ÖLÜM YİYEN GÜNLÜĞÜ - BÖLÜM 11 -

291 20 22
                                    

Koşuyorum, onun peşinden.

Yavaşça, duvarların arkasına saklanarak gülümsemesini kısa bir süreliğine görebilmek için.

İksir sınıfından tek başına çıkmış, büyük bir ihtimalle derste öğrendiklerini iyice beynine kazıyor.

Güneş gibi parlayan saçlarının çevrelediği yüzünü dönüyor aniden.

Göğsüne bastırdığı kitapları elinden düşüyor bir anda. Havada dalgalanan sayfalar gibi dalgalanmaya başladığını görüyorum yeşil gözlerinin. Gülümsemesi donuyor yüzünde. Sanki zaman durmuş gibi, bana bakıyor.

Sonra, gözlerini kısıyor.

İğreniyor gibi bakıyor bana.

Haklı.

Sonuna kadar haklı.

Ona, Lily'me, Kızıl Papatyam'a bulanık dedim.

Gözlerini kaçırıyor ve yere eğilip kitaplarını toplamaya başlıyor.

"Lily..." Ayağa kalkar kalkmaz kolundan tutup gözlerine bakıyorum.

Ne görüyorum, biliyor musun?

Benimle arkadaş olduğu için pişman ama... Daha farklı bir şey var gözlerinde.

"Şu anda iğreniyor olmalısın, nasıl olsa bir bulanığı tutuyorsun."

"Kendine öyle deme Lily." Alay edercesine gülümsüyor.

"Kolumu bırak ve benden uzak dur Snape. Git o arkadaşlarınla oyna. Belki sıradaki muggle doğumlu ben olurum, kim bilir?" İma ettiği şeyi anlayabiliyorum.

"Sana asla zarar veremeyeceğimi biliyorsun, asla." Kitapları yere fırlatıyor, sanki fazlalıklarmış gibi.

Yeşil gözlerini açarak, bir adım atıyor ve iyice yaklaşıyor bana.

Ben alışık değilim günlük.

Onu böyle, bana sinirli ve kırılmış görmeye alışkın değilim.

Benimle gülümsemeliydi...

"Benim için bir arkadaştan fazlası olduğunu hala fark edememişsin. İnan bana Severus, bir başkası olsaydı umrumda olmazdı. Ama sen..." Sesinin çaresizce çıktığını fark ederek toparlanıp dik dik bakmayı bırakıyor.

"Bendeki yerini bilmiyorsun Severus, hem de hiç. Sana ne kadar değer verdiğimi bilmiyorsun."

"Özür dilerim." Başımı eğiyorum, yaptığım şeyi biliyorum.

"Seni affetmem için bir neden söyle bana." Bir anda bir cesaret buluyorum kendimde.

"Beni affetmen veya affetmemen hiçbir şeyi değiştiremeyecek. Çünkü... Beni affetsen bile ben asla kendimi affetmeyeceğim. Keşke, keşke bir günlüğüne benim yerime geçsen de hissettiklerimi hissetsen. Gryffindor'a girememin bir nedeni vardı ve sen hep eşitmişiz gibi konuşuyorsun. Ben senin kadar cesur değilim, senin kadar iyi değilim..."

"Bunun cesaretle, iyilikle alakası yok. Kişilikle alakası var."

"Çevremdeki karanlığı fark etmiyorsun, altı yıldır karanlığın içinde yaşadığımı fark etmiyorsun!" Duruyor yeşil gözlerini açarak. Kaşları çatılıyor, yüz ifadesi sertleşiyor yavaşça.

"Altı yıldır, karanlıkta yaşıyorum. Sensiz... Sensiz benim için aydınlığın hiçbir anlamı yok Lily. Sen yoksan, ben karanlıktayım. Beni karanlıktan kurtaracak birine ihtiyacım vardı ama sen hiçbir zaman orada değildin."

Dudakları aralanıyor hafifçe, bir şey söylemek istercesine.

Yutkunuyor, yutuyor sözlerini.

Gerçi, O Lily. Ne kadar yutabilir ki sözlerini?

"Umarım hayatındaki ışığını bulursun ve o karanlıktan çıkarsın Snape ancak o ışık ben değilim. Ama... Sen karanlıktan çıkamazsın. Çünkü sen karanlıksın. Ruhun, düşüncelerin, karanlık sanatlara olan ilgin... Artık her şey için çok geç. Son bir kez içinde kalan iyiliğe, hoşçakal." Gözlerinin dalgalandığını görüyorum. Bakmıyor gibi gözlerime yeşil gözleri.

Çekip gidiyor sonra.

Omuzlarının sarsıldığını görebiliyorum.

Böyle olacağını düşünmemiştim günlük.

Onu kaybedeceğimi düşünmemiştim.

Onsuz kalacağımı düşünememiştim.

Eskisi olamasak da, iyi olabileceğimizi düşünmüştüm.

Umarım bir gün bunu okursun Lily. Umarım, bir gün sana ışığım dediğimde neden olduğunu anlarsın. Ve beni karanlıkta bıraktığın gün gelir aklına.

Küçükken bir sırrım vardı, bir tek senin bildiğin.

Karanlıktan çok korkardım.

Hem de çok.

Kendi odamdayken, gece çöktüğünde ve yalnız kaldığımda sarıldığım minik bir yastık vardı. Kollarımı sarardım.

"Hiçbir şey olmayacak." diye tekrarlardım. Ay ışığı, çok ulaşmazdı benim odama. Her yer karanlıktı. Saf, karanlık.

O yastık, yalnız olmadığımı ve kendimi koruyabileceğimi hatırlatırdı bana.

Korkardım o zaman.

Şimdi de korkuyorum Lily.

Yine, karanlıkta kalacağımdan korkuyorum.

Gece çöktüğünde, sensiz tek başıma kalacağımdan korkuyorum.

Diyorum bazen, dönsek çocukluğumuza.

En masum olduğumuz zamanlara.

Elimi tuttuğun, gözlerine bakabilecek yüzü bulduğum zamanlara.

Mutlu olduğumuz anlara.

O kadar uzak ki bana mutluluk.

Özlüyorum Lily.

Seninle olmayı, mutlu olmayı özlüyorum.

Seni korkmadan sevmeyi özlüyorum.

Seni seviyorum Lily.

Seni sadece sevebiliyorum artık.

Elveda desem bile, merak etme, kızıl saçların çıkmayacak aklımdan. Ya da gülümsemen...

Son bir kez, sana Lily,

Her zaman seni seveceğim.

——————————————————————————————————

Ola sayfayı çevirdiğinde bomboş olduğunu gördü. Parmakları hızla geriye kalan birkaç sayfayı çevirdi ve onların da bomboş olduğunu gördü.

Bitmişti demek ki...

Demek Severus, altıncı sınıfta bırakmıştı.

En azından, kalbine gömmüştü.

Onun Lily'den vazgeçebileceğini çok düşünmüyordu doğrusu.

Gerçi...

Artık hiçbir şeyin anlamı yoktu.

Lily ve James, ilk defa bir şeylere başlamışlardı.

Sıkıntıyla kitabı kapattı ve fırlattı.

Bu defteri, sahibine verecek ve her şeyi unutacaktı.

Yoksa, her defasında Severus'un yüzüne baktığında bunlar aklına gelecekti.

Hatta, en doğrusu hemen yapmaktı.

Şimdi üşengeçliğin sırası hiç değildi. Hızla yatağından zıpladı ve köşede duran çantasının içine koydu kitabı.

Severus'u nerede bulacağını biliyordu...

ÖLÜM YİYEN GÜNLÜĞÜ - SNİLY -Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin