Sert ve havalı bir çocuk olan Tae Ho bir anda alnından terler akan ve endişeli bir çocuğa dönüşmüştü. Kızlar topuklarken Tae Ho'nun kollarını boynumda hissediyordum. Hafifçe onu ittirdim "Gittiler.". O da bir anda kollarını çekti ve boğazını temizledi. Eski ciddiyetine büründü. "Pardon.". O sırada Hyun Shik olanların şaşkınlığı içerisinde yanıma geldi. "Ama Arya, pek hoşlanmayabilirsin belki. Saç diplerin, kanıyor."
.........
Sanırım bu hastane kokusuna alıştım artık. Yine bir hastane yatağında yatıyordum. Evet evet ne güzel. Bakabildiğim kadar etrafa bakmaya çalıştım. Sol tarafımda olan koltukta uyuyan bir adet Tae Ho ve tam karşımda olan koltukta uyuyan bir adet Hyun Shik. Ellerimi çırpmaya başladım. Sesi duyunca uyandılar. Tae Ho hemen kalkıp tepeme dikildi. "Sen her bayıldığında neden daha enerjik olarak ayılıyorsun ki?" Gözlerimi devirdim. Eminim ki yeni uyanmış bir hastaya sorulabilecek en saçma soru diye bir ödül olsaydı bunun kime gideceği gerçekten çok açıktı. Ne yazık ki henüz dünyanın hiçbir yerinde bu mükemmel ödül verilmiyor. Gerçekten çok yazık. Oysa verilseydi Tae Ho çoktan kariyerinin zirvesine ulaşmıştı. Şu anlık bir kariyeri olmasa da. Hyun Shik de sonunda ayağa kalkmış ve bana doğru geliyordu. Tae Ho'ya baktı "Eğer dünya üzerinde yeni uyanmış bir hastaya sorulabilecek en saçma soru adlı bir ödül olsaydı, bu ödülü garantilemiştin." Teşekkür ederim Hyun Shik, düşüncelerimi kelimelere dökemedim ama senin gibi bir tercüman bulmak beni mutlu etti. Tae Ho gözlerini devirdi sonra yeniden bana döndü. "Kendini nasıl hissediyorsun? Yürüyebilir misin?" Uzun bir iç çektim. "En son beni bayılttıktan sonra da gayet enerjiktim ben. Tabi ki yürüyebilirim. Hatta canım isterse şurada dönerek zıplarım ama ne yazık ki canım istemiyor. Şansına küs bela." Hyun Shik sırıttı. "Öyleyse ben işlemleri yapayım da çıkalım şuradan. Umarım bir kişi artık Arya'yı hastanelere sokmaz." Tae Ho kaşlarını çattı. "Bunda ne suçum vardı?" Hyun Shik cevap verirken dikkatle onu izliyordum. Eh bilirsiniz, sonuçta o benim düşüncelerimin tercümanı. "Belki de senin bu kadar çok hayranın olmasa burada bulunmayacaktık." dedi ve yeniden güldü. O odadan çıkınca ben Tae Ho'ya baktım ve gülmeye başladım "Buna alışmam gerekiyor sanırım. Yani hastaneye demek istedim." Tae Ho'nun çatık kaşları normale döndü. "Arya, ben gerçekten özür dilerim. O kızların sana böyle davranacaklarını bilemezdim ama yine de hala benim suçum olduğunu düşünüyorsan bunu anlarım." Şaşırmıştım. "Hayır aslında..." Telefonumdaki ses cümlemi tamamlamama engel oldu. "Telefonumu uzatabilir misin?" Tae Ho telefonumu Hyun Shik'in uzandığı koltuktan aldı ve bana uzattı. Göz kırparak teşekkür ettim ve mesajlarıma baktım. Şaşırdım çünkü mesaj aynı binada bulunduğumuz Hyun Shik'tendi.
-Şu senin saçını yolan kız burada. Bana seni sordu. Söylemeli miyim?
Tabi ki de asla! O kızın yüzünü bile görmek istemiyorum diyecektim ki tam o kızla aynı okulda hatta aynı sınıfta olduğum gerçeği yüzüme tokat gibi -şak- çarptı. Ama yine de en azından onu hastanede görmek istemediğimden eminin.
-Hayır, onu geri gönder.-
-Tamamdır.-"Kimdenmiş mesaj?" Tae Ho'ya baktığımda umursamaz 'rolü' yaptığı çok belliydi. Telefonu koltuğa fırlattım "Özel." O da rolüne devam edip yanımdaki koltuğa oturdu. Hyun Shik de birkaç dakika içinde yanımıza geldi. "Çıkabiliriz." Tae Ho önce bana sonra Hyun Shik'e baktı. "Benim evime gitsek?" Hyun Shik'le birbirimize hayret içinde baktık. Hyun Shik bakışlarını kapıya çevirdi "Nereye gideceksek gidelim." Taksiyle Tae Ho'nun evine geldik. Aslında evi pek de beklediğim gibi değildi. Ben bu havalı çocuk tavırlarının parasından dolayı olduğunu sanmıştım ama sanırım öyle değilmiş. Çünkü iki katlı ve çökmeye yakın bir apartmanın ikinci katında oturuyordu. Evinde mutfak, salon ve yatak odası aynı yerdeydi. Pekala bu biraz beklenmedikti. Olsun. "Aç mısınız?" diye sordu Tae Ho mutfağın olduğu bölmeye girerken. Açıkçası biraz midem bulanıyordu bu nedenle aç olsam bile yemek istemiyordum. "Ben değilim ayrıca biraz midem bulanıyor. Sana ve Hyun Shik'e afiyet olsun." Tae Ho hemen bir şeyler hazırladı ve Hyun Shik'le birlikte yediler. Gerçekten afiyetlr yediler. O kadar iştahlı yediler ki bu sahne karşısında gözlerim yaşardı. Hyun Shik tuvaletin yerini sordu ve zaten evde olan tek kapının orada olduğunu öğrenince saf ayağına yattı. Hyun Shik gidince Tae Ho benim yanıma oturdu. "Saçlarının rengi doğal mı yoksa boya falan mı?" Böyle bir soru beklemiyordum çünkü belki de şu an sorulacak en son soru buydu. "Doğal." Güldü. "Evet sen gerçekten çok doğal bir kızsın. Göründüğün gibisin. Sadece bir kızsın. Diğer kızlardan farkın bir tek doğal olman mı, gerçekten? Çünkü ben başka bir şeyler olduğuna eminim." Ne diyor bu? Aile genlerimi mi öğrendi acaba tek aptalın ben olduğumu falan. Anlamadığımı belirtmek için yüzüne boş boş baktım. Yine güldü. "Anlamadın değil mi? Biliyorum. Neyse o zaman, sonra açıklarım." Yine boş boş suratına bakınca "Uykun var mı? Eğer varsa biraz uyu." Açıkçası gerçekten şu an en çok ihtiyacım olan şey uyku. Hyun Shik tuvaletten çıktı ve "Hadi eve gidelim artık." dedi. Tae Ho ayağa kalkto "Arya'nın çok uykusu var, uyuyacakmış. Burada." Hyun Shik bana baktı "Öyleyse ben de burada uyurum." Tae Ho eski yerine geri oturdu. "Tabi, uyuyabilirsin. Ancak burada değil bunu biliyorsundur."
"Nerede?"
"Fark etmişsindir, banyom geniş. Sen istersen orada uyu."
Hyun Shik zor da olsa sonunda banyoya gitti ve uyudu. Tae Ho mutfak bölmesinin olduğu yere bir yatak serdi ve orada uyudu. Sabah Tae Ho'nun alarmının o iğrenç sesiyle uyandık. Hayır ama gerçekten çok iğrençti. Uyanır uyanmaz telefonuma mesaj geldi.
-Merhaba, ben Fatih. Hatırlamışsındır, Avustralya'dan. Sınıfta benim için daha özel olduğundan dolayı sana haber vermek istedim. Ben de Kore'ye geliyorum. Sanırım yine aynı okulda olacağız.-Şaşırdım çünkü pek beklemiyordum. Ayrıca numaramı nereden bulduğuyla ilgili hiç fikrim yok. Cevap vermedim. Hafifçe yattığım yerden doğrulup etrafa baktım. Tae Ho kalkmış yiyecek bir şeyler hazırlıyordu ve Hyun Shik banyonun kapısının önünde esniyordu. Beni görünce bir an durdu ve "Günaydın." diyerek sanki çok uzakta olan birisine el sallarmış gibi el salladı. Ben ise uyku sersemliğinden sadece gülümseyebildim. Kalkıp Tae Ho'ya yardım etmek için mutfak bölmesine girdim. "Hayır senin yardımını istemiyorum." Bu neydi? "Zaten işim de bitti." dedi tabakları çıkartırken. Hyun Shik'i de çağırdı ve kahvaltı yaptık. Okula gitmek için yola koyulduk. Okula girdiğimizde dünkü kız yanıma geldi. "Ben çok özür dilerim." Arkamda olan Tae Ho'ya baktı "Senden daha da çok özür dilerim. Dün seni görmek için hastaneye gelmiştim ama Arya izin vermedi." Tae Ho anlamadığını belli etti. "Hadi Arya, gidelim." Sınıfa girdik. Yine Tae Ho'nun yanına oturmak zorunda bırakıldım. Bir süre sıranın üstünde yattıktan sonra içeriye Fatih'in girdiğini gördüm. Hemen başımı kaldırdım. Ben başımı kaldırınca Tae Ho da ani bir tepki verdi. Sonra Fatih'i gördü tabi. Eliyle selam verdi ama şaşırmış gibiydi. Kızlar gelip hemen yanına koştular. Adını falan öğrenmeye çalıştılar sanırım. Her neyse, umarım bu popülerlik işi artık Fatih'e geçer ve ben de rahat edebilirim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meteor.
Teen Fiction3.4 K için teşekkürler!! Bir aşk karmaşasını, farklı ülkede bir hayatı, bolca eğlence, biraz hüzün barındıran tatlı mı tatlı bir hikaye. Gerisini size bırakıyorum, keşfedin! ^^