BÖLÜM 11- "GİRDAP"

70 5 4
                                    

Duygularını yitirebilir mi insanoğlu? Her duygudan arınmış bir bedeni ayakta tutan şey nedir o zaman? Buna inanmıyorum. Hiçbir şey hissetmese dahi bunun adı Hissizlik hissi olur. Kelime dağarcığın ne kadar gelişmişse, hissizliğin bir o kadar azalacaktır.

Elimdeki telefondan başımı kaldırıp sıkıca gözlerimi yumdum. Dalgaların sesini , rüzgarın şiddetini, çisenin ıslaklığını daha çok hissetmek istedim. Tekrar önüme döndüğümde açık haldeki mesaja baktım. Neyi ifade ettiğini anlamaya çalıştım. Kim tarafından gönderildiğini...

"Doğrulan silah, senin parmaklarından patlamazsa hatırı kalır :) "

Pek de zor değil bu ifadelerin kim tarafından gönderildiğini bulmak. Derin bir nefes alarak sabır diledim.

Bu sefer yanıtlayacaktım.

"Patlatılmazsa hatırım kalır!" yollamak ile yollamamak arasında kaldım fakat düşünmeye gerek olmadığını varsayarak yolladım. Telefonu cebime atarak ayaklandım. Adımlarıma verebileceğim canın dermanı kalmamıştı.

Gittikçe kendimi değersiz hissetmemi bir nedene bağlamak gerekirse, iki kişi gösterebilirim. Daha doğru dürüst tanımadığım iki kişi. Yıpranışım kendini günden güne belirginleştirirken aldığım her darbede biraz daha yıpranıyorum.

Sahil bu defa daha sessiz. Zihnim bu defa daha gürültülü. Bu tezatlığı elimin tersiyle bir kenara itip yavaş adımlarla yürümeye başladım. İnce yağmurun yere bıraktığı her darbeyi inceliyordum. İnen her yağmur damlası zihnimdeki ateşi körüklüyor. Yaramı deşercesine acıtıyor ve zihnimi bir o kadar çıkmaza sürüklüyor.

Zil sesi ile zihnimdeki bulutlar anında dağıldı. Dikkatimi telefona verdiğimde elimi cebime götürdüm fakat açacağımdan emin değilim. Yeni bir macerayı kaldıracak mecalim kalmadığını bedenim haykırırken zihnim ona eşlik ediyordu.

Telefonu sakince cebimden çıkararak ekrana baktım. Numara kayıtlı değildi ve açmaya niyetim yoktu. Sessize alıp yürümeye devam ettim. Çok geçmeden gelen ses ile derin nefes alarak sabır diledim. Hızla elimi cebime atıp telefonu çıkardım. Ekrana bir süre bakıp açma tuşuna bastım.

"Efendim." dedim sakince. Çok sakin olduğumu fark ettim. Bezmişliğin sakinliği.

"Amma naz yaptın be güzelim!" yüzümün tiksinircesine şekil almasını sağlayan sesin sahibine olabildiğince hakaretler savurdum,içimden.

"Ne istiyorsun?!" sakinliğimi koruyarak verdiğim cevaplar ürkütücü bir şekil almaya başlamıştı.

"Emir çok dişli bir rakip Anka. Şu an karşımda ve elinde bana doğru ateş edilmeyi bekleyen bir silah var." ses çıkarmadan devam etmesini bekledim.

"Ee bir şey demeyecek misin?" dedi meraklı çıkan sesiyle.

"Bir an önce geber." Sakinliğimin tonu biraz daha artarken itiraf etmeliyim, bende ürktüm.

"Daha birlikte çok macera yaşayacağız güzelim." Bu sefer ses tonu alaylı ve her zaman ki gibi tiksinçti.

"Oyunlarını kendi kendine oyna. Artık hayal dünyanda Anka diye biri olmayacak." Hoparlörün açık olduğunu fark ettiğimde konuşmamı kestim. Umursamayarak devam ettim.

"Ha bir de, umarım erken ölürsün. Ölmezsen bunu kendim için dileyeceğime emin olabilirsin." dedim bir çırpıda.Telefonu kapatarak adımlarımı hızlandırdım. Bu kaçıncı turdu bilmiyorum fakat bankın yanında durduğumda yorulduğumu fark edip oturdum. Yağmur yağmıyor gibi.

Oturdum.Ne kadar vakit geçirdiğimi bilmeden oturdum. Yağmur tamamen kesilmişti fakat rüzgar şiddetinden ödün vermiyor. Dalgalar bir öncekini aratmayacak cinsten.

SOĞUK BANKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin