Ev hapsimi biraz da olsa yumuşatmak amacıyla balkon hapsine çevirdim. Balkondan sadece çiş, iftar ve sahur için ayrılıyordum. Annem balkonun demirlerine birbirine dikilmiş kömür çuvallarından bir örtü yapmıştı. Bu yüzden oturduğumda veya yattığımda görünmem imkansızlaşıyordu. Zaten annemler de bu sebeple izin vermişti.
Balkonumuz ne çok geniş ne de çok uzundu. Yani benim için gayet iyiydi. Uyumak için bir sünger döşek, yumoş yastığım ve pikem; yemek için ise annemin küçücük hamur kesme masası vardı. Yemeğimi bazen annem bazen Sülüman getiriyor, bazen de ben gidip alıyordum. Tabii geri götürme işlevini Sülüman yapıyordu.
Henüz 2 gecedir buradaydım fakat bana yıllar gibi geliyordu. Kimseyle konuşmamak canımı fazlasıyla sıkıyordu. En azından balkondan birileriyle konuşma yasağımı kaldırsam mı diye düşünürken kendime 'Hııı, bak beni döverim. ' diye kızdım ve işaret parmağımı kendime çevirip salladım.
İçerden annemin "Fatma, biri zile basıyor, " dediğini duydum ve oturduğum yerden oflayarak kalktım. Kafamı aşağı sarkıttığımda birinin bisikletime bir şeyler yaptığını gördüm. Aman Donrem! Bisikletim daha gelinlik giyecekti. Kafası tam balkonun altında kaldığından kim olduğunu göremiyordum. Ama erkek olduğu kesindi. Öyle kas karıda ne arasın, değil mi? Ya bazen düşünüyorum da spora başlayıp tulumba tatlısı yapacağım. Bu böyle olmaz derken aklıma fakfakir olduğumuz geldi. Yine bir "Siktir," çekip "Kim o yevşak?" dedim. Çocuk arka arka gerileyip kafasını kaldırdı ve bana baktı. Tanımadığım bir çocuk benim bisikletime neden tecavüz ediyordu ki?
"Bunu Kaan abi gönderdi. Unutmuşsun galiba. Bir de selam söyledi. " deyip göz kırptığında sol gözüm seğirmeye başladı. Sol elimi gözüme bastırıp geçmesini beklerken "Sen o Kaan abine söyle ben iki gün sonra gidiyorum. Kendime kanka buldum. " dedim. Yalanın ırzına geçmiştim galiba. "Mala bak. " dediğinde sinsi gülüşümle "Bakıyom zaten. " dedim. Upçıs bubçıs. Görebildiğim kadarıyla gözlerini devirmişti. "Her neyse. Söylediklerini iletirim. Bu arada nereye gidiyorsun, sorarsa söylerim diye şey yapıyorum yani." dedi. Ben de ona harikulade cevabımı verdim. "Elliğin körüne," Eee sonuçta elliğin memleketine, benim memleketime gidiyordum, değil mi? "Aynen böyle ilet Kaan abine. " dedim ve yerdeki yatağıma uzandım. İki yandan ördüğüm saçlarımla oynarken balkonun kapısı açıldı. Gözlerim kapalı olmasına rağmen kimin geldiğini anlayabilmiştim. Çünkü karnıma aldığım sert terlik darbesiyle nefesim kesilmişti. "Ya anne! Neden vuruyorsun karnıma, zaten ağrıyor. Bu dönemlerde bana eziyet etme. " dedim suratımı acıdan buruşturarak. "Suratına it sıçasıca, ne bu balkonun hali? Yediklerini de buraya mı sıçıyon sen? Bah senin ağzına öyle bir sıçarım ki, aklın hayalin hatta hayatın durur. Kalk toparla çabuk şuraları, babanın iş yerinden arkadaşları gelecekmiş. Bana yardım edeceksin. " Ben de diyorum ben neden bu kadar çok konuşuyorum. Al işte böyle anadan böyle hıyar. "Hayatta çıkmam bu balkondan. Ev hapsim var benim, git başımdan. Sülüman yardım etsin. " Sabır dilenircesine yukarı bakan gözleri hiddetle beni bulduğunda "Kız kalk beni delirtme! Koktun kız koktun, bir banyo yap. Bir buçuk haftadır banyo yapmıyorsun. " dediğinde uzun süredir açmadığım örgülerimi kokladım. Koku alamayınca, "Yo, hiç de kokmuyorum bence," dedim. Gözleriyle koltuk altımı işaret edince gözlerimi ondan ayırmadan koltuk altımı kokladım ve anında doğrulduğum yere tekrar düştüm. Kahretsin bu da ne? Dedemin bokluğu gibi kokuyordum. Anneme kısa bir bakış atıp hızla banyoya koştum. Bu kez kapıyı kitleyecek ve 2 saat banyodan çıkmayacaktım. Hakikaten ben neden daha önce kapıyı kilitlemiyordum ki? Mal ben.
"Tamam, bu son." derken elime en güzelinden Boktene markalı şampuanı döküyordum. Saçımdaki köpüklere şekiller verirken annem bağırdı. "Fatma, hadi çık kız. Misafirler gelir yarım saate. " Yanaklarımı sıkıntıyla şişirdim ve köpüklü işaret parmaklarımı yanaklarıma dürtüp onları birer balon gibi patlattım. Derin leğene son kez daldırdım tası, kafamdan aşağı dökülen köpükleri yüzümde hissettiğimde kalbim küt küt atmak yerine bok bok atmaya başladı. Korkum gitgide artarken "Anne! Boğuluyorum," diye bağırdım. Annemin hemen gelip beni kurtarmasına öyle ihtiyacım vardı ki.. "Gerizekalı bir tas suyla ne boğulması, su dök geçer," diyen anneme gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. Çünkü devirseydim gözlerim yanardı. Sonunda nefes nefese olduğumu hatırladığımda hızla suyu kafama geçirdim. Ellerimle de yüzümdeki suyu götürdüğümde gözlerimi açtım. Nefeslerimi düzene sokmaya çalışıyordum. Ama olmuyordu, çok korkmuştum. Allah affetsin hiç deniz kenarına bile gitmemişimdir. "Ulan bi tas suyla 'Boğuluyom' diye cırlıyon, bir de denize mi gideceksin, bre kahbe!" diye kendime kızdım ve havluya sarılıp banyodan çıktım. Odaya girdiğimde Süleyman bilgisayarda oyun oynuyordu. İçeri girdiğimi farketmeyincr kapıyı sertçe kapattım. Korktuğunu "Hi!" sesinden anlayabilmiştim. Yerinde sıçrayışı içimi cız ettirirken silkelenip "Çık git lan," dedim sakince. "Sen giyin abla, bakmıyorum ben." dediğinde gözlerim patladı. Bu çocuğa ne yapmışlar? "Sülüman!" diye çığırdığımda arkadan annemin sesini duymam bir oldu. "Sülüman gel oğlum, o deli balkondan falan sarkıtır seni, gel annem. " Gözlerimi devirip yanımdan geçen Sülüman'ın götüne bir tekme indirdim.