İnsanı çıkmaza sürükleyen bu duygunun tam adı neydi? Elini ayağını birbirine dolayan,kafasındaki labirentleri bir o kadar daha zorlaştıran ve içindeki savaşın ateşkes antlaşması niteliğindeki belgeleri kor halindeki ateşe atan...
Korku.
Evet,şu an korkuyorum. Bulunduğum vaziyetin akıbetini delicesine merak ederken bu hikayenin bu kadar erken bitebilme olasılığından korkuyorum. Bu olasılık geçen her saniye ile kendini kesinliğin kollarına bırakırken o kelimeyi sesli şekilde tekrarladım.
"Bitti."
Belki de betimlemelerin en güzeli olan gözümün önündeki bu sahne,satırlara dökülürken muazzam hararet barındıracak. Gelen her kelime bir öncekini temsilen 'Ben buradayım!' diye haykıracak belki de.
Fazla büyük sayılmayacak ola bu depo,içi boş variller ile bir kısmını doldururken diğer bölüm tamamen boş. Benim şu an bulunduğum bölüm deponun kapısı için hazırlanmış sürgülü olan demir kapının yanı. Zincir, demir kapıya bağlı ve bu kapı kapalı değil ; şu klasik demir boruların olduğu kapı. Büyük olan diğer demir,tamamen demir,kapı kapalı. Bu durumun avantajı da şudur ki ; kapı açık olsa alevler ile direkt temas kuracaktım ve son. Bu düşünülerek kapı kapatılmış olacak ki adrenalin tavanda.
Mehmet Alp'in amacını soracaktım, buradan çıkabilirsem. İzlediğim filmlerde yaşatılan işkenceleri bile deneyebilirim. Çaresizliğin son demlerini yaşarken kapının hışımla açılmasına göz devirerek halüsinasyonlarıma bildiğim en güzel hakaretleri savurdum. Gözlerimi kapatıp açarak şu klasik 'Aaa rüya mı görüyorum?' bakışımı yolladım. Fakat rüya değildi.
Karşımda dikilen adamı görmekte zorlanıyordum. Alevlerin engel oluşu ile birlikte, o siluetin alevlerin arkasında kaygan bir zeminmiş gibi görünmesi kafamı karıştırırken bilincimi yokladım. Adımları hızlanarak önümde durduğunda eğilerek ayak bileklerimdeki zincirle temasa geçti. Elindeki anahtar yardımıyla bileğimi zincirden kurtarırken zihnim karmaşadan uzaklaşarak bulunduğu duruma odaklandı. Elimden tutarak kalkmam için çektiğinde ondan kuvvet alarak ayaklarıma yığdım, vücudumun kalmayan mecalini.
Konuşmayışı kafamdaki soruları arttırırken adımlarıma can vererek ona uydum. Terleyen elinin arasında kayan elimi sıkı bir şekilde tekrar tutarak kapıya doğru ilerledik. Kapının ani bir şekilde kapanış sesiyle irkilerek durdum. O da durdu. Şakaklarımdan akan ter, hızını arttırarak devam ediyor.
"Allah kahretsin!" diye öfkeyle bağırdı. Ürkekçe elini sıktım,daha çok. Fark etmiş olacak ki kafası benden tarafa döndü. Kelimeler yemin etmiş,dökülmemeye ağzımdan.
"İyi misin?" sorusu karşısında kafamdaki düşünceleri eski bir süpürgeyle paspasın altına süpürerek cevabımı verdim.
"İyiyim. " soğuk olan ses tonum alevler arasında ihtişamını bozmadan çıkmıştı.
Elini elimden ayırarak kapıya doğru hızlandırdığı ayakları kapıya geçirdiği tekme ile duraksadı.
Tekrar bir varil patlaması daha.
Çığlıklarım alevlerin sesine eşlik ederken yerini iniltiye bıraktı. Varilin eriyen parçasından birisi koluma düşerken muhteşem acı yerini iniltilere bırakıyordu. Sağ elim sol koluma gittiğinde akışkan olan plastik parçasının kolumdaki akışı,canımın yanmasını ikiye katlamıştı. O anın verdiği acıyla tekrar inlediğimde gömleğin o yanı,erimiş vaziyetteydi.
Acı,hissedilmeyi talep eder.
Soyutluk kısmına pek takılmadım; çünkü somut olanı iliklerime kadar kendini belli ettiğinden, soyut pasif durumdaydı. Somutun yaşattığı acılar gözle görülebildiği için midir ne denli şiddetli?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOĞUK BANK
Teen FictionYine üşüyordum bankta.. Düşünce selinde bulmuştum kendimi.. Özlüyordum,gün geçtikçe ağırlaşan bu hissin altında... "En güçlü kuş bu,senin adın Anka.Vazgeçmeyeceksin.Göğüs gereceksin. Seni seviyorum benim küçük kızım..." "Hep en yüksek...