4

138 13 0
                                    



Sağlıklı olmayan rahatsız edici bir şeyler dönüyordu. Tamam da ne? Fazla merak iyi değildi. Biliyorum ama bu merakım  fazla değildi. ZKRY neden buradaydı? Burada bulunması tesadüf müydü? Patlatılan bombayla bir ilişkisi var mıydı? Bunların yükü neydi? Bu sorular ve başkaları kafamı kurcalamaya başladı.

Şu an yapabileceğim bir şey yoktu. İki adım ilerde sağa sola eğrilmiş yerde duran gümüş bir yüzük gördüm. Belli belirsiz yürüdüm, eğildim, yerden aldım. Yüzüğün sağına soluna baktım, bir şey ifade etmiyordu. Her tarafı kan içinde kalmıştı, kan kurumuştu. Cebime attım, geriye döndüm beni dikkatle izleyen iki çift gözün varlığını belli belirsiz gördüm. Bana bir şey ifade etmedikleri için dikkate almadım. Çok sonra almam gerektiğini bana hatırlattılar.

Yaşamın içi de aslında böyle değil midir. Sokakta yürürken yüzlerce binlerce insanın yanından geçeriz hiçbirini hatırlamayız. Yüzler bize bir şey ifade etmez. Ne zaman ki özel ilişkiler kurarız o zaman yüzler de tanıdık gelmeye başlar.

.......

Zülfü'nün yanına döndüm, bıraktığım gibi yatıyordu. Koluna girdim en yakın hastaneye götürdüm, yatırdım. Benim telefondan kızını arayıp benimle birlikte  olduğunu, eve geç döneceğini, merak etmemelerini  söyledi.

Hastanede patlama bölgesinden getirilen yaralılar ve onlarla konuşmaya çalışan polisler vardı. Bomba ilin tam merkezinde patlamıştı. Kırk iki ölü, yedisi ağır on dört de yaralı vardı. Ülke genelinde patlayan bombaların bu beşincisiydi. Neler oluyordu? Ne yapılmak isteniyordu? Ülkeyi kana bulayan bu teröristler neyin peşindeydi? Kendisi öldükten sonra elde edilecek sonucun onun için ne önemi olabilirdi. Bu basit soruların cevapları bizi, en kısa yoldan, terör yapabilecek insanların üreyebileceği bataklığa götürebilirdi.

Kafam kazan gibiydi. Sorular sorular... Her türlü fanatizmin eğitim yoluyla terör yarattığını bilmeyen kalmamıştı. Buna rağmen insanların öldürülmesi inanılmaz bir çelişkiydi. Umarsız insanlar ne yaptığını bilmeyen insanlar. Bir daha yaşam şansı olmayan insanlar içimi kemiriyordu. Fakat bu iş kimlik terörü yapan bombacıların işine benzemiyordu. Bu kesindi.

Çoğu zaman başımızı belaya sokacak işler yapmamız için, şeytan doğru bilgiler verip önemsiz şeylerle bizim aklımızı çelmez mi.

Zülfü'nün yanında iki sivil polis görünce sıra dışı bir şeyler olabileceğini düşünmedim, yanlarına yaklaştım:

-Hayırdır memur bey?

Bana döndü, "Soruları siz mi soracaksınız ?" diyerek sorumu soruyla yanıtladı. Sivil polis olduğunu sonradan öğrendiğim polis şefi Cem:

-Az önce sizi olay yerinde gördüm, hangi amaçla oralarda dolaşıyordun. İkinci bir bomba olma ihtimali her zaman vardır. Yerden bir şey aldığınızı gördüm, ne olduğuna bakabilir miyim?

-Yerden basit bir yüzük aldım, sıradan, isterseniz alabilirsiniz. Olay yerinin de uzağındaydı ayrıca.

-Bakabilir miyim?

-Tabii ki! Buyrun.

-Hım! Üstünde kan izleri var, bizde kalsın! Zülfü sizin Ramazan Çelik olduğunuzu söyledi, aynı mahalleden olduğunuzu anlattı. Altı yıl önce polislikten atılmışsınız. Nedenini sorsam? İsterseniz yanıt vermeyebilirsiniz ama atılma nedeninizi bulabilirim biliyorsunuz.

-Sorun yok, bireysel çalışmayı seviyorum, anlaşamadık üstlerimle. Dosyamda şiddetli uyumsuzluk yazar. Ne yazıyorsa doğrudur. Uyumsuz olduğumu kabul ediyorum. Buna karşılık doğrunun ortaya çıkması için babam olsa tanımam. Doğrunun da asla karanlıkta kalmayacağını iyi bilirim. Bu patlamada da bir şeylerin ters geliştiğini düşünüyorum.

-Nasıl yani?

-Üstünde ZKRY yazan tankerin orada olması normal değil. Tehlikeli madde taşıyan tankerin burada işi ne? Burada olması için hiçbir neden yok. Büyük bir olasılıkla çok gizli bir şey taşıyor olacak ki buradan geçsin. Ayrıca buradan geçeceğini bilenler canlı bombayla tankeri havaya uçurmak istemişler. Bu ayrılıkçı terör olayına benzemiyor.

Zülfü işaret parmağını dudaklarına götürmüş sus işareti yapıyordu. Ben duraklayınca Cem "biz işimizi yapıyoruz anlarsınız. Sizi tekrar arayabiliriz" dedi. Tedirgin olmuştu, bu tedirginliği sesine yansımıştı. "İyi günler."

-İyi günler.

Şeflerin odadan çıkmalarını bekledim, kapının ardından kayboldukları zaman Zülfü'ye dönerek:

-Ne var? Neden susturdun beni?

-Bilmiyorum Ramazan ama daha fazla konuşmanın yanlış olduğunu düşündüm. İşlenmeyen düşünce tarlasını yaban otları sararmış, sadece biraz düşünmeliyiz.

Zülfü'nün biraz düşünelim demesi inanılmaz bir yenilikti.O asla düşünmez,her şeye bodoslama dalar kafasını gözünü yarar buna rağmen geri adım atmazdı.Benim donakaldığımı, gözlerinin içine anlamsız baktığımı görünce çok şaşırdı. Kekeleyerek:

-Ramazan, inanmayacaksın ama, bende anlamadım, içimden bir ses, düşünmemiz gerektiğini  söyletti.Hay Allah neler oluyor?

-Cebimde duran parmaklarımın arasındaki yüzüğe daha yakından bakmak için sabırsızlanıyordum.Cem'in benim elimden yerden aldığım değil de başka bir yüzük aldığını öğrenmesi uzun sürmeyecektir sanırım.

-Zülfü:

-"Ramazan yüzüğe bakabilir miyim?"

-"Hangi yüzük!"

-"Ceketinin cebinde parmaklarının arasında duran,parmaklarınla oynadığın,merakını gidermek için biran önce yalnız kalmak için seni buradan ayrılmaya zorlayan yüzük"

-İnanılmaz! Zülfü  tüm beynimden geçenleri okumuştu.

-"Ramazan doğru düşünüyorsun.hem senin hem diğer insanların beyninden geçen düşünceleri okuyabiliyorum.Bunu nasıl yapabiliyorum bilmiyorum ama patlamanın etkisiyle olmuş olabilir.Bu ikimizin de yararına olur sanırım,kimse bilmezse."

İZLENEN YOLCUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin