Ben, Duru Akıncı.
Hayatının en zor zamanlarında hayatın acımasızlığı yüzünden anne şefkati ve sevgisinden mahrum kalmış, babasından gördüğü eziyetlere rağmen susmak zorunda bırakılmış, sevdikleri uğruna hayatından vazgeçmiş, hayatını yetimhanedeki çocuklara adamış kız.
Evet, hayatını yetimhanedeki çocuklara adayan kız. Hem de babasının genel müdürlük yaptığı yetimhaneye. Sevdiklerim için koşuştururken kendimi unutmuştum. Acımasızlıklarda,karanlıkta kaybolmuştum. Yüzme bilmeden hayatın acımasız sularına terk edilip, boğulmuştum. Yürümeyi öğrenmeden koşmak zorunda bırakılmıştım ve sonuç olarak, düşmüştüm.Kırılan kalbimin parçalarını acılarla yapıştırmıştım ve her defasında daha çok parçalanmıştım. Hayatıma giren herkes içimdeki çocuğu da alıp götürmüştü ve ben olgunlaşmak zorunda bırakılmıştım. Ben çocukluğumu yaşayamadan büyümeye mahkum edilmiştim.
Yani kısaca, hayatım ışığı olmayan bir şehrin tabelasız sokakları gibiydi. Hangi yolun doğru olup olmadığını yaşayarak öğreniyordum, sonuçlarıyla birlikte.
19 yaşında olmama rağmen 11.sınıfa başlayacaktım bugün. Okula 1 sene geç başlamıştım çünkü babam önce beni okutmak istememiş ama annem ne yapıp edip beni bir okula yazdırmayı başarabilmiş. Annemin ölümünden dolayı 1 sene de sınıfta kalmıştım. Haliyle,2 sene önce okumam gereken sınıfı şimdi okuyacaktım.
Aynadaki yansımamda tekrar gözlerimi gezdirdim. Çoğunluğa göre yeni okul, yeni heyecan, yeni arkadaşlar demekti ama benim için yeni bir kaygı ve yeni düşmanlar demekti. Girdiğim ortamlarda insanların sevgisini pek kazanamayan biri olarak bunu tahmin edebiliyordum. Gözlerimi gezdirdiğim yansımamda yeni okulumun formasına bakmaya başladım. Lacivert pileli eteğin üstünde hakim olan bordo ve beyaz renkli ekoseler vardı. Giydiğim beyaz gömleği eteğimin üzerine çıkardım ve eteğin rengiyle uyumlu lacivert renkli çoraplarımı dizimin 3-4 parmak altına gelecek şekilde çektim. Kendime pek bir şey yakıştıramayan biri olarak bu okul formasının üzerimde duruşunu beğenmiştim. Elimle son bir kez saçlarımı düzelttim. Esmer tenimin üzerine simsiyah iri dalgalı saçlarım belime kadar uzanıyordu. Gözlerim de saçlarım gibi siyahtı. Annemin bana aldığı kanat şeklinde, ince ve zarif kolyeyi şans getirmesi dileğiyle boynuma taktım. Benim için o kadar değerliydi ki, bazen gece yatarken kopmasın diye boynumdan çıkardığım zamanlar oluyordu ama genellikle sürekli boynumdaydı.
Yüzümdeki bazı izleri gizlemek için minik bir servet ödediğim kapatıcıyı dikkatle sürdüm. Bu, yüzümdeki izleri kapatıyordu ama ruhumdaki izler ilk günkü tazeliğini korumakta kararlıydı. Annemin ölümünden sonra tamamen dağılmıştım ve hala da tam olarak toparlanmış sayılamazdım.
Bu düşüncelerle derin bir iç çektim. Keşke annem de hayatta olsaydı diye geçirdim içimden.
Hazır olduğuma kanaat getirdikten sonra odamdan çıktım. Babam genelde olduğu gibi dün de eve gelmemişti anlaşılan. Evde olduğunda bana, dışarıda olduğunda yetimhanedeki çocuklara eziyet etmekle meşguldü genellikle. Ben bu yaşıma kadar babamın çalıştığı yetimhaneye defalarca kez gitmiştim ve her defasında kalbime bir kara bulut misali çöken ağırlıkla eve geri dönerdim. Çünkü orada diğer insanların sandığı gibi bir hayat yaşanmıyordu. Bu zamana kadar olaylara karşı hep sessiz kalmıştım ama benim adım Duru'ysa o eziyet çeken çocukları tek tek kurtaracaktım oradan.
Bedeli ne olursa olsun.
Bu düşünceleri şimdilik kafamdan atmaya çalışarak aşağıya, abimin yanına indim. O benim bu hayattaki tek varlığımdı belki de.
Abim ağaca yaslanmış bir şekilde dururken, geldiğimi fark ettiğinde bakışları direk olarak eteğime kaydı. "Bu etek ne?"
"Bildiğin etek?" dedim sevimli olmaya çalışarak. Eteğin boyuna laf edeceğinden adım gibi emindim çünkü. Çok fazla kısa değildi, olması gereken boydaydı ama illa karışacaktı işte. "Ben etek falan göremiyorum ama?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖRÜNMEZ KANATLAR
Literatura FemininaKimsesizliğin, umutsuzluğun ve kabullenişlerin hakimiyet kurduğu, koridorlarında içten atılan sessiz çığlıkların huzursuz yankılarıyla dolu bir yetimhane. Karanlık koridorlarda, ucunda ışık olmayan dünyalarında her geçen gün biraz daha ölen hayaller...