@HERMCO_SONSUZ ' a ithafen;
Bazen bir seçim yapmak zorunda bırakılırız. Önümüzde bizlere seçenek olarak sunulmuş iki farklı yol vardır. Birini seçtiğimizde diğerinin yok olacağı iki farklı yol. Soldaki mi çıkıyordur cehennem azabına yahut sağdaki mi? Hangisinin sonunda cennetin kuytu bir köşesi vardır? Sadece bir şans. Nasıl buluruz yolumuzu? Hisler veya mantık? Risk ya da temkin? Hangisiyle? Ayrıca her şey bu seçimle bitmemektedir. Hangi yolu seçersek seçelim ayaklarımız bizleri taşıyamayacak hale gelene kadar yürümek zorundayızdır. Ne kadar dayanabiliriz? Yolun sonunu getirecek kadar mı? Yoksa bir sonraki adımımızda tenimizi yırtacak yeni bir dikenle karşılaşana kadar mı? Tek yapabileceğimiz pes edene kadar yürümektir. Kaçış asla var olmamıştır, geri dönüş de öyle. Ne sapabileceğimiz bir kestirme vardır ne de bir patika. Sadece ya yolun ya da sizin sonunuz gelene kadar yeni dikenlere basarak, her defasında yeni bir yara kazanarak yola devam etmek vardır. Ya dümdüz ya hiç.Draco Malfoy, arabanın gazına daha da yüklenirken Luna Lovegood'u düşündü. Daha doğrusu kurduğu son cümleyi.
Gümüş kan içmeden oraya giremeyiz.
Nefeslerinin, ciğerlerine battığını hissetti. Boşluğunda bir yerlere bir sızı oturdu. Ruhu darmadağındı,bugüne kadar verdiği tüm savaşın,tüm o karşı koyuşlarının,çektiği acıların sonu bu muydu cidden?Hissettiği duygu karmaşasıyla aniden frene basarken arabanın lastikleri asfaltın üzerinde acı bir çığlık attı ve beyaz araba ormanlık yolun içinde durdu. Draco kafasını direksiyona yaslarken sinirle başını kaldırdı ve yeniden direksiyona vurdu. Başı acımıştı. Umrunda mıydı? Bu kadar basit bi acı bu boktan hayatında bir öneme sahip olabilir miydi cidden?
Yeniden odaklanmayı denedi.Gümüş kan içmeden oraya giremeyiz.
Öfkeyle nefesini dışarı üfledi. Damarlarımdaki kan ağırlaşmıştı sanki, çok daha yavaş akıyordu şimdi. Ani bir kararla arabanın kapısını açarken dışarıdan duyulan korna sesini umursamadı.
Sürücü, yolun ortasına öylece bırakılan arabaya baktı ve küfrederek sağa kırdı.
Hissizleşmişti artık, büründüğü rolle bütünleşmişti. Her şeyi içinde yaşayan, seçim şansı olmayan çocuktu o.
Tüm duygularını,hislerini içine gömmemiş miydi sanki? Boşluğunun ortasında bir yerlerde onlara ait bir mezarlık olmalıydı. Hala bir kalbi vardı oysaki, kimse için hızlanamayacak hale gelse de atmaktan vazgeçmemişti. Cılız atıyordu, yorulmaktan korkuyordu. Yıpranmamış mıydı? Yorulmamış mıydı? Kasılmaktan, sürekli yeni bir nefese yer açmak için kan pompalamaktan bıkmamış mıydı?Sevgi görmeyen bir kalbi vardı, ilgi bekleyen. Babası onu severdi, ona değer verirdi. Acaba değer verdiği şey sadece saf olduğuna inandığı kanı mıydı? Bunun için mi soğuk olmuştu hep? Bunun için mi bir kez bile sarılmamıştı ona? Peki ya annesi? Onu gerçekten sevdiğine emin olduğu tek kişi? Neden istemediğini bile bile onu ölüm yiyen olmaya itmişti? İyiliğin için demişti. Siktiğimin iyiliği. Şimdi iyi miydi sanki?
Kimse onu sevmemişti.
Hayır, biri sevmişti. Biri çok sevmişti, canından bile çok sevmişti.
Seneler boyu hiçbir şeye kendisi karar verememişti. Ona yap denmişti, o da yapmıştı. Bütün çocukluğunu yok etmişti, yok etmelerine izin vermişti.
Hayatında bir şeylere kendisi karar vermeye başladığındaysa bu oluyordu işte. Kaybediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOON
Fanfiction"Ve son olarak Granger, Ay'ın kendi ışığı yoktur sadece Güneş'ten aldığı ışığı yansıtır. Haklıydın ben Ay'ım. Ve sen benim ışığımsın. " Kapak yapımı draconunmeleklerine aittir. Tüm hakları draconunmelekleri hesabına aittir. Ocak/2016 Yayımlanma...