I Loved, I'm Loving, I'll Love (Part 2)

632 66 62
                                    

Medya:
Belle&Sebastian-There's Too Much Love

Ayakta durmakta zorluk çekip ileri geri sallanan Hoseok'un elinden tutup masanın Jimin'in gidişi ile boşalan yeri gösterdim.

"Patron kızacak."

Kendi kendine mırıldanıyordu. Cenesinden tutup yüzünü kendime çevirdim. Bana bakmamakta inat eden bakışların kendime döndürdüm.

"Beni hatırlıyor musun?"

Elimi eliyle ittirdi ve kafasını iki yana salladı.

"Sende huzursuzluk verici bir şey var. Anlayamıyorum."

Zihni bütün gücüyle hatırlamak için savaş veriyordu. Ona en güzel nasıl yardımcı olabileceğimi, nasıl geri gelebileceğini çok iyi biliyordum.

Elinden tutup ayağa kaldırdım. Çıkışa doğru sürüklemeye başladım.

"Ama iş..."

Cafeden çıkmadan önce kafasındaki şapkayı içeri firlattım.

"Siktir et işi."

Daha sonra bağırarak çıkmadan önce yaka kartına baktıktan sonra son kelimelerimi söyledim.

"Jung Hoseok, işi bırakıyor efendim!"

Ben onu zorla parkın içindeki ormanlık yolda sürüklerken, hala ne az önce ne yaptığım ve şimdi ne yapıyor olduğumla ilgili tatlı söylenmelerini dinliyordum. O yüzümü görmese de, ben gülümsemekten kendimi alamıyordum.

Sonunda tahta iskelenin oraya geldiğimizde etrafa şaşkınlıkla bakınan Hoseok'un omuzlarından bastırarak oturmasını sağladım. Ben de yanında yerimi aldıktan sonra ortada ellerimizi birbirine kenetledim.

"Burayı hatırlamazsan, hiçbir yeri hatırlamazsın."

Üç yıl önce her ne yaptıysa, içimde bitmek bilmeyen bir umut vardı.

Hava oldukça sıcak olmasına rağmen, kollarıyla kendini sararak titremişti. Belki de melek bedeni, daha insanlığa alışma sürecindeydi. Daha önce onun bana tam olarak burada söylediği cümleyi mırıldandım.

"Güneş iyidir Hoseok. İçini ısıtır."

"Garip bir şekilde tanıdık geliyorsun yabancı. Kimsin sen?"

Daha fazla dayanamayacaktım, yıllardır ona sarılma özlemiyle yanıp tutuşuyordum. Burada, sessizliğin içinde sadece ikimiz.. Tek istediğim sarılıp kokusunu doyasıya içime çekebilmekti. Kollarımı ince bedene sarıp kendime çektim.

"Ben adımı söylemeyeceğim. Sen hatırlayacaksın."

Kollarımı sırtına sardığım anda acı bir inlemeyle karşılaşınca kendimi geri çektim.

"Ne oluyor Hoseok-ah?"

Arkasını bana dönüp tişörtünü sıyırdı.
Güzel esmer teninde leke gibi duran V şeklinde bütün sırtını kaplayan bir yara izi vardı. Kanatlarının koptuğu yer. Titreyen sesiyle konuşmaya başladı.

"Çok acıyor."

Okuduğum bir fantastik kitapta vardı, bir insan düşmüş meleğin yara izine dokunursa onun anılarını görebiliyordu. Ama umuyordum ki anıları veren taraf ben, gören taraf da o olsun.

İki elimi de yaraların üstüne yerleştirdikten sonra zihnimde bir ışık patlaması hissettim. Sanki vücudumdan bir şey kopuyordu. Bu bir nevi kan aldırmak gibi hissettirmişti.

Kendime geldiğimde kendimden geçip geriye doğru yığıldığımı anımsıyordum. Üzerimde bir ağırlık hissediyordum. Gözlerimi ovalayıp doğrulduğumda, ağırlığın sebebinin kucağımda oturmakta olan Hoseok olduğunu fark ettim ve doğrulduğumda düşmesin diye belinden tutup kendime doğru çektim.

Your Hope, Your Angel (Yoonseok MiniFic)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin