Yarın, bir mucize olmayacak. Yarın, bugünden farklı olmayacak. Yarın, dünlerden güzel olmayacak. Çünkü gelecek, geçmişten güzel olamaz ki.
****
Yeni bir hafta.
Yeni bir gün.
Yeni bir başlangıç.
İçinde umut olmayan bir geçmişi ayakta tutan, umut taşıyan bir günün başlangıcı.
Gözlerim adımlarımdayken, kulaklarıma ulaşan sesler sadece bir melodiden ibaret değildi. O melodilerin arkasına saklanmış atılamayan çığlıklar vardı belki de kimsenin duymadığı. Kim bilir, belki de ne yaşanmışlıklar vardı bu sözlerle insanın yüreğinin en derin yerlerine gömdüğü anıları gün yüzüne çıkaran.
Bakışlarım yine yerde, kulağımdaki seslerle okul kapısından içeri girecekken sert bir bedene tosladım. Hafifçe kafamı kaldırıp çarptığım kişiye bakınca donup kaldım birden.
Bu çarptığım kişinin Aras yerine bir başkası olmasını o kadar çok isterdim ki. Ama maalesef tüm gerçekçiliğiyle karşımda dururken, kulağımdaki melodilere endişe karışıyordu git gide. Gözlerim onun cam gibi siyah gözlerine kilitlendi. Birkaç saniye sonra gözlerimi gözlerinden çekme isteğiyle dolup taşarken sanki hipnotize olmuş gibiydim, ona bakmaktan başka bir şey yapamıyordum. Yüzündeki boyalar çıkmış, o komik halinden eser kalmamıştı geriye.
Onu görünce beynim işlevini yitirmiş, kilitlenip kalmıştım sanki. Şu an bir şey düşünemiyordum, kulaklarım duymuyordu müziği. Ve gözlerim, hareket edemiyordu başka yöne. Sadece ona bakıyordum.
Ta ki o, okul kapısından içeriye girene kadar. Bir şey demesini, bağırmasını, kızmasını, hatta belki de tehdit etmesini beklemiştim ama hiçbir şey yapmadan yüzüme bakıp gitmişti sadece. Ağzım açık bir şekilde bakakaldım arkasından. Ona bakıp kıkırdayanları sert bir bakışıyla susturmasını, merdivenlerden çıkıp gözden kaybolmasını seyrettim bir süre.
Yeni yeni hareket işlerini kazandı vücudum. Onun gibi merdivenden çıktım ben de. Sınıf kapısından içeriye girdiğimde ,sınıfa her zamankinden daha sessiz bir havanın hakimiyet kurmuş olduğunu anlamak zor olmadı benim için. Sırama doğru yürürken Aras'la göz göze gelince adımlarımı hızlandırıp hemen yerime oturdum. Yanımdaki kalorifer nedeniyle sırada biraz yan otururdum sürekli. Haliyle, Aras'ın hareketlerini görmek de zor olmuyordu benim için. Arkasına yaslanıp kollarını göğsünde birleştirdikten sonra gözlerini üzerime dikti, rahatsızca yerimde kıpırdandım.
Öğretmen gelip ders anlatmaya başlayınca bile hala aynı şekilde durup bana bakıyordu. Yerimde kıpırdanmamak için zor tutuyordum kendimi. Bilerek böyle yapıyordu, avına odaklanan avcı gibi bilerek gözlerini sabitliyordu yüzüme.
Psikolojik baskı uyguluyordu, pislik!
Zilin bir an önce çalması için dua ederken, hayatımda ilk defa teneffüs zilinin çalmasıyla bu kadar büyük bir rahatlama hissettim sanırım. Hemen, yüzüne bile bakmadığım ama öğretmen kızmasın diye açtığım kitabın kapağını kapattım. Sınıfta kalmak mı yoksa dışarı çıkmak mı can güvenliğim için daha iyiydi, bilmiyorum. Hala aynı şekilde gözlerini dikmiş bakıyordu bana. Sonunda kantinden bir çikolata almanın gerginliğime biraz olsun iyi geleceğini düşünerek çantamdan paramı aldım.
Ben ayağa kalkınca, Aras da ayağa kalktı. Gerginlikten elimi yumruk yapıp tırnaklarımı elime geçirince, o da elini yumruk yaptı. Sinirden saçlarımı yolmak üzereydim ama sakin olmam gerektiğini kendime hatırlatıp ona doğru döndüm.
''Önce sen geç.''
''Karşımda bir kız varken önce benim geçmem doğru olmaz,'' dedi gülerek. Tabi ki bu gülümsemenin dostça bir gülümseme olmadığını hatırlatmama gerek yoktu sanırım. Bu dediğini nezaket amaçlı değil, benim sinir olmam için dediğini çok iyi biliyorduk ikimiz de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖRÜNMEZ KANATLAR
Chick-LitKimsesizliğin, umutsuzluğun ve kabullenişlerin hakimiyet kurduğu, koridorlarında içten atılan sessiz çığlıkların huzursuz yankılarıyla dolu bir yetimhane. Karanlık koridorlarda, ucunda ışık olmayan dünyalarında her geçen gün biraz daha ölen hayaller...