Onların olduğunu düşündüğüm dükkanın önünde otururken son model 3310 telefonumdan saate baktım. İftara son bir saat kalmıştı. "Ben artık gideyim. Annem kızar. " dedim son model kankama. O da yayıldığı sandalyeden hafifçe doğruldu ve gülerek "Haklısın. Hadi seni eve bırakayım. " Arabası mı vardı? "Yok ben bisikletimle giderim teşekkür ederim. " Kanka değilken bile daha samimiydim ulan. Bu ne! Teşekkürler falan. "Olsun bisikletle de ben götürürüm. Kankalar asla birbirinden ayrılmazlar demiştim. " "Doğru. Ayrılmazlar. " dedim ve bisikletime ilerledim. Yavaşça, yere bıraktığım bisikleti kaldırdım ve tam koltuğuna oturacakken "Hop! Ne yapıyorsun? Ben bırakacağım dedim ya, yani ben süreceğim sen arkada sorutacaksın. "Sen arkaya binsen daha iyi olur bence?" diye saçmaladım. Nasıl taşıyayım ben bunu? "Taşıyabilirsen olur. " "Taşırım canım neden taşıyamayayım?" diye kendimle inatlaşırken içimden İnşallah düşmeyiz diye dua ediyordum.
Kendimi yerde bulduğumda bisiklet üzerime düşmüştü. Kaan ise karşımda ayaktaydı. Şanslıydı tabii. "Yardım etsene ne biçim kankasın sen!" Bağırmamla kendine gelmiş gibi silkelendi ve bisikleti üzerimden kaldırdı. "Sağ ol!" dedim imayla. "Ne demek görevimiz. Hem biliyordum ben senin düşeceğini. " deyip bisiklete bindi ve benim de arkaya binmemi işaret etti. Omuzlarından tutunurken bisiklet çukura girip çıktığında sendeledim ve o anki düşme korkusuyla boynuna sarıldım. Kısa çaplı titremesine aldırış etmeden tekrar omuzlarına tutundum. Sanırım benden tiksiniyordu. Artık her gün banyo yapacağım söz. Zaten üç günde bir yapıyordum ama yine de tiksiniyor demek ki. Tabii annem izin verirse her gün yapabilirdim. Onu da es geçmeyelim, değil mi? Hem de giyiminden kuşamından zenginlik akıyordu. Bense sıradan bir memur kızıydım. Tamam bu durumdan gurur duyuyordum ama gurur karın doyurmuyor be gülüm. Eve çok az bir mesafe kala "Beni şu köşe marketin önünde indir. " dedim. "Bisikletin ne olacak? " Düşündüm, düşündüm ve düşündüm. "Sende kalabilir. Ne de olsa kankayız artık, değil mi?" Kafasını olumsuz anlamda salladığında başımdan kaynar kolalar dökülmüştü. Ne demek kanka değiliz. "Neden ki? Beni sevmedin mi yoksa? Neyimi sevmedin, saçlarımı mı? Tamam yarın açarım örgülerimi. Lütfen kanka kalalım. " İlk defa kanka bulmuştum o da beni istemiyordu. "Çok saçma. Buna bu kadar katlanmam bile bir mucize. Daha fazla seninle saçmalamayacağım. Al şu saçma salak bisikletini de. " Hızla bisikletimden inip yere attı. Neler oluyordu, bilmiyordum ama kalbim ilk defa böyle kırılmıştı. Sanki etimden et koparıyorlar gibi hissetmiştim.
Canım yanmıştı.
Canım, çok yanmıştı.Kendimi ilk defa ağlarken görüyor olabilirdim. Evet, ağlıyordum. Öylece arkasından baksam da sonunda gözyaşlarımı silip Necmi amcaya gittim. Cebimdeki paraları ona uzatıp çıktım. Hiç konuşmadığım için kendimi yarım hissetmiştim ama konuşacak durumda değildim. Mahalleden birkaç kadının "Kız Fatma neden ağlıyorsun- Aaa Fatma ağlıyor-Gözyaşı nakli mi yapıldı yoksa- kim bilir kim dalga geçti kızla" gibi söylentilerine kulak asmadan eve doğru yürüdüm. Kahretsin! Bisikletimi unutmuştum. Hızlı adımlarla arkamı dönüp marketin önüne baktığımda bisikletimi görememiştim. Neredeydi bu lanet olası? Kendimi sıcakta makyajı akmış kızlar gibi hissediyordum. Yüzümde hiç makyaj yoktu oysaki. Demek ağlamak böyle hissettiriyormuş. Etrafa göz gezdirirken bisikletimin marketin içinde olduğunu gördüm. Necmi amca burada unuttuğumu anlayınca çalınmasın diye içeri almıştı demekki. Necmi amcam benim be.
Eve bir ölü gibi girmiş, sofrayı bir ölü gibi kurmuş, yemeği bir ölü gibi yemiş, sofrayı bir ölü gibi toplamıştım. Ev ahalisi küçük sehpaların üzerindeki çekirdek ve çaydan yararlanarak televizyon izlerken ben sinirle sıcak çayı iki-üç yudumda bitiriyordum. Çayım bittiğinde kendimi fazla kaptırmış olacaktım ki, "Doldur meyhaneci," diyerek bardağımı anneme uzattım. "Eşeğin mi var kız? Kalk kendin doldur, köpeğe bak hele! Bir de emir veriyor," Annem ve söylenmeleri. Şimdi bardaklara bir şey olur diye terlik atamıyordu ama eline alıp havada sallayarak tehdit etmeyi ihmal etmemişti. "Kederliyim ben. Ne olurdu bir bardak doldursan, anlamıyorum. Kötü kadın!" dedim ve terliğin bana isabet etmemesi için zikzaklar çizerek odama koştum. Terlik kapıya çarparken gür bir kahkaha attım. Daha sonra bugünü yas günüm ilan ettiğim aklıma gelince kahkahamı yarıda kesmek zorunda kalmıştım. Artık bana gülmek haramdı, kötüydü, öcüydü.