"Berkcan yapma! Lütfen yapma!" Ağzımdan çıkan çığlıklarla beraber dökülen kelimeler umurunda değildi, gözü kararmıştı. Anlından boncuk boncuk terler akıyordu, maviden lacivert gibi olan gözlerini bana döndürdü.
"Anladın mı?" dedi gözlerimin içine adeta nefret saçarak bakarken. Ağzımdan hıçkırıklar dökülmeye başladı, gözlerinin içine bakmak bana iyi gelmiyordu. Sanki o beni kendi bataklığına çekiyordu, beni kendine köle olarak tutmuştu sanki... "Anlamadın mı?" dedi sesinin şiddetini biraz daha arttırarak. "Melek! Cevap ver bana!" Asıl şimdi korkmam gerekiyordu sanırım. Bana hızla yaklaşan elini hissettim, bana tokat mı atacaktı?! Korkuyla otomatik olarak çığlık attım. O ise hızla elini çeneme koyup gözlerinin içine bakmamı sağladı, "Sana asla zarar vermem, inan bana sadist olsam bile sana zarar vermem Melek." Sağı solu belli değildi, dengesizdi ve bu beni korkutmaya yetiyordu. Eli hâlâ çenemdeydi. Ateş gibi sıcak tenime değen, neredeyse buz kesecekmiş kadar soğuk olan eli. Sanki çok uyumluydu, zıt değilmiş gibi. "Bir soruyu tekrarlamayı sevmem Melek. Anladın mı?"
"Neyi?" dedim sanki hiçbir şey yaşanmamışçasına sakin bir şekilde.
"Kendime hem ruhen hem bedenen zarar vermekten tatmin olduğumu, sana asla ama asla zarar vermeyeceğimi ve bir soruyu tekrarlamayı sevmediğimi?" dedi hızlı hızlı.
"Anladım ve sende şunu anlasan iyi olur; bende bana 'Melek' denmesinden hoşlanmam. Bunu bilmem kaçıncı kez söyleyişim, umarım şimdi anlamışsındır." dedim bende onu taklit ederek. Gülümsedi, gözleri bu sefer eski aydınlığına kavuşmuştu.
"Sana Melek dendiğinde gülümsüyorsun, umarım farkındasındır Melek." Ha? Ben ve gülümsemek? Farkında olmadan mı? Çenemde duran elini kaşlarıma götürüp, parmaklarını kaşlarımın üzerinde gezdirdi. "Kaşların çatılırken," Elini kaşlarımdan çekip dudağıma götürdü, baş parmağı dudağımda yavaş yavaş gezinirken sanki bir puta dönüşmüş gibi kıpırdayamıyordum. "Dudakların kıvrılıyor Melek. Nasıl böyle mükemmel bir şeyin farkına varamazsın?" Olduğumuz durumun farkına varıp elini hızlı ve sert bir şekilde ittim. Kısık sesle inleyince elimin kestiği yere geldiğini anladım. İnlemesinden sonra gelen gülümsemesi sinirimi bozmaya yetmişti...
"Kendine zarar geliyor Berkcan! Canın acıyor! Acıması gerek, sana zarar geliyor anladın mı?" Gülümsemesi hiç bozulmadan bana bakmaya devam etti.
"Dediklerimi hâlâ anlamamışsın Sinem. Ben mutluyum ve olmaya da devam ediyorum. Seninle hiç olmadığım kadar mutluyum, beni mutlu ediyorsun. Aynı melek gibi, yıllardır mutluluğu dileyen birinin dileğini gerçekleştirdin meleğim." dedi. Birini mutlu edemezdim, sadece mutlu olduğunu zannetmesini sağlardım o kadar. Aynı kâbuslarımdaki insanlar gibiydi, benim ellerimden ölmeyi dileyen ve acısını umursamayan insanlar.
"Ben senin meleğin falan değilim ki olsam bile ancak ölüm meleğin olup ecelini getiririm." dedim kaşlarımı çatıp.
"Senin ellerinden ölümü tatmak bile bana mutluluk verir meleğim." dedi sanki aşk sarhoşu olmuş gibi.
"Bana gördüğüm rüyaları hatırlatıyorsun Berkcan." dedim kaşlarımı çatıp.
"Onlar sadece kâbus." dedi o da beni taklit ederek.
"Değiller işte! Değiller anladın mı?! Sabah uyandığımda tekrar öldürdüğüm kişinin habere çıkmasından korkuyorum, bir katil olmamdan korkuyorum Berkcan. Ve korktuğum her şeyin yavaş yavaş gerçekleştiğine şahit olmaya başladım. Etrafımdakilere zarar gelince canım daha çok acıyor, sanki damarlarımda dolaşan şey kan yerine zehirmiş gibi. Beni gitgide zehirliyor ve ruhumun ölmesini sağlıyor..." dedim gözlerimin dolmasına izin vererek, önce gözlerim doldu sonra da bir damla yaş süzüldü yanağımdan. Bükülmüş dudaklarımda gözlerini gezdirdi, sonra da elinin tersiyle yanağımı sildi. Yakınlaştı, çok yakınlaştı. Yine puta dönüşmüştüm, birazdan alev alacak bir puta. Bedenim sanki yanacaktı. Gözlerinin içine baktıkça hipnotize oluyordum, bende yaklaşıyordum. Beynim sanki işlevini kalbe bırakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kabusların Ötesinde#Wattys2016
Mistério / Suspense"Ölüm meleğim, hadi öldür beni! Yap şunu, serbest bırak beni!" gözlerinden yaşlar akıyordu, kim öldürülmesi için yalvarırdı ki? "Hayır ben, ben bunu yapamam." Bana daha yeni fark ettiğim elimdeki silahı işaret etti "Sen bunu yapmak için doğmuşsun. H...