7. Bölüm

3.2K 84 14
                                    

Uyandığımda Acar hala uykudaydı. Uzunca süzdüm onu hala inanamıyordum. Tüm gece o karanlıkta bu harika şeyle sarılarak uyumuştuk. Şimdiyse sabah olmuştu güneş pırıl pırıl camdan yanıyordu ve onun teninin daha da mükemmel görünmesine sebep oluyordu. Bir süre sonra kımıldanmaya başladı ve bana arkasını döndü. O arkasını dönünce ben de onu belinden sardım ve yakınlaştım. Yüzümü sırtına gömmek istedim ama yapamadım çünkü korkmuştum ya uyanıp bana kızsaydı. Mırıldanarak yüzünü bana döndü. Gözleri aralanıyordu. Ellerimi çektim vücudundan. "Günaydın Gökay." içimden her ne kadar günaydın oyuncak ayım demek geçse de utandım ve kuru bir günaydın dedim. Sonra Pakize Teyzenin sesi geldi. O üzerine bir şeyler geçirirken ben de onun pijamalarını çıkarttım ve ben de giyindim. Pakize Teyzenin kahvaltısı da harikaydı. Gece bizi öyle görmüş. "Tıpkı kardeş gibi oldunuz." Öyle ya kardeş büyük olasılıkla Acar da böyle düşünüyordu. Kahvaltı bittikten sonra Pakize Teyzeye veda edip Acar ve Patlak ile beraber Hanife'nin yaşadığı eve gittik. Acar yolu biliyordu. Sonunda geldiğimizde Hanife söylediği gibi bahçenin önünde kedileriyle uğraşıyordu. Acar ile tanışıyorlardı bir aralar Hanife'nin şimdi evli olduğu ablasıyla sevgiliymiş. İlginçti böylesi sert bir baba ve anne varken nasıl Acar ile birlikte olmuştu acaba. Dahası Acar'ın köyde daha önce sevgili olmadığı kız var mıydı acaba. Onlara da sarılmış mıydı ben gibi ama ben onun sevgilisi değildim ki... Planı bir kez daha tekrar ettik Hanife'ye. Acar'ı düşürdükleri çukura şimdi biz Raşit Ağayı düşürecektik. Hanife onu oraya çekecekti. Belki de tehdit ederdik onu orada. Aman onu oraya bir düşürelim de gerisi gelirdi herhalde. Hanife ile her şeyi planladıktan sonra Acar ile ben köyün bahçelerine doğru yürüdük o salak çukuru arayacaktık.
Onunla beraber o ıssız yerlerde gezmek harikaydı. Kimse yoktu ben ve o sadece biz. Keşke onu şu ağaçlara itip o dudaklara sonsuza dek yapışabilseydim. Sonunda çukuru bulmuştuk zifiri karanlıkta Hanife elinde fenerle önden çok hızlı adımlarla onu arkasından ormanın derinliklerine çağırıp onunla beraber olmak istediğini söyleyecekti. O da o salak yaşıyla asla Hanife'ye yetişemeyecekti. Hanife çukura yaklaşırken daha da hızlanacak onun fener ışığından faydalanmamasını sağlayacaktı. Ve biz de Acar ile beraber o çukura düşünce ona hesap soracaktık. "Bak elma ağacı var burda tırmanalım mı?" Hayatımda hiç ağaca tırmanmamış olsam da teklifini kabul ettim. Onu izledim ve çok kolay bir şekilde tırmandım. Beraber aynı dala oturduk. O kadar güzeldi ki onunla yalnız kalmak. Acaba söylese miydim ona, onu sevdiğimi deliler gibi onu istediğimi. "Acar?" yüzüme evet der gibi baktı. "Şey... Bir ilişkin var mı? Aşık olduğun birisi falan?" duraksayıp kocaman gülümsedi. "Aslında var gibi. Bizim evin biraz arkasında bir kız var. Adı Melda görsen çok güzel. Bunları kardeşimsin diye anlatıyorum. O sürtükten ayrıldıktan beri sürekli onunla bakışıyoruz. Babası çok katı kız neredeyse hiç dışarı çıkamıyor. Ama sanırım bu sefer evleneceğim kızı buldum sanırım. Annem çok mutlu olacak." Doğru ya ben onun sadece kardeşiyim. Sanki benimle evlenip soyunu devam ettirip annesini mutlu edebilecek ona kadın lazım zaten erkek değil. Çok yanlış anlamışım meğer her şeyi ne kadar da aptaldım. "Çok sevindim. gerçekten... Tebrik ederim." Yine salakça gülümsedi. "Ya sen? Var mı bir şeyler." Acı acı gülümsedim. "Çok yakın zaman önce vardı birisi. Ama şimdi başkasının hiç benim olmadı zaten. Onu çok seviyorum hala." Üzülür gibi göründü sonra birden neşelendi suratı. "Aman boş ver başka kız mı yok sana?" Yok tabi senden başka kimseyi görmüyor ki gözüm. "Öyle..." Sırtıma bir şaplak attı. "Ondan başka birisine hiç bağlanmadın mı?" Keşke söyleyebilsem o kişi sensin diyebilsem. "Hayır. Hiç olmadı ben sadece onun gözlerinde kayboldum. Kendimi onunla tanıdım... Aman neyse Hanife'ye göstereceğiz daha burayı hadi inelim şu ağaçtan." Daldan atlayıverdi ama ben kalmıştım. Ne yapacaktım şimdi. "Hey! Acar ben inaniyorum yardım eder misin?" Kahkahalara boğulmuştu yanımdaki daldan elma kopartıp o ahmakça gülerken kafasına attım. "Sen n'apıyorsun!" Canını yakmıştım. "Bir şey oldu mu bak gerçekten özür dilerim hakim olamadım kendime affet beni lütfen." Altıma doğru yaklaştı. "Tamam sorun yok." dese de kırılmışa benziyordu. Elma çok sert gelmişti herhalde. Off çok salağım ya. Kollarını açtı. "Haydi atla kucağıma." Dediğini yaptım ve beni yakaladı. "Islak olmadan çok daha hafifsin. Hatta köye bile taşırım seni böyle." Dizlerimin arkasından ve boynumdan tutup yürümeye başladı. "Hayır teşekkür ederim indirir misin beni?" Salak salak sırıttı yine. "Bir şartla elmayı attığın alnımı öpeceksin." Neredeyse sesli bir hıh sesi çıkardım. Onu öpmek zaten günlerdir hayal ettiğim bir şeydi. İsteksiz gibi görünmeye çalışarak "Off tamam. İndir hadi." Kafasını iki yana salladı hayır kucağımda yapacaksın. Manyak ya. "Tamam eğil." hafifçe eğildi bende kafamı kaldırıp alnını öptüm. "Ah küçük bebeğim tamam ağlama artık alnın uf olmuştu ben şimdi onu öptüm ve geçti." Gülümsemesi duruverdi. "Ve ikinci ceza maalesef artık kendini affettiremiyorsun üzgünüm Gökay Bey. Köye kadar kucağımda taşıyacağım seni." Bana ne taşı salak sanki umurumda çokça hoşuma bile gidiyor. "Ama yaa çok acımasızsın. Lütfen indir beni." Kokusunu içime çektim. "Hayır olmaz indirirsem benim küçük bebeğimin narin ayakları bu yollarda yürüyemez." Bebeğiymiş hıh.
Akşam olmuştu ama Hanife ile o pislik hala yoktu. Acar ile ağaca tırmanmanmış onları bekliyorduk. Ya Hanife'ye bir şey yaptıysa küçücük kızı bu karanlıkta yalnız başına o adamla bırakmıştım. Ya ne aptal bir fikirdi bu böyle Acar da kabul etmişti işmiş gibi. Ama Hanife zeki, kurnaz bir kızdı. Her ne kadar küçücük olsada Raşit'in beynini kendi beyniyle kim bilir kaça katlardı. Sonunda o fenerin ışığı göründü. Hanife hızlı hızlı geliyordu arkasında o budala Allahım bir insan nasıl bu kadar beyin yoksunu olabilirdi. Ve tam istediğimiz gibi oraya düştü. "Hanife yardım et aşkım. Çukura düştüm sevgilim." Bu be iğrenç bir sesti. "Hadi insene artık." Bunun sırası değildi ama. Sürekli dalga geçiyordu benimle. Ve atlayıverdim. "Sana ihtiyacım yok ukala şey." Raşit'in yanına yaklaştık Hanife de gelmişti. "Vay orospu oğlanlarla işbirliği kurdun demek ben de bunları babana anlatmazsam! Çıkarın ulan beni burdan!" Tükürük saçarak bağırıyordu. "Sen nasıl utanmaz arlan..." Tam bir şeyler söylüyordum ki Hanife kenara çekti beni ve çukura elindeki spreyle iğrenç kokusu olan bir şey sıktı. Adamın sesi aniden kesilmişti. "Kusura bakma Gökay ama onunla konuşmak çözüm değil. Yani plan çok aptalcaydı. Şimdi siz ikiniz bunu soyup bu çantadaki kadın elbiselerini ona giydireceksiniz. Ben de siz onu yapana kadar şurda arkam dönük bekleyeceğim ve siz bitirince ben de makyajını yapacağım Raşiş'in. Sonra da Acar telefona fotoğrafları çeker biraz da video sonra tamamdır her şey. Ha, az kalsın unutacaktım eğer uyanır gibi olursa sıkın hemen spreyi. Hadi bakalım başlayın." Acar da benim gibi sus pus ve donakalmıştı. Hanife ordaki bir kayaya sırtı dönük otururken fısıldadı. "Manyak bu kız korkulur bundan vallahi şeytan çekici bu şeytan." Hafifçe sırıttım bence harika bir kızdı. Bu yaşta o kadar çok şey yaşamak yapmıştı onu öyle. Adam çok komik olmuştu. "Tamam Hanife sıra sende." O da ona harika bir makyaj yaptı. Acar ise fotoğraflarını çekti. Harika olmuştu. Telefonunu bana verdi. "Ben ellerini bağlayacağım. Sen de ablamızın bir kaç güzel pozunu daha çek." O sırada mesaj geldi. "off askm nrdsn yaa. Cok ozldm seni az once pkaşze ablanın yanındaydım sni srdum o slk şehrli oğlnala geziyormışsun yine. Neyse amn bu gce annemler yok sze gelcenm çok hüzl br geçce olcak." Sürtük. Yazış şekline sıçayım senin. Demek buluşup beraber bir gece geçireceklerdi. Ben bunları düşünürken Raşit uyanmıştı bile. "Size gününüzü göstereceğim veletler." Ona fotoğrafları gösterirken şok oldu. Küfürler ve tehditlet etmeye başladı hepsini videoya çektim. "Bu kızdan uzak duracaksın!" Acar konuşuyordu onunla. "Yoksa bu fotoğrafların tüm köylünün elinde." Ama Raşit korkmuş görünse de hala tehditkardı. Sıra Hanife'deydi "Raşit ben bu şehirli oğlanla yattım. Bebem olacak diye korkuyorum. Ama sana sorun olmaz değil mi beni kucağımda başkasının bebeğiyle yine sever kabul edersin değil mi?" Ne saçmalıyordu bu kız ya çok ileri gitmişti sanki. "Hanifeeee!" Diye sessizce homurdandım. O da devam etti. "Ne ya garantiye almaya çalışıyorum." Raşit bağırdı. "VAY OROS..." onu bastırdım. "BİR DAHA ONA ÖYLE DERSEN ONUN YAKININDAN GEÇER YA DA ONA DOKUNURSAN BU GÖRDÜĞÜN TEHDİT DOLU VİDEOLARINI POLİ..." Ben daha polis diyemeden dehşet dolmuştu yüzü. "Tamam tamam yapmayın lütfen. Ben vazgeçtim zaten Hanife'den. N'olur bırakın beni çocuklar." Acar devam etti. "Ona yaklaştığını duyalım hele bir bak o zaman ne oluyor." Adam deli gibi olmuştu. "Polis yok, polis yok her dediğininizi yaparım n'olur polis yok değil mi?" Hanife devam etti. "Şimdi defol git burdan." O koşarak uzaklaşırken bizde köye doğru güle eğlene yürüdük.
Hanife'yi eve sapasağlam bıraktıktan sonra sıra bana gelmişti. "Pakize Teyzeye selam söyle. Ha bu arada sana mesaj geldi sen Raşit'i bağlarken." Hemen telefonuna baktı ve yüzüne koskoca bir tebessüm yayıldı. Ay ışığı altında bile çok yakışıklıydı. "Her şey için sağ ol Acar." Yanına yanaşıp günlerdir yapamadığım şeyi yaptım. Yanağını öptüm. O da aynısını yaptı. "Seni çok seviyorum kardeşim kendine iyi bak. Yengen beni bekler." Hiç yakışmıyordu ağzına yengeler falan. Kim bilir bu gece neler olacaktı. "Ben de seni seviyorum Acar görüşmek üzere." Çok seviyorum ulan hem de. Gel benle kal işte ne yapacaksın onu. Ve çoktan koşar adımla uzaklaşmıştı yanımdan. Demek başkalarının oyuncak ayısı olacaktı...
Eve geldiğimde herkes uyuyordu. Benim geleceğimi bildiklerinden kapıyı kilitlememişlerdi. Sessizce odama çıktım dilimde o şarkı ile...

Hastayım yalnızım seni yanımda sanıp da bahtiyar ölmek isterim...

Bana TutunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin