Bölüm 2: KABUS

118 31 32
                                    

Arkadaşlar diğer bölümün uzunluğu sıkıcı diye bölümleri diğer bölümlere ekliyorum, kalın yazılmış yerleri eski bölümü okuduysanız geçin.

Bu sorunun içini kemirdiğini anlayabiliyordum, benim hakkımda bir sürü şeyi merak ediyordu. Hatta bu oyunu oynamamızın tek sebebi belki de biriktirdiği soruların cevabını alabilmekti...

Sorduğu sorunun beni derinden etkileyen bir konu olduğunu idrak edince bir an donup kaldım. Ben neden böyleydim? Her gün gördüğüm kabuslar yüzünden!
Bunu ona anlatırsam benim bir aptal olduğumu söyleyebilirdi, psikolojisi bozuk bir aptal. Tabii onunda benden pek farkı yoktu sanırım. "Her şey aramızda kalacak değil mi?" dedim, başını salladı ve merakla ağzımdan çıkacak sözlere odaklandı.
Normalde bu konuyu ailemden başka hiç kimse bilmiyordu ve zaten öyle de olmalıydı. Ama onunla bu eve geldiğimden beri içimde ne olduğunu bilmediğim bir şey beni ona güvenmem için sürekli dürtüyordu.

"O olaydan sonra suçsuz olduğuma karar kılınsa da büyük bir vicdan azabı çektim. Hatta bu vicdan azabı benim rüyalarıma daha doğrusu kabuslarıma kadar işlemişti. Her kabusumda birini kendi elimle öldürdüğümü ve öldürdüğüm kişilerin de benden ölüm meleği olarak bahsettiğini görüyorum. Sürekli bana ismime yakışır biri olduğumu söylüyorlar-"

''Hatta bu yüzden diğer adını kullanmıyorsun...''

Diye lafımı tamamladı, başımı salladım. "Çünkü bana her Melek dendiğinde kabuslarımı hatırlıyorum." Kaşlarını çatmış beni dinliyordu.

"Sende değişik bir şeylerin olduğunu seni ilk gördüğümde anlamıştım..." Değişik bir şeyler dediğinde içim kıpır kıpır olmuştu. Tamam, bu bir iltifat sayılmazdı fakat ses tonu...

Bunu başka biri söylese alınır, 'Bana ucube mi demek istiyorsun?!' derdim.
Hızla atan kalbime anlam veremeyip, "Benimle konuşup sıranın bende olduğunu unutacağımı sanıyorsan yanılıyorsun," dedim sitemle, "Bugün kiminle kavga ettin?"

"Ne kavgası?"

"Gömleğindeki kan." dedim elimle gömleğini işaret ederken, "Bu kan başka türlü nasıl olabilir ki?" Benim aptalca hissetmemi sağlayacak kadar korkunç bir bakış attı.

"Mazoşist bir insansan, olabilir." Kaşları çatılmış, mavi gözleri iyice ön plana çıkmıştı.

"Mazoşist mi?"

"Mazoşist; kendine zarar vermekten hoşlanan ucubelere deniyor."

Kolunu sıvayıp yara bandı yapıştırdığı façalarını gösterdi, elinde bir sürü faça izi vardı.

"Kelimenin anlamını biliyorum, sadece sabahtan beri kolumu çeke çeke morarttın da. Sadist olman daha mantıklı olabilirdi."

Gözlerini devirdi ve gülümseyerek, "Kaplumbağa gibi yürüdüğün için, yoksa zevk almadım..." Konuyu dağıtarak işi dalgaya vurmuştum ama şimdi onun neden bu kadar sert olduğunu anlamıştım, daha doğrusu neden böyle sert göründüğünü.

Sıkıntıyla iç çektim. "Şu projeyi bitirsek mi?" Onun da pek ödev yapacak havada olmadığını anlamıştım ama başka bir çaremiz olmadığı için ikimiz de yapmak zorunda kaldık.
*********
Birkaç saat içinde çizimleri ve projemizi açıklayan yazıyı bitirdik. "Sonunda!" dedim içimden göbek atarken, cidden şu ödevler insanı bayıyordu. O da her zamanki soğuk gülümsemesini yüzüne takındı.

"Sinem, bugün konuştuklarımız aramızda kalsın. Olur mu?"

Başımı kendimden emin bir şekilde salladıktan sonra,  "Aynısı senin içinde geçerli." Onaylarcasına gülümsedi, bu gülümseme içimi ısıtmıştı.
Bir insanın bir gülüşünde nasıl olurda böyle hissedebiliyordum anlayamıyorum, sanki ikimizin kalbinde de bir mıknatıs vardı ve sadece ben bu mıknatısı hissedebiliyordum...

Kabusların Ötesinde#Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin