"Benim evim, tam burası Draco Malfoy. Senin kalbinin attığı yer. "
Draco Malfoy'un zihnini meşgul eden, bütün düşüncelerinin etrafını sarıp onları siyaha boyayan tek beyaz cümle buydu işte. Gözlerini kapattı ve açtı. Aynı cümle.Ellerini çaresizce saçlarından geçirdi. Yine aynı cümle. Derin bir nefes aldı. Benim evim, tam burası Draco Malfoy. Senin kalbinin attığı yer. Aldığı zehirden farksız nefesi verdi. Senin kalbinin attığı yer.
Senin kalbinin attığı yer.
Saniyeler, dakikalar ve saatler bu döngüde kapana kısılmıştı. Sıkıntıyla verdiği yeni bir nefesin ardından birkaç saat önce kurulmuş bu cümlenin sahibine güçlükle de olsa kulak verdi.
"Bunun nasıl aklıma gelmediğine inanamıyorum. Kendi yaptığım büyüyü nasıl unutabilirim ki?"
Draco'nun gözleri sevdiği kızı bulmuştu. Oturduğu mutfak masasının karşısındaki buzdolabının açık kapağı önünde eğilmiş bu cümleleri kuruyordu hayıflanırcasına. Yüzü ona dönük değildi ama Draco onun yüz ifadesini hayal edebiliyordu şimdi.
Hafifçe çatılmış kaşlar, az da olsa kısılmış gözler, ön dişlere gergince vuran bir işaret parmağı ve şişirilmiş yanaklar... Hermione Granger'ın kendi kendisine kızdığında takındığı yüz ifadesi.
Draco, sadece bir an için dudaklarının kıvrıldığını hisseder gibi oldu. Bu hareketi, yaşadığı vicdan azabını daha da körüklerken daha fazla sessiz kalırsa delireceğinde karar kıldı. "Bu dolapta hala yiyecek bir şeylerin olması ve onların yiyebileceğimiz durumda olmaları saçma değil mi?" diye sordu en sonunda.
"Buradan ayrılmadan önce dolabı büyülemiştim." dedi Hermione ellerindeki yiyecekleri dolaptan çıkarıp tezgaha yerleştirirken. "Neden bu kadar garipsedin ki zaten? Gayet basit bir büyü bu. "
Draco alayla güldü. "Malfoy malikanesinde her gün taze yiyecekler alınırdı Granger. Evimizde neden otuzdan fazla ev cini olduğunu sanıyorsun? Her birinin başka bir görevi vardı. Ben mutfağa ancak ev cinleri odama geceleri sürahi ve su bardağı bırakmayı unuttuklarında falan girmişimdir zaten. Toplasan üç dört kez falan. Garipsemem doğal değil mi sence de?"
"Otuz ev cini mi?" diye sordu Hermione ilk kez arkasını dönüp Draco ile göz göze gelirken. Bakışlarında iğrenme vardı. "Merlin bilir onlara işkence edip duruyorsunuzdur. "
Draco arsızca güldü. "Ben Lucius Malfoy değilim Granger. " dedi gülerek. "Ayak altında olmadıkları sürece onlarla uğraşacak kadar boş bir insan da değilim. "
Draco cümlesini bitirdiğinde Hermione'nin duraksadığını fark etmişti. "Ailen... " diye mırıldandı kız sessizce. "Onları hiç-" dedi yeniden duraksayıp. "Bilirsin onlardan hiç konuşmadık. "
Draco nefes vermekle gülmek arasındaki sesi çıkarırken sandalyesinde arkaya yaslandı. "Malfoyları mı merak ediyorsun?" diye sordu kocaman sırıtırken. "Bir şeyleri yok Granger, gayet iyiler hatta. " diye devam etti. Aklına sadece bir gün önce, Peter Lovegood'un mekanını terk ettikten sonra onları görmeye gitmiş olduğu gerçeği geldi. Tabii, diye düşündü. Bunu yapmadan önce de bir uçurumun başında kafayı sıyırmamaya çalışıyordun. Düşüncelerinin gidiş yönü hoşuna gitmediğinden aceleyle yeni bir cümle kurdu. "Fakat birkaç saat önce Malfoy'ların ilk köşkünü ölüm yiyenlere açık ettiğimi ve evde birkaç tur atmalarına izin verdiğimi fark etseler bu kadar iyi olurlar mıydı bilemiyorum. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOON
Fanfiction"Ve son olarak Granger, Ay'ın kendi ışığı yoktur sadece Güneş'ten aldığı ışığı yansıtır. Haklıydın ben Ay'ım. Ve sen benim ışığımsın. " Kapak yapımı draconunmeleklerine aittir. Tüm hakları draconunmelekleri hesabına aittir. Ocak/2016 Yayımlanma...