Saat 07.00'a doğru koridordan gelen ayak sesleriyle birlikte, dolan gözlerini sildi. Arkasını dönmesiyle koridorun girişindeki eşiyle gözgöze gelmesi bir oldu. Kolunu kapı girişine dayayıp Beyazıt'a gülümsedikten sonra " Günaydın şairim! " diyerek buse kondurdu. Beyazıt, eşinin ellerinden tutarak, " Bence bir kadın makyajsız ve pijamalıyken bile böylesine hoş olabiliyorsa güzel kavramı üzerinde tekrar düşünmek gerek bence, değil mi Defne ? " dedi. Defne'nin yüzü bu tip sözleri her duyuşundaki gibi yine kızarmış, başını öne eğerek gülümsüyordu.
" Bazen öyle ulu orta gülmediğine seviniyorum, o gülüşün şiirlerime kastı var gibi. " diye ekledi Beyazıt.
Defne, Beyazıt'a sevgi aradığı anlamı bulmuş gözüyle baktığını tekrar hissetti. Kendini onun göğsüne doğru bırakıp usulca, zarar vermek istemiyorcasına, nadide bir parçaya dokunuyorcasına sarılıyordu ki bu ancak Beyazıt onu sıkıca sarana kadar sürdü. Beyazıt'a göre sarılmak bir devrimdi. İki insanın arasına girmiş ne varsa ezip parçalamaktı. Canına en yakın anıydı cananının. Bu yüzden ne zaman Defne'ye sarılsa onu kaybetmekten ne çok korktuğunu hatırlardı.Sarıldıklarında duvardaki ahşap saate baktı Defne. Saat 07.05ti. "Geç kalıyoruz. " dedi.
Şaşkınlıkla Defne'nin suratına bakan Beyazıt, " Ne! Saat sekizde uyanacağını ve Elif'i de o saatte kaldıracağını söylemiştin. Normalde henüz uyanmana bile bir saat varken ne geç kalması ? "
"Aah.. Hadi hazırlan Beyazıt. Geç kaldığımız yok ama bir an önce gitmek istiyorum. " Denizi saatlerce izlemek, fırsat buldukça ormanlarda gezinmek, başka sokaklarda nefes almak için can atıyordu.
" Ben Elif'i hazırlarım. Sen de lütfen valizleri aşağıya indir. "
Defne saçlarını topuz yapmaya çalışarak Elif'in odasına ilerliyordu.
Beyazıt yatak odalarına giderek bir büyük, iki orta boy kahverengi, bez valizleri sarı kapının hemen yanından aldı. Valizleri koridora bırakarak Elif'in odasına hızlıca yürüdü. Kızının uyanış anını izlemeyi çok seviyordu. 5 yaşında, yeşil gözlü, kıvırcık saçlı kızı sarışın yüzünü uyanırken çok sevimli hale sokuyor, masumluğu Beyazat'ın içindeki merhamet duygusunu okşuyordu. Annesinin seslenmesiyle hemen uyanan Elif'i öptükten sonra koridora döndü. Valizleri aldı, kapıdan çıkarken Defne ve Elif'in gülüşmelerini duyabiliyordu. Tebessüm etti ve arabasına doğru ilerledi. Çimenlerdeki çiğlerin ıslaklığı gitmek üzereydi. Evin önündeki sokağa çıkan bahçedeki taş yola bakınarak arabasına gitti. Beyaz arabasının bagajını uzaktan anahtarın üzerindeki tuşla açtı. Valizleri yerleştirdi ve beklemeye koyuldu. 2-3 dakika sonra yan komşudan gelen cam kırılması sesiyle irkildi. Komşunun evine baktı. Masada oturan Erkan amcanın bardağını düşürdüğünü Aysun teyzenin cam parçalarını süpürmeye başladığından anlamıştı.
Karnının açlığından ve aç karına içtiği sigaradan karnında hafif bir ağrı ve ağzında hoş olmayan bir tat hissetti. Defne zaten onun yemeğe düşkünlüğünü biliyordu. Bu yüzden gelirken yanında atıştırmalık olacağına emindi. Hazırlanıp gelmelerine hâlâ vakit olduğunu düşünüp bir sigara daha yaktı. Kendisiyle kavgalı gibi sağlığına özen göstermemesi Defne ve annesini çok üzerdi. Korkmadan yaşıyor. hiçbir şeye esir olmadığını düşünüyor o yüzden hep farklı davranışlar sergiliyordu. Sigarası bittiğinde araçtaki deodaranttan üzerine biraz sıktı. Tam kornaya basacağı esnada evin kapısı açıldı.
Kırmızı, tül elbisesiyle Elif önce çıktı kapıdan. Beyazıt'a doğru yavaş adımlarla ilerliyor gülümseyerek sevimli görünmeye çalışıyordu. Hemen ardından kapıyı kilitleyerek Defne de elindeki tostla Beyazıt'a doğru yürüdü.
Yola çıkmadan önce tostunu arabanın dışında hızlıca bitirdi. Defne,
" Beyazıt her şey hazır hadi gidelim." diye acele etmesini istedi
" Geliyorum. " diyerek tost ekmeğini
tuttuğu peçeteyi bahçenin önündeki çöpe attı. Arabasının kapısını ön koltukta oturan Defne uzanarak açtı.
"Teşekkür ederim leydi." diye karşılık verdi Defne dikiz aynasını silerken.
Elif arabadaki oyuncak bebeğini Beyazıt'a uzatıyor, "Çok güzel değil mi baba ?" diyordu. Beyazıt arabasını çalıştırmış, otobana doğru ilerliyodu. Konuyu uzaratak dikkatini dağıtmamak için sadece " Evet kızım. " dedi. Uzun ve geniş sokaklarda ilerliyorlardı. Defne, sanki iki hafta dinlenecek gibi değil de bir ömür huzur bulacakları yeni bir eve taşınıyor gibi hissediyordu. Elif, nasılsa yaşamadan anlayamayacaktı toparlanıp toparlanamayacağını. Ne zaman 'Dede' lafı geçse ağlıyor, Beyazıt ve Defne de önce baba sonra anne diye arka arkaya seslenip babaanne dediğini farkedip ağladığını anladıklarından beri sanki iki kelimeyi arka arkaya söyletmemek için âdeta nöbet tutuyordu.Nihayet otobana çıkmışlardı. Defne'nin umutla parlayan ela gözleri Beyazıt için ziyadesiyle geçerli bir mutluluk sebebiydi. Ayrıca garip bir şekilde, geniş, pürüzsüz, devasa, düzenli olan bu şehirli yapısı otoyollar Beyazıt için hoş bir görüntü oluşturuyordu. Yoluna devam ederken arkasında sinyal veren mavi, geniş kasa arabayı farketti. Şeriti mavi araba için boşalttı. Bu araba onu çocukluğundan tanıdık olduğu bir manzarayı hatırlattı. Ortaokul öğretmeninin arabasına benziyordu. Öğretmenini çok sever, öğretmeni de onu çok severdi. Daha o yaşlarda bile şiir seven bir kadın görmek onu mutlu ediyordu. "Sen farklısın Beyazıt. Sen yaşından daha olgun ve akıllısın. Senden yana geleceğine dair çok umutluyum." derdi. Bir okul çıkışında öğretmenine iyi akşamlar demek için arabasını her zaman park ettiği yere gidiyordu. Uzaktan öğretmenini liseli yaşlarda 4 erkek çocukla konuşurken görmüştü. Çocuklardan biri çok asabi şekilde konuşuyor bazense bağırarak hakaretler ediyordu. Dayanamayıp oraya doğru koşmaya başladı. Birkaç metre koşmuştu ki çocukların öğretmenine yumruklar ve tekmeler savurduğunu görmeye başladı. Çantasını ve ceketini üstünden çıkarıp öfkeyle daha hızlı koşmaya başladı. Çakıl taşları hızını kesse de, köyde büyümüş olmanın verdiği iri cüssesiyle 1-2 metre öteden çocuklardan birinin üstüne atladı. Yerde kalan çocuk daha ayağa kalkmadan önündeki iki çocuğa daha ensesinden yumruklayabilmişti. Öfkeli ve asabi olan çocuksa durumu anladığında Beyazıt'ın beline attığı tekmeyle omu yere sermişti. Beyazıt bağırarak etraftaki diğer hocaların ve arkadaşlarının dikkatini çekmeye çalışıyordu. Çok geçmeden başardı da. Olayın asabi çocuğun kardeşinin düşük notundan kaynaklandığını, kardeşi sınava girmediği için böyle olduğunu anlamak istemediği için kaynaklandığını öğretmeni Beyazıt'ın evine ziyaret ve teşekkür için geldiğinde anlamıştı.
Bu anısından pantolonun sağ cebindeki telefonun çalmasıyla uzaklaştı. Sakince, gözünü yoldan ayırmadan telefonu cebinden çıkardı. Bir anlığına ekrana bakıp en yakın arkadaşının aradığını ve saatin 07.45 olduğunu gördü. Yola çıkıp çıkmadığımızı soracaktır diye düşündü. Gözünü yoldan ayırmayıp telefonu açması için eşine uzattı ve ona seslendi; "Defne!". Gece erken uyumuş, plandan daha önce uyandığı için yorgunluğundan ötürü uyumaya başlamıştı. Bu yüzden birkaç kez seslense de Defne'den tepki alamadı. Tekrar seslenerek eşine doğru bakarken Elif'in çığlığını duydu. Ön cama bakarak korkuyla ellerini yanaklarında tutuyordu. Hemen telefonu atıp önüne baktı. Siyah renkli, dev bir tırla burun buruna olduğunu görmesiyle kafa kafaya çarpışmaları aynı anda oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEL
Poetry'Biz'e beraber gitme vakti geldi de geçiyor. Sen kayıp,ben ağrılı. Yalnız yaşıyorum bizi. Gel, Beraber gidelim 'biz'e... Kendimize gelmez miyiz ? * Şiir ve hikaye bir kitapta... *