5. Bölüm

3.5K 99 9
                                    

   Sabah uyandığımda kitabım yerlerde sürünüyordu hatta bir kaç sayfası kıvrılmıştı onu öyle görünce ağlayacak gibi oldum. Off! kim bulacaktı şimdi en son okuduğum paragrafı. Epey bir zaman uğraştıktan sonra kaldığım yeri buluyorum. Hani bitecekti bu kitap daha yarısına bile gelmemiştim. Bazı şeyler sürekli aklına takılıyorsa böyle oluyor demek. Cidden ne yapacaktım bugün ben. Deli gibi arzuladığım adam beni evine çağırmıştı gerçi bir abisi olarak... Birden kapı çaldı ben elimde kitapla bugün ne yapacağımı kara kara düşünürken. Babaannem "Ah benim oğlum ne çok kitap okuyorsun biraz gez dolaş hava al bak Hanife geldi seni soruyor aşağıda. Hadi bakayım bırak şu kitabı elinden." diyerek giriyor içeri. "Hanife mi niye gelmiş ki?" Şaşırmıştım yoksa Patlak'ı geri mi isteyecekti. "Bilmem ki oğul in bir bak bakalım." Babaanneme başımı sallayıp aşağı yöneldim. Hanife dışarıda bekliyordu beni yanına gittim ikimiz oturduk sandalyelere arkamdan da Patlak gelmişti her zamanki gibi o da hemen kucağıma kuruldu. Ama Hanife bugün çok kederli ve soğuk görünüyordu. "Hanife sen iyi misin?" Neredeyse ağlıyordu başını salladı. "Hayır hiç iyi değilim. Babam beni everecek!" Resmen donakaldım. "Ne! İyi de sen kaç yaşındasın ki daha?" Hanife kederli kederli "On iki" dedi. Şok üstüne şoktu o kadar küçük olduğunu ben bile düşünmemiştim o kadar olgun tavırları ve konuşması vardı ki şaşakaldım bunu söyleyince. "Ya Gökay bari benle yaşıt biriyle everse yine razıyım ama 48 yaşındaki adamla evlendirecek beni." Aman Allah'ım bu neydi böyle. "Ama Hanife bu köyde öyle şey olmaz ki dalga geçmiyorsun değil mi benimle?" Hanife sanki kırılmıştı bu laflarıma devam etti. "Biz aslen bu köylü değiliz. Ben daha doğmadan Diyarbakır'dan kaçmış ailem ve buraya yerleşmişler babamım düşmanları varmış orada. Şimdi de beni o koca pis Raşit Ağayla everecek." Ve bu köyde buna evet diyecekti öyle mi? "Ama annen, yakınların buna karşı çıkmıyor mu?" Hanife bana sanki az önce dünyanın en aptal sorusunu sormuşum gibi baktı. "Babama karşı çıkmak o kadar kolay mı sanıyorsun?" Bu neydi böyle ya. Ama aklıma şahane fikirler gelmişti bile. "Hanife aklıma bir plan geldi ama senin kabul edeceğinden şüphe duyuyorum." Anında karşılık veriyor. "Olur mu hiç ben o adamdan kurtulmak için kendimi bile öldürürüm." Buna sevinmiştim. "Aman aman ölüm yok. Şimdi bunun için bir kişiye daha ihtiyacımız var -Bu kişi Acar'dan başka kimse olamazdı elbet ama Hanife'ye söylemedim- umarım bulurum onu ben. Hani şu bahçeler var ya gece tehlike dolan sen bu pis Raşit'i oraya götüreceksin yani onu ayartacaksın lütfen yanlış anlama. Ve ona tuzak kuracağız." Hanife endişeli göründü ama her zamanki gibi ondan beklenmedik bir hareket ile başını kabul etmek anlamında salladı ardından ekledi. "Ama onu tuzağa düşürünce ne yapacağız ki?" İşte buna ben de cevap bulamadım. "Bilmiyorum onu o zaman düşünürüz." dedim. Hanife biraz olsun daha iyi görünüyordu ama yine de gözlerinde bir korku vardı. "Tamam o zaman. Lütfen üçüncü kişiyi bulunca beni haberdar et. Hatice Ablaya sorarsan o sana tarif eder bizim evi. Yalnız gündüz gel babam işte oluyor o zamanlar ben de evin önünde kedilerimle uğraşırım. Çok teşekkür ederim Gökay." Yanağıma bir öpücük konduruvermişti bu kız şu yaşıyla benden daha olgundu. "Tamam olur kendine çok dikkat et Hanife." Çoktan uzaklaşmıştı bile. Bende Patlak ile beraber yukarı çıktım.
    "Artık gitsene yavrum çocuk seni dün bu saatlerde davet etmiş." deyiverdi babaannem elindeki akşam yemeği için dolduracağı dolma biberleri oyarken. Haklıydı artık gitsem iyi olacaktı hem Hanife için de gitmeliydim oraya. O daha ayaklarıma sarılmadan Patlak'ı kucağıma alıp evden çıktım. O kadar ağırdan almama rağmen benim için bir dakika gibi geçen yürümenin ardından yine arkası dönük o sarımsı kafayı gördüm. Bahçenin kapısına yaklaşınca yanında genç ve çok güzel bir kadın gördüm. "İçeri gelebilir miyim?" Diye seslendim. Genç kadın hemen cevap verdi. "Aa geleceksin tabi ki çocuğum o nasıl soru öyle." Çok tatlı bir sesi vardı şiir gibi. Gülümseyerek içeri daldım. Hava bir değişikti kızdırıyor bugün hava yağmur yağacak galiba demişti dedem. Sonra yine o gözler, yine o elektrik çarpması... Elimi tuttu tokalaştı benimle elleri topraklıydı ve mis gibi domates kokuyordu üzeri. Keşke hiç bırakmasa elimi... Birden elimi bıraktı ve yanındaki kadını gösterdi. "Bu annem işte Gökay." şaşakaldım yine çok genç gösteren bir annesi vardı. "Ah oğlum demek Ali Amca'nın torunusun oğlumu kurtarmışsınız geçen öyle mi yavrum?" Başımı sallayıp onayladım. Acar araya girdi fısıltıyla. "Anneee! Yüksek sesle söyleme şunu utanıyorum bir duyan olacak!" Annesi güldü. "Tamam tamam. Ee oğlum okuyorsun sen herhalde? Ah ah benimkide okuyacaktı ama olmadı işte... Babası ölünce her şeyi bıraktı." Allah'ım bu bugünki kaçıncı şokumdu acaba. Bunu duyar duymaz ona sarılasım gelmişti. Hiç sesini çıkarmadı elindeki küreğe benzeyen şeyle toprağa minik oyuklar açıyordu. "Ben bilmiyordum. Çok üzüldüm Allah rahmet eylesin." Annesi birden gülümsemeye başladı. "Ben Pakize Gökaycığım bana Pakize Teyze diye hitap et olur mu? Şimdi siz bu domateslerle uğraşırken ben de bir şeyler hazırlayayım akşama burada yiyeceksin değil mi?" Ben daha hiç bir şey demeden sanki onaylamışım gibi kendi kendine tamam tamam deyip. Önce oğluna sonra da bana bir öpücük kondurup eve yönelirken "Hadi bakalım size güveniyorum kolay gelsin küçük beyler." Allah'ım ne şirin bir kadın bu böyle. Kendi annem aklıma geldi sonra kız kardeşim çok özlemiştim onları çok... Sonra onunla yine yalnız kaldığımı fark ettim. "Annem biraz böyle işte..." sanki ben annesinden rahatsız olmuşum gibi konuşuyordu. "Saçmalama annen harika birisi çok tatlı bir kadın." Sonra orda kedimle boş boş durduğumu fark ettim onu hemen onu boş koltuğa yatırıp Acar'ın yanına vardım. "Ee ben ne yapıyorum Acar?" Yüzü değişti birden onu Acar diye hitap etmemden mi yoksa boş durup birden bu soruyu sormama mı şaşırdığından yaptı bunu anlamadım sonra sırıttı. "Bak şu yerdekini al ve benim yaptığım çukurların aynı hizasında alt tarafa yeni küçük çukurlar kaz. Ben de şu bağlı fidaları çözeyim." Başımı salladım o da biraz gerimde bağdaş kurup domatesleri çözmeye başladı. "Bu kürekle mi yapayım?" Diye sordum. Kahkaha atarcasına güldü. "Ona burda bel derler o gördüğün kısma ayağını basarak yüklen ve çukurları aç." Resmen bana emir veriyordu ama bu beni öfkelendireceğine mutlu ediyordu. "Sanki kürekten ne farkı varki biraz ucu sivri birde ucunda ayak basma yeri var." Yine güldü. Onu umursamadan arkamı döndüm ve aldım elime küreğe benzeyen şeyi. Toprağa batırmıştım ucunu ama bir türlü tekrar topraktan çıkaramadım o salak şeyi. Arkadan yine gülme sesi. "Daha iyi bas ayağınla." Ama olmuyordu işte. Sonra öfkelenip iki ayağımı da aletin iki yanındaki saplara basıp üzerinde hopladım resmen. Ve olan oldu o aptal kürek elimde yıkılmıştım bile. Hem de onun bağdaş kurmuş bacaklarına... Sanki ölüyordum sırtımdan sardı beni ve kaldırdı. Çok utanmıştım. Yine kahkahalarla dalga geçti. "Çok mu komik!" Öfkelendirmişti beni. "Domateslere bir şey olmadı değil mi?" sonradan aklıma gelmişti onlarla kucağında uğraştığı. "Yok yok onları çözmüş seni izliyordum. Hem olsa ne olacaktı ki çok hafifsin eminim o dallar senden kuvvetlidir." Kan beynime sıçradı resmen. "Tamam o zaman gidiyorum ben. Hem niye geldim ki ben belli ki dalga geçmeye çağırmışsın buraya beni. O aptal domateslerinle kolay gelsin sana." Birden ciddiyet kazandı yüzü işte onun bu halini daha çok seviyordum. Ama orda öyle alık alık onu seyretmeyecektim gidecektim. "Eğlendiğini sanmıştım gerçekten çok çok özür dilerim ben lütfen gitme." Kolumu sımsıkı tutmuştu bile. Elleri sımsıcaktı keşke sonsuza değin tutsaydı öyle kollarımı. Sonra içeriden annesi bağırdı ne çabuk akşam olmuştu yahu. "Sırf annen için kalıyorum." Yine sırıttı. "Ne kadar da ince düşüncelisin." Öfkeyle "Ama yine AYNI ŞEYİ YAPIYORSUN!" sürekli sırıtıyordu. "Tamam tamam bak sinirli halin hoşuma gidiyor sadece gerçekten özür dilerim seni kırdıysam kardeşim ." Nasıl bir şey bu ya. "Bana kardeşim deme! Ben 17 yaşındayım tamam mı sen benim abim falan değilsin." Ben neler söylüyordum böyle ya git gide salaklaşıyordum. Cevapladı. "Tamam bende 21 yaşındayım. Ve senin arkadaşın, dostun olmak istiyorum ve çukur açmayı öğretmeyi." Buna gülmüştüm çünkü böyle söylemesi içimi rahatlatmıştı en azından abim olmasından daha iyiydi." Hava gürülderken Pakize Teyzenin sesi bir kez daha geldi. "Annemi daha fazla bekletmeden içeri girsek iyi olacak." Birlikte içeri yöneldik hala kollarımı tutuyordu...

Bana TutunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin