kendine gelmeyi unutma

128 9 7
                                    

.... Esin'in güler yüzü için sinirlerimi bastirdim. Ben bu duygularımı içimde bastırırken, Esin'in evine gelmiştik. Kapının önünden onu yolcu ederken "kendine gelmeyi unutma!"Diye tembihledim. Kendi dünyasında bu hoslanmayi çok hızlı ileri götürüyordu çünkü....

Gece uzun uzun mesajlaşmışlar. Ertesi gün  Savaş'tan öğrendim. Her ne kadar Esin soylememis olsa da birinden hoşlandığı zaman değişmesine yordum bu durumu. Her şey tam olmasa da yolunda gidiyor sayılırdı. Birkaç hafta herkes payına düşeni yaşamaya devam etti. Sonra mahalleyi yasa boğan bir haber aldık.
Kaderde, mahallemizin en mütevazı çocuğu Rifat'i sarhoş bir herifin arabasının altında görmek de varmış.  Haberi duyar duymaz koştum olay yerine. Nasıl da cansız bir şekilde uzanmisti o demir yığınının önüne. ....
İyiydik be Rifat ......iyiydik böyle. .....

Nasıl da bırakıp gittin bizi! Daha sana ısmarlatacağım kaç çay vardı. Aşağı mahallede oturan Sedefi tavlayacak ,en yakin arkadaslarindan birisini de benimle taniştıracaktın. Hem daha Sedef'e birlikte oturup mektup yazacaktik.Kapısına bırakacak hiçbir şey olmamış gibi yolda yürümeye devam edecektik.  Akşamları toplandığımız o mahallenin kosesi simdi bir eksik, bir yanı hep öksüz mü kalacak?  Sen olmadan içten gulemeyiz ki biz! Şimdi saçları üç numara diye kiminle eglenecegiz? Daha hep beraber bizim mahallenin kızına sarkiyorlar diye ne kavgalar edecektik.  Mahalle kahvesine bile borcunu odemedin hem.  Bu acı nasıl anlatılır ki annene,babana? Nasil derim oğlunuz öldü diye!  Olur da birgün evlenirsem nikah sahidim olacaktin. Evlendigim gun insanlar benim mutlu olmamı nasıl beklesin artık? Bak görüyorsun sözünü bile tutmadin.
Arkandan konuşmak gibi olmasın da, iyi adamdın be  Rıfat. Çoğu zaman üç kurusun hesabını yapardın da parasızlıktan, keşke ölümü bu kadar ucuza getirmeseydin...
     Ailesi,köyden gelecek olan akrabaları yüzünden iki gün bekletti Rıfat in cenazesini. O iki gün ailesinin acısını hafifletmek için tüm mahalleli elimizden geleni yapsak da, evlât acısı diner mi! Cenaze günü, Rıfat in saçları gibi üç numara saclarla gittim.Rifati son yolculuğuna uğurlamaya.  Bir önceki gece sabaha karşı kendim kesmistim saçlarımı. Rifati ugurlayacagimiz gün rüzgar yüzümüze çok sert vuruyor,yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu.Rifati tabutun içinde omuzlarimiza aldigimizda tıpkı yağmur gibi herkesin gözü yaşlıydı. Rifati toprağa emanet ederken annesi bilmem kaç kere feryat etti... Babası kimbilir kaç kere içine ağladı... O gün bir sey daha öğrendim. Aslında biz sevdiklerimizi toprağa vermiyorduk,o bizden almasini cok iyi biliyordu....
Rifatin kırkı çıkana kadar mahallede hep hüzünlü bir hava hakimdi. kırk gün boyunca küçük çocuklar top peşinde koşmayı bırakmış, simit tezgahinin başında Salih amca hic taze simit  diye bagirmamis ve Rifatin ailesi hiç yalnız birakilmamisti. Biz mahallenin gençleri de yine her akşam mahallenin bir köşesinde toplanmaya devam ettik,hep Rifat'tan konuştuk O vakitler sadece kapıya dayanan kışın soğukluğu farkediliyordu. Sopaların içi coktan doldurulmuş ateşe verilmişti kalın kıyafetler çoktan yerinden çıkarılmış giyinmeye başlanmıştı.

Canın  Sağolsun Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin