Gökyüzündeki yıldızlara her baktığında insan, görebildiğinin şükrünü döker dilinden. Kalbinden sayısız şükranlar, ahvalinde en samimi olanıdır. Fakat ben gökyüzüne bakmaktan korkar oldum. Manzara, eski manzara değil; yıldızların parlaklığı keskin bir kılıç gibi acıtıyor içimi. Damlayan her kırmızı sıvının dilimde karşılığı olanlar boğazımda düğümleniyor ; ne yutabiliyorum ne de atabiliyorum.
Gözlerim aralandığında karşımdaki masanın hemen önüne çektiği sandalyede otururken buldum onu.
"Günaydın." Demesiyle yerimde doğruldum. Tamamen ayıldığıma emin olarak saatin kaç olduğunu merak ederek sorumu yönelttim :
"Saat kaç?" Duvarda asılı duran saate bakarak tekrar bana döndü.
"Sekizi çeyrek geçiyor." Baktığı yöne baktığımda saat sekizi çeyrek geçiyordu.İç güdülerime yenik düşüyordum hep.
Salonda kanepenin üzerinde oturur vaziyetimi bozarak ayaklandım. Banyoya doğru ilerledim. Adımlarımı çekimser atışıma hakaretler yollayarak banyo kapısının kolunu yavaşça indirerek kendimi banyoya attım. Aynanın karşısında her zaman ki duruşum ve her zaman ki gibi olmayan gözlerim. Aynadan çevirerek musluğa yönelttim bakışlarımı. Açtığım suyu avuçlarıma doldurarak yüzüme çarptım defalarca. Bir işe yarayacağı yok bunun diyerek musluğu kapattım ve kağıt havludan üç parça kopararak yüzümü kuruladım.
Çıkan lodosta süratini kesmeden ilerleyen bir şeyler oluyor kafatasımın içerisinde. Adını koymakta güçlük çektiğim onlarca şey. Ve neticelendirilmeyi bekleyen sayısız soru.
İlk adımı banyo kapısını açarak yaptım. Salona doğru ilerlediğimde sesler gelen mutfağa bakış attım. Yanına gittiğimde tezgahtaki zeytin ve peynir tabağını alarak salondaki masaya götürdü. Geri geldiğinde tezgahta duran bardakları alarak salona ilerledi.
"Çayı getirir misin?" Ocağın altını kapatarak demliği aldım ve peşinden gittim. Masaya bıraktığı bardaklardan birine dem doldururken "Nasıl içersin?" diye sordum.
"Demli olsun." dedi sakince.
Çay doldurma işi bittiğinde karşısındaki sandalyeyi çekerek oturdum.
"Böyle erkenci misin hep?" Dedi zeytine uzanarak.
"Zaman zaman." Deyip sessizliğe geri dönmek istedim fakat mani olamadım.
"Emir..." Diyebildiğim tek kelimeden ibaretti lakin öğrenmek istediğim çok şey var.
Bakışları beni bulduğunda gözlerimi kapatıp açamayışıma ben de anlam veremedim. Aklımda cebelleştiğim sorulardan birini cımbızla çekerek ona fırlattım. Yavaşça aralanan gözlerimin ardından nefes alarak :
"Haluk'u nereden tanıyorsun?" diye sordum.
"Bak Anka , öğrenmek istemeyeceğin şeyler..." Beni uyarmasına gerek olmadığını, beni Haluk konusunda uyarırken düşünmeliydi.
"Her şeyi öğrenmek istiyorum." Dedim bastırarak.
"Pekala. Nereden başlayalım o zaman?" Diyerek ayaklandı. Salonda bulunun kütüphanenin alt kısmındaki kapağı açarak içinden aldığı şeylerle masaya döndü.
"Babanın son ortaklık anlaşmasını hatırlıyorsun, değil mi?" Onu onaylayarak devam etmesini bekledim.Elindeki gazetenin iç kısmını açarak manşeti okudu.
" ' İş hayatı boyunca kazandığı mülkün iki katını kazanarak bir ilke imza atan başarılı İş Adamı'na Marmaris'te 250.000.000 dolarlık arsa teklifi sunan Yılmazer Holding, ortaklık konusunu dile getirdi.' Babanın bu başarısı ile sallanan medya ve iş dünyası bunu kaçırmak istememiş ve onlarca teklif sunmuşlar. Holding başındaki Murat Bey, yani Murat Yılmazer bu ortaklık ile büyük bir avantaj elde etti." Önündeki çaydan bir yudum alarak devam etti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOĞUK BANK
Genç KurguYine üşüyordum bankta.. Düşünce selinde bulmuştum kendimi.. Özlüyordum,gün geçtikçe ağırlaşan bu hissin altında... "En güçlü kuş bu,senin adın Anka.Vazgeçmeyeceksin.Göğüs gereceksin. Seni seviyorum benim küçük kızım..." "Hep en yüksek...