken etraftaki seslere çevirdi gözünü. Başka işçiler taksiyi sarmış içeridekileri kurtarmak için kapıya yöneliyordu. Babasının tarafındaki kapı sıkışmıştı işçilerden biri tüm gayretiyle açmaya çalışıyordu. Annesinin olduğu taraftaki kapı açılmıştı. İşçi içeriye uzanmış Beyazıt'ın annesini kollarından tutmuştu. Asılıp dışarıya çekecekken ikinci patlama duyuldu. Patlamanın etkisiyle işçiler taksinin etrafına savrulmuş, annesi ve babası alevlerin içinde kalmıştı. Etraftaki insanlar ve işçiler taksiyi söndürmeye çalışıyordu. Toprak, su, yangın tüpleriyle herkes bir arada canla başla müdahale etmeye çalışsa da iki dakika sonra gelen ambulans ve itfaiye bile Beyazıt'ın anne ve babasının yanarak ölüşlerini izlemesine çare olamadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEL
Poetry'Biz'e beraber gitme vakti geldi de geçiyor. Sen kayıp,ben ağrılı. Yalnız yaşıyorum bizi. Gel, Beraber gidelim 'biz'e... Kendimize gelmez miyiz ? * Şiir ve hikaye bir kitapta... *