19. Bölüm

2.7K 87 59
                                    

"Son iki gün Hanife seni çok özleyeceğim benim orda sen gibi bir sırdaşım yok." Bu köyü çok özleyecektim her şeye çok alışmıştım. Hüzün şimdiden çökmüştü içime. Hanife sarıldı bana. "Ev telefonunu ararsın Hanife ile görüşmek istediğini söylersin. Yine konuşuruz ha olmaz mı?" Peki ya Acar? Onunla da konuşabilecek miydim? Karısına, kocasını çok özlediğimi söyleyip onu telefona isteyebilecek miydim? "Patlak ne olacak peki Hanife onu babam kabul etmeyecek büyük ihtimalle." Hanife başını salladı. "Bak baban biliyorum ama kedileri sevmeyen insanlardan hayır gelmez Gökay. Sen gelene kadar yine benimle kalır. Korkma seni unutmaz ama çok özler haftasonları gelirsin hem ara sıra olmaz mı?" Doğru haftasonları hem belki annem de gelirdi. Hanife Acar ile dün ne yaptığımızı sorunca ona anlattıklarım akşamı buldu sonra ona veda edip eve gittim. Evde sadece babam vardı dedemler ahırdaydı herhalde. "Dedemler nerde baba?" Televizyona o kadar yoğunlaşmıştı ki beni görmüyordu sanki. "Biri mi ne ölmüş ona gittiler." Biri mi ölmüş ve bu saatte dedemler o birine gitmişlerdi. O sırada ev telefonu çaldı. "Efendim?" kimdi ki bu saatte. "Gökay oğlum nasılsın yediniz mi yemeği?" Annemin sesini duyar duymaz her şeyi unutmuştum. Dakikalar boyunca onunla konuştuktan sonra tekrar babama döndüm. "Peki baba nereye gittiklerini biliyor musun?" Yine yüzüme bakmadan "Pakize miymiş neymiş ona gittiler." İyi de Pakize Teyze yalnız yaşıyordu yoksa o mu... "Ben de gidiyorum baba." Onun o uykudaymış gibi sesini duymadan evden çıktım bile.
Evde yaslar kopuyordu erkeklerin yanında bir yerde dedemi buldum. "Dede n'oluyor burda?" Dedem başını iki yana salladı. "Sorma yavrum Acar'ın karısı kendini asmış yeni getirdiler cesedini yarın gömecekler." Kendisini mi asmış? Hemen eve girdim Acar'ı bulmam lazımdı. İçerisi kadın doluydu. Acar yoktu burda. Bahçeye geri döndüm erkeklerin yanına tüm erkekleri taramama rağmen Arda'yı bile gördüm ama Acar hala yoktu. Bahçenin arkasına gittim. Ağaçların arasına oturmuş bir adam vardı ve bu kuşkusuz Acar olmalıydı. "Acar?" Arkasını döndü ağlıyordu. "Benim yüzümden öldü." Ona yaklaşıp sarıldım. "Tamam hepsi geçecek lütfen kendini suçlama." Arkadan bir adam sesi geldi. "İŞTE BAKIN! ORADALAR KIZIMIN KATİLLERİ BAKIN SARMAŞ DOLAŞ PİSLİKLER!" Bir sessizlik çöktü yas sesleri bile durmuştu. Hemen Acar'dan kollarımı geri çektim. Dedem hemen bozdu sessizliği. "Ne saçmalıyorsun sen Rıza Efendi!" dedemi onaylayan sesler yükseldi. Melda'nın babasına kızının üzüntüsüne dayanamayıp delirdiğini söylediler ama adam cebinden bir şey çıkarıp dedeme yöneldi. "BAK BAK ALİ AĞABEY! GÖR BAK TORUNUNUN AHLAKSIZLIĞINI!" Dedemin yüzünün değiştiğini tiksinti dolu bir hal aldığını gördüm. Cebinden telefonu çıkardı. "Oğlum hemen gel buraya Gökay'ı alıp hemen gidiyorsunuz bu gece!" Bu sefer herkes dedeme karşıydı. "Öyle olmaz Ali Bey onlar bir canın ölümüne sebep olduysa ölmeleri gerek. Ölecek kişi torunun da olsa." Herkes o adamı onaylıyordu. Sonunda babam da gelmişti. "N'oluyor burda baba?" kalabalıktan biri fotoğrafları babama gösterdi. Babam hızlıca bize yöneldi. Kocaman bir tokat yapıştırdı yüzüme. "Seni öldüreceğim ulan!" Acar önüme gerildi. Onu ittim babama bağırdım. "HADİ ÖLDÜR BABA! KURTUL BENDEN HADİ VUR BANA!" Bu sefer yüzüme tokat gelmedi. Koca bir yumruk geldi. Acar yine önüme geçti. Sonra kalabalıktan biri babama silah verdi. "Öldür onları oğlunun pisliğini temizle!" Babam silahı yöneltti bize ve hemen Pakize Teyze koştu ardından babaannem ve dedem. Önümüze gerildiler. "Senin gibi evladına kıyacak bir evlat doğuracağıma taş doğursaydım. Onu vurmak için önce babanla beni vrumalısın!" Babam sinirlendi kalabalıkta öyle. "Anne derhal çekilin ordan!" Sonra kalabalıktan iki kişi daha çıktı birisi benim yaşlarımda bir erkek ve küçük görünen bir kız. Bunlar Hanife ile Arda'ydı. "Hanife yapma çık git! Olmaz!" Diye bağırdım. Melda'nın babası yine bağırdı o çirkin sesiyle. "VUR! HEPSİNİ VUR OĞLUM!" Ben de bağırdım. "Olmaz babaanne lütfen gidin çekilin!" Ama hiçbiri hareket etmedi. "GÜM!" O lanet olası ses duyulmuştu dedemin cansız bedeni yerdeydi. Sonra yine ve yine. Tanıdığım sevdiğim insanlar gözlerimin önünde teker teker ölüyordu. Ve en son sıra Arda'ya geldi. Kalabalıktan bir adam çıkıp onu ordan çekti. "Oğlum n'apıyorsun sen orda!" Arda babasının kollarından kurtulamaya çalıştı. "Olmaz baba Ali'yi vuracaklar!" Şimdi sadece ikimiz kalmıştık. Acar fısıldadı. "Korkuyor musun?" Tabiki korkmuyordum eğer korksaydım bizim için ölmüş o kadar insana hakaret sayılırdı bu. "Hayır sen yanımdayken bu imkansız diye fısıldadım." Diğer yandan gözlerimden yaşlar fırlıyordu. Sonra gözlerim Hanife'nin o minicik cansız bedenine takıldı. Onun ailesi vurulmasına izin vermişti. Bağırdım. "HADİ VUR ARTIK NE BEKLİYORSUN!" Babam silahi bana yöneltti. "Güm!" Gözlerimi sımsıkı kapadım. Ama hiçbir şey olmadı. "Şimdi de Patlak yatıyordu yerde. O minik kedi kurşunun önüne atlamıştı." YETER!" Diye bağırdım artık nefes alacak halim kalmamıştı. Şuan ölümden daha çok istediğim hiçbir şey yoktu. Babam yine silahı bana yöneltti yine hiçbir şey olmadı. Melda'nın babası yine bağırdı. "Madem kurşun bitti biz de onları kızıma yaptıkları gibi asarız." Kalabalık onayladı. Ve yine o her zamanki tanıdık ormana girdik. Ellerimiz bağlı arkamızda bir sürü insan... Sonunda dayanamayıp yere yığıldım. Arkadan bir adam bağlı kollarımdan tutup yerde sürükledi beni. "BIRAK ONU!" Diye bağırdı Acar ama bir adam daha gelip onu tuttu. Sonunda sürüklene sürüklene o her zamanki koca ağaca, Acar ile sevgimizin başladığı ve bugün biteceği ağaca geldik. Bir adam ağaca çıkıp ipleri bağladı. Ve sandalyeler... Gökyüzüne baktım. Mehtaplı gecede onların, bizim için ölen insanların ve kedimin siluetini gördüm ve kocaman bir cesaret kapladı yüreğimi. Ve sonunda ellerimizi çözüp sandalyelere çıkardılar bizi. Boynuma ipi geçirdim Acar da aynısını yaptı. Bana fısıldadı. "Üzülme sevgilim... Düşünsene kurtuluyoruz bu dünyadan. Yüreği sevgisiz, kötülük dolu pis insanlardan, savaşlardan ve her şeyden... Orda çok mutlu olacağız." Elini elime uzattı. Sımsıkı tuttum elini. Aşağıdan küfürler yükseldi. Sandalyeleri öfke ile teklemelediler. Ardından sevgilimin elleri ellerimde sonsuz karanlığa başladı...

O gece orda Acar ve Gökay'ın cesetleri bir çukur kazılıp oraya atıldı. Ve oraya günahkarlar çukuru denildi. Köyde küçük çocuklara anlatıldı anlatılsın ki onlar o hataya düşmesin diye. Diğerleri ise sabah vakti gömüldü ama içlerinden sadece Melda'nın cenazesi kılındı. Gökay'ın annesi ise delirdi. Babası yıllarca hapis yattı ama süresi azaltıldı sonuçta onlara göre yaptığı doğru bir şeydi. Ve kardeşi annesi deliyken ve babası hapisteyken yılmadan ve yorulmadan okudu. Ve abisinin dediği gibi bir öğretmen oldu ve yıllarca öğrencilerine abisinin hikayesini anlattı.
Acar ve Gökay'a gelince onlar çok mutluydu. Tanrı onları ödüllendirdi çünkü onların içinde beslediği ve bir çok kişinin sahip olmadığı bir şey vardı bu sevgiydi... Ve onların ruhunu bağladı böylece sonsuza değin mutlu yaşadılar. Dünyada yapamadığı şeyleri orda yaptılar. Belki dünyada asla birbirlerinin olmadılar ama orda sonsuza dek birbirlerine ait oldular...

Bana TutunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin