"Fatma! Yemek hazır. Gel hadi. " sinirden seğirmeye başlayan sol gözüme elimi bastırıp sakinleşmeye çalıştım. Neden Fatma, neden yani? Sakinleştiğine emin olduğumda küçük demir ranzamdan kalkıp odamın hemen yan tarafındaki mutfağa ilerledim. Herkese tek tek göz gezdirdiğimde uykudan mahrum gözleriyle yemeklere baktıklarını gördüm. Onların yarın açlıktan kıvranmalarını duymamak için "Uyanın uleyn!" diye bağırdım. Uykusuz gözlerle bana bakan tek kişi annem olduğu için mahrem yerimin hemen üstüne gelen terlikle inledim. Vay canına! Bu iyi bir isabetti anne. Küçük kardeşim Süleyman "Ya anne ya! Şuna bir şey söyle de bağırmasın." dedi. Aslında şu an onu dövme planları yapardım da şu mübarek aya dua etsin. "Sen sus Sülüman. Ben senin biricik mi biricik ablanım evlat. " dedim ve babamı süzmeye başladım. Babam beyaz atleti ve şortuyla meşhur yer soframızda oturuyor, yemeklere öylesine bakıyordu. Klasik Ramazan babaları.
Sofranın ortasında duran tepsideki börekten bir parça alıp yemeye başladım. Babamın hala yemediğini görünce işaret parmağımı koltuğunun biraz daha alt tarafına dürttüm. Birden hareket edince uyanabildiğini farkettim. Her gece aynı şeyi yapıyorum, yine de neler oluyor der gibi etrafa bakınıyor.
Yemek yeme işlemini bitirdiğimde mutfak tezgahının üzerindeki sürahinin kapağını kenara koyup kafama diktim. Arkam sofraya dönük olduğu için annemin aniden gelen terliğini farkedememiştim. Bu kez de popoma aldığım darbeyle inleyince babamın güldüğünü duydum. Sinirden tekrar seğirmeye başlayan gözlerime elimi bastırdım ve geçmesini bekledim. Sonunda geçince mutfaktan çıkma kararı aldım. Kapıdan tarafta oturan Süleyman'ın poposuna tepip odama ilerledim.
Pencerenin bir tarafında benim, bir tarafında da Süleyman'ın eski ranzası vardı. Aslında bu ranzalar üst üsteydi ama ben alt katta yattığım ve Süleyman'ın ranzasını ayaklarımla zıplattığım için annem böyle yapmıştı. Zaten küçücük olan oda böyle daha da küçüldü ama benanah. Son model nokia 3310 telefonumdan saate baktığımda Ezan'ın okunmasına 7 dakika vardı. Hurma yemeyi unuttuğum aklıma gelince mutfağa uçtum ve sofranın etrafını dolanarak dolaba ulaştım. Üç tane hurmayı alıp "Son 6 dakika kaldı. Çabuk olun Ey Mü'minler!" dedim. Yatağıma hoplayıp yatağın içinde adeta kaybolan küçük kahverengi maymunumu aradım. Sonunda bulduğumda ona sarılıp kendimi uykuya teslim ettim.
Bugün yeni tanıştığım minik arkadaşımı ziyarete gideceğim için sabah erkenden kalktım. Oruçluyken erken kalkmayı sevmesem de heyecandan bunu başardığım için kendimle bir kez daha gurur duydum.
Küçük beyaz dolabımın kapağını açtım ve giyecek bir şeyler aramaya başladım. En sonunda geniş bir açık kot pantolon ve aynı şekilde bol sarı bir tişört giydim. Belime de kırmızı kareli bir gömlek bağlayıp her gün aynısını yaptığım kombinimi tamamladım. Saçlarımı da alnımın hemen üzerinden başlayarak iki yandan ördüm. Dış kapının hemen yanındaki siyah ayakkabılıktan saçma sapan bir marka olan ayakkabılarımı da ayağıma geçirip dışarı çıktım. Lüks olmayan apartmanımızdan sonunda çıkıp kaldırımda yürümeye başladım. Köşedeki mahalle bakkalımız Necmi Amca tezgahına sebzeleri özenle yerleştirirken "Selamun Aleyküm Necmi Amca. Hayırlı geceler. " dedim ve samimi bir şekilde gülümsedim. "Aleykümselam. " dedi a harfini uzatarak. "Sana da İyi bayramlar deli kız." O da aynı şekilde gülümseyince yoluma devam ettim.
Gideceğim yer yürüme mesafindeydi. Umarım yeni arkadaşımı bulabilirdim. Çünkü her zaman aynı yerde olacak diye bir şey yok, değil mi?
Nihayet gelebildiğimde gözlerim onu aramaya başladı. Burası İstanbul'un sessiz sokaklarından biriydi. Kimsenin olmaması beni ürkütmüyor aksine iyi ki kimse yok diye seviniyordum.
