Köyde doğup yetişmiş biri olarak Kaniz, kendisi, şehir hayatım
zerrece umursamıyordu. Sıradan ama şehirli bir aileye mi, yoksa
köyde kalıp varlıklı bir toprak sahibinin ailesine mi gelin gitmek is-
tediği sorulduğunda, Kaniz hiç tereddüt etmeden bir zemindann
karısı olmanın şerefini tercih etmişti. Daha küçük yaşlardayken
kendisine cömertçe bahşedilmiş olan aklı selim ve kurnazlığın yanına
doğuştan gelen para tutkusunu da ekleyince, böyle bir teklifi
reddetmem için deli olmam gerekir diye düşünmüştü Kaniz!
Bir chaııdharani olmak ve kapalı bir köy hiyerarşisinde baş ka-
dın olarak saltanat sürmek öyle her gün rastlayabileceğiniz türden bir
fırsat değildi. A'jsmerini açtığı için Allah'a şükranlarını sunmak adına
yetmiş nafile namazı kılmıştı. Sonuçta, Kaniz kalıcı olarak köye
yerleşiyorum diye hiç yerinmedi.
Şehir yaşamının sığ çekiciliği ve pırıltısı onu etkileyememişti.
Annesi, 'Döntimlerce arazisi ve onların sağladığı gelirler sayesinde,
sen ve kocan Server hiçbir şeyin sıkıntısını çekmezsiniz1
diye başının
etini yemişti heyecanla. Maddi olarak en vahşi hayalinin bile gerçek
olabileceğini ona birinin anlatmasına gerek yoktu ve böyle de oldu
zaten.
Tüm bunlan mahvetmiş olan ve bugün bile içine dert olan tek
şey, kocasının Kaniz ortaya çıkmadan önce başka bir köylü kadın
tarafından evlenme aşamasında reddedilmiş olduğu gerçeğiydi. Kaniz
onun ikinci seçimi olmuştu. Bu, kanserli etkisini yaşamından bir
türlü söküp atamadığı, gülün dikeni, gül bahçesinde dolaşan bir yı-
landı sanki.
İlk evlendikleri zamanlarda, 'İkinci Chaudharani' olarak anıl-
maktan ölesiye nefret ederdi. Çünkü herkes bilir ve kabul ederdi ki,
Şahzade, ilk ve en önemli yerel toprak sahibiydi. On yıl önce, Habib
Han ve Chaudharani Şahzade en yakın kasaba olan Tanda Adam a ta-
şındıklarında, Kaniz terfi etmişti. Yalnızca yaşlı adam, Sirac Din, köy-
de, geniş havalisinde kaldı. O âna kadar, Şahzade, Sirac Dinin en bü-
yük gelini olarak, istemeden de olsa Kaniz'i gölgede bırakmıştı.
Şimdi o, Kaniz, köydeki tek chaudharaniyâi ve kimsenin bunu