“Şimdi ne yapacağım?” dedim uçuruma bakarken.
“Ne yapacağız?” diye düzeltti lafımı.
“Sana zarar gelir Berkcan. Eline baksana!” dedim elini avucumun içine alırken.
“Sinem değilken sana zarar veriyorum ama zarar veriyorum. Anla işte! Zarar görüyorsun...” Gözlerini devirdi, avucumun içindeki elini çekip elimi tuttu ve sıktı. Güven, şimdi gerçekten güvende hissediyordum.“Artık aynı şeyleri yinelemekten sıkıldım Sinem. Önemli olan ben değilim, sensin.” dedi bıkkınlıkla.
“O zaman sana zarar gelmesini istemiyorum, bana önem veriyorsan dediğimi yap.” Elimi bıraktı.
“Hadi diyelim ki seni bıraktım ve çekip gittim.
Sonra ne olacak? Seni hemen yakalarlar, nereye kaçacaksın?”Haklıydı... Kaçamazdım, yakalanırdım. Ama bir dakika kim kaçmak istiyordu ki? “Ben kaçmak istemiyorum ki! Teslim olurum ve cezamı çekerim. Aynı Kerem denen itin çektiği gibi...” Derin bir nefes alıp yutkundu.
“Sen yapmadın bunu, başka biri yaptı! Bırak artık şu ergence tavırları, kendine zarar vermekten zevk alan benim sen değilsin.” Güldüm, duygudan yoksundu bu gülüş. Aynı kalbim gibi duygusuz, aynı ruhum gibi hissiz.
Sonra da susmayı seçtim, gözlerimle cevap verebilirdim değil mi? Soğukluğumu korurken o da benim gibi susmayı ve gözleriyle konuşmayı tercih etti. Sanki bizim soğukluğumuzdan hava da haberci olmuş gibi esmeye başlamıştı, rüzgârın saçımı uçurmasına izin verdim. Soğuğun tenime işlemesine izin verdim. “Hep susacak mısın sen?” dedi. Aynı duygu yoksunluğunu içeren bir gülüş daha hediye ettim “Cevap ver!” Tekrar sustum. Kaşlarını çatıp bana bakmaya başladı. “Verecek cevabın yok diye mi hep bunlar?” dedi. Gözlerimi devirdim, buradan gitmeliyim dedim içimden. Tam gidecekken, “Dur Melek!” dedi. Sesinden akan çaresizliği hissedebilmiştim. Arkama baktım, gözlerinin içine baktım. Dolu dolu bakan gözlerini kırpsa bir damla yaş süzülecekti yanaklarından, içim acıdı. Bana nasıl bu kadar kısa sürede bağlanabilmişti? Ben bile kendimi sevmezken biri beni nasıl sevebilmişti? “Beni bu şekilde görmeyen tek insan sensin. Bir sürü ortak noktalarımız var Melek! Ben senden önce yalnızdım, kimsesizdim.”
Çizmeli kediye bile bu kadar acımamıştım. Garipti, yanımda ilk defa bir erkek ağlıyordu. Hem de bu benim yüzümdendi...
“Daha tanışalı çok kısa bir süre oldu Berkcan!” dedim. Sesimdeki şaşkınlık yüzümdekiyle eş değerdi.
“Ailem bile benim bir ucube olduğumu düşünüyor Melek. Bu canımı yakıyor. Etrafımdaki herkes benim hastalığımı duyunca ya acıyan gözlerle bakıyor, ya da bir ucube olduğumu hissettirecek şeyler söylüyor. Bunu yapmayan tek sen varsın Melek, seni daha yeni bulmuşken kaybedemem.” Gözlerinin içine baktım, yanağından bir damla yaş süzülürken kalbimden bir parçanın kopmasına izin verdim. Dudaklarını araladı ama bir şey diyemeden geri kapattı o pembemsi dudakları. Dudaklarını birbirine bastırıyordu, tekrar aralandı dudakları. “Sen de git, alışığım zaten terk edilmeye. Önce abim, sonra da sen.” Beceriksizce gülümsedi. Gözlerinin içine ne kadar çok bakarsam o kadar kalasım geliyordu.
Gözlerimi kaçırdım.
“Bugün olmasa da bir gün gideceğim. Ve cezamı çekeceğim.” dedim ve iç çektim. İçtenlikle gülümsedi “Polisleri ne yapacağız?” dedim, gülümsemesi solarken bir şeyler düşünmeye çalıştı. “Annem!” dedim daha yeni aklıma gelen düşünceyle ağlama hissim geri gelirken. “Annem... Annemi aramam lazım benim Berkcan! Bayılmıştır o, hastanelik olmuştur. Allah’ım inanamıyorum, ben nasıl bir aptalım. Annemi düşünemedim!” Berkcan aramızdaki mesafeyi kapatıp yanıma geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kabusların Ötesinde#Wattys2016
Mystère / Thriller"Ölüm meleğim, hadi öldür beni! Yap şunu, serbest bırak beni!" gözlerinden yaşlar akıyordu, kim öldürülmesi için yalvarırdı ki? "Hayır ben, ben bunu yapamam." Bana daha yeni fark ettiğim elimdeki silahı işaret etti "Sen bunu yapmak için doğmuşsun. H...