Öyle sessizce öldüm ki defalarca, hiçbir zaman anlaşılmadı yokluğum.
*****
Sessizlik.
Bazen yaşadıklarımızdan kaçmak için sessizliğe sığındığımızda, kafamızda dönüp duran düşünceler daha gürültülü bir hal alıyor ve bizi bir türlü rahat bırakmıyordu.
Karşımda duran bu yetimhanenin içinde yaşananları, oraya her gittiğimde karşılaştığım olayları, oradan her çıktığımda içimde oluşan kocaman bir sıkıntıyla ayrıldığımı bildiğimden dolayı bu sessizlik bana huzur vermekten çok, tedirginlik ve kasvet veriyordu.
Sınıftan nasıl çantamı aldığımı ve okuldan nasıl çıktığımı bilmiyordum bile. 2 saat sonrasında ancak kendime gelebilmiştim. İçimde, hem yaşadıklarımın bende bıraktığı o koca boşluğun huzursuzluğuyla birlikte, birazdan gireceğim yetimhanede yaşanacakları bilmeyişimin endişesi de vardı.
Oturduğum kaldırımdan kalkıp üzerimi silkeledim ve demir kapıyı ittirip içeriye girdim. Çimlerin üzerindeki beyaz yoldan geçerek merdivenlere doğru ulaştım. Savaş, merdivenlerden çıktığım sırada beni görünce masasından kalkıp yanına ulaşmamı bekledi. Savaş yetimhanede bekçilik yapıp ve kameraları denetlemekle görevliydi. Masası binanın içerisindeydi fakat dış kapının girişi de dahil bütün bahçe rahatlıkla kontrol edilebiliyordu buradan, arka taraf hariç tabi.
"Hoşgeldin,'' dedi merdivenlerden çıkıp yanına ulaştığımda.
"Hoşbulduk, naber?"
"Ne olsun işte, sıkı yönetim devam ediyor." demesiyle içimi daha da büyük bir sıkıntı kapladı.
''Sen iyi misin? Biraz solgun görünüyorsun.''
''Rahat duramadım yine yerimde, bilirsin beni. Hem çok bitkinim, hem de çok aşırı sinirliyim. Babam üzerime gelirse eğer kendimi tutmak için ekstra bir çaba harcamam gerekecek ama başarabilir miyim? Hiç bilmiyorum.''
''Aman Duru sakın ters bir şeyler olmasın. Bugün zaten baban seni görmesin bile, harekete geçmemiz için az bir zaman kaldı ve senden şüphelenmesin. Ayrıntılı bir şekilde plan yapacağız ve sen de kimseye görünmeden gideceksin, tamam mı?'' diye sorduğunda ''Tamam.'' diyerek yanıt verdim.
Savaş odasına doğru yönelince ben de onu takip ederek odasına girdim. 26 yaşında sarışın bir çocuktu Savaş. Bazı sarışın erkekler gibi öyle çok fazla açık bir tonda değildi, sarının koyu tonlarına yakındı saçları. Ne çok yakışıklıydı, ne çok tipsiz. Fizik olarak da ne kalıplıydı, ne de çok cılız. Fiziksel olarak normal sayılabilecek bir çocuktu.
Savaş, buradaki çocukların halini en iyi şekilde anlayan tek kişiydi sanırım. Küçük yaşta anne ve babasını bir trafik kazasında kaybedince anneannesi onun bakımını üstlenen kişi olmuş. Tabi yıllar sonra iyice yaşlanmış olan anneannesi de vefat edince, tek başına kalakalmış bu hayatta. Akrabaları da hiç arayıp sormazdı onu. Hem buranın bekçiliğini yapıp hem de yatılı olarak kalıyor ve bir şekilde hayatını devam ettirmeye çalışıyordu.
Hayat zordu işte. Her yönden, herkese karşı. Hepimizin bir derdi vardı, önüne geçemezdik bunun. Kimi insanın sevdiklerini kaybetmesi, kimi insanın karnını doyurmak için verdiği çaba, kimilerinin bir hastalık, kimilerinin sahipsizliği. Hatta bir çocuğun silgisini kaybetmesi bile onun için büyük bir dert olabiliyordu. Küçük ya da büyük herkes bir koşuşturma içerisindeydi, önüne geçemediğimiz.
Savaş konuşmaya başlayınca dikkatimi düşüncelerimden çok, ona yoğunlaştırdım.
Yaklaşık yarım saattir bu odadaydık ve her şeyi en ince ayrıntısına kadar planlamıştık. Giriş ve çıkışı nereden yapacağımızı, evin tadilat durumunu, bakıcıyı...yani kısaca konuşmadığımız bir konu kalmamıştı. O gece çocuklardan hangisini çıkaracağımıza kara veremiyor oluşumuz dışında, tüm sorunları halletmeyi başarabilmiştik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖRÜNMEZ KANATLAR
ChickLitKimsesizliğin, umutsuzluğun ve kabullenişlerin hakimiyet kurduğu, koridorlarında içten atılan sessiz çığlıkların huzursuz yankılarıyla dolu bir yetimhane. Karanlık koridorlarda, ucunda ışık olmayan dünyalarında her geçen gün biraz daha ölen hayaller...