-Bölüm 6-

36 2 0
                                    

-Bir önceki bölümde-

"Bir de kendini acındırmak için ağlayacak mısın? Tam bir bebeksin gerçekten." Hala şaka yapıyor. Önce ben öldürmek istiyorum onu. Neden böyle? Ben aşık olmam değil mi? Aryayım ben.

Ama neden karşımda duran bu çocuk benim kalbimin küt küt atmasına sebep oluyor?

-----

"Ya kalksana yatağımdan!" E iyi yaptın Arya. Bir de Tae'ye kızıyordun şaka yapıyor diye. "Ya da otur ya. Kalkmasana!" Tae bana şaşkın şaşkın bakıyordu. "Sen de bir öyle diyorsun bir böyle diyorsun." sonra pis pis sırıttı "Yanından gitmemi istemiyorsun, değil mi? "  Bir anda gelen cesaretle, yine gözlerim dolmuş bir şekilde "Evet istemiyorum." Tae gözlerini kocaman açıp bana bakmaya başladı "Sen gidersen kim bana refakat edecek? Suyumu kendi başıma alamam ya! " Tebrikler kendime. Bir insan en iyi nasıl dönebilir burda gördünüz. 

-Tae Ho'dan-

Arya bir anda ''Evet istemiyorum.'' diyince gerçekten çok şaşırdım. Sonra da bir anda refakat falan diyip geçiştirdi. Gerçekten geçiştirdi mi? Yani aslında gerçekten yanında kalmamı mı istiyordu?  Belki de bunu kesinleştirmem gerekiyordu artık. Hiç aklımda yokken, ani gerçekleşen bir şey yaptım. Umarım Arya beni öldüresiye kadar dövmez.

-Arya'dan-

Bu, beni ikinci öpmesiydi ama ilk gerçek anlamda olanıydı. Ve ben de salak gibi karşılık verdim. Tae, aklımın başımdan gitmesine sebep oluyordu. Bu yüzden de mantıklı hareket edemiyordum. Ya da belki de aslında bu yapmam gerekendi. Tae hala beni öperken gözyaşlarımı tutamadım. İlk defa aşkı bana  hissettiren bu çocuk, gerçekten ölmek zorunda mıydı? Ben geri çekilinde "Neden ağlıyorsun? O kadar mı istemiyordun yani? " Ne diyebilirdim? Ölmeni istemiyorum. "Bana söz verebilir misin?" yine saçma konuşacaktım belki ama durduramadım kendimi. Durdurmamalıydım. "Ne için? " Hızlıca gözyaşlarımı sildim "Beni bırakmayacağına söz verebilir misin? " Tae, sanki her şeyi bildiğimi anlamış gibi baktı bana. Bir süre durdu. Yine de bozuntuya vermeden "Söz veriyorum. Hatta nerde olursam olayım, seni bırakmayacağım. Nerde olursam olayım." Uzunca ona baktıktan sonra "Nerde olursan ol, bırakma." dedim. Cümlemi bitirir bitirmez kendimi Tae'nin kolları arasında buldum. O kadar sıkı sarılıyordu ki nefes almakta güçlük çekiyordum. Ama kıpırdamadım. Ben de ona aynı şekilde sarıldım. 

Hastaneden taburcu işlemlerini gerçekleştikten sonra çıktık. "Yani şimdi biz neyiz? " diye sorduğumda dalga geçermiş gibi güldü, elimi tuttu "Bilmem, neyiz? " Elimi çektim "Neyim olduğunu bilmediğim biriyle el ele yürüyemem." klasik atar işte. Yeniden elimi tuttu, sıkıca "Belki de sen benim sevgilimsindir." Küçük bir gülümseme olsa da gülümsedim. Tae benim sevgilim. O benim. Nerde olursak olalım, o benim. 

----

Sabah, yine ben uyanamayınca Hyun Shik uykumu elimden alıp beni uyandırdı. "Bir kere ben uyandırmadan önce kendin kalkabilir misin acaba? " Ona of gider misin başımdan bakışı attıktan sonra o da beni yalnız bıraktı. Heyecandan kalbim deli gibi atıyordu. Bugün sevgilimle birinci günümüz. Şöyle bir bakınca, 6 ay uzun bir zamandı aslında. Ve bugün daha sadece birinci günümüzdü. Tüm günlerimizi doya doya yaşamalıydık ki hiçbir pişmanlık duymayalım. Bugünden itibaren planım, Tae'yi tedavi olmaya ikna etmekti. Bu yüzden bugün birkaç derse girmeyip direkt hastaneye gittim. Tae'nin doktoru olan Doktor Jang'ı bulmaya çalışıyordum. Uzun bir süre çalışanlar tarafından bir yerlere yönlendirildikten sonra Doktor Jang'ı bulabildim. Kapısını tıklattım, 'gir ' demesiyle birlikte içeri girip oturdum. "Benim hastam değilsiniz, size nasıl yardımcı olabilirim? " Boğazımı temizledim. "Ben Tae'nin yani Tae Ho'nun kız arkadaşıyım. Hastalığı ve tedavisi hakkında bilgi almak için geldim. Ancak Tae'ye söylememek konusunda iş birliği yapsak sizin için sorun olur mu? " Doktor güldü "Bu kadar düşünceli bir kız arkadaşa sahip demek. Tabi ki bu konuda iş birliği yaparım. Ben onun tedavi olmasını istiyorum ve sanırım siz de öyle." Başımı onaylamak anlamında aşağı yukarı salladım. "Hastalığı konusunda size bilgi vermem hastanın istediği dışında yasak olduğu için sadece tedaviyi anlatabilirim." Tedaviyi öğrenmek de bir şeydir diyerek dinlemeye devam ettim "Tedavi olursa ömrünün 1 yıla kadar uzayabileceğini garanti ediyoruz. Aynı zamanda çok az da olsa kurtulma şansı olabilir. Yine de umutlanmamakta fayda var. En kötüsüne hazırlıklı olmalıyız." Doktor Jang'ın dediğini duymamış gibi umutlandım. Hem de çok fazla. Ben Arya isem, Tae'yi tedavi olmaya ikna edeceğim. Gerçi, öncelikle hastalığını bildiğimi bilmesi gerek. Nasıl söyleyebilirim ona? Her şansımı deneyeceğim. Tae de tedavi olacak. Doktor Jang'a teşekkür ettikten sonra okula döndüm. Tae'den 23 tane mesaj olduğunu görünce biraz korktum açıkçası. Ama hepsini açıp baktığımda 'Neredesin?' 'Okula geldiğinde öldün sen' gibi mesajlar olduğunu görünce güldüm. Komikti çünkü. Benim sevgilim benim için endişeleniyordu. Okulun önünde beklediğini gördüm. Koşarak yanına gittim "Ne oldu, korktun mu? " Kollarını göğsünde birleştirdi "Çok fazla endişelendiğimi belli etmek istemem ama benim sevgilim olduğuna göre artık bir yere gideceksen haber versen nasıl olur? " Ben de onun yaptığı gibi kollarımı birleştirip "Bakarız artık, sevgilim." Eliyle saçlarımı karıştırdı "Ben acıktım, kantine mi gitsek? 

Kantine indiğimizde Yo Eun bana öldürmek istermiş gibi bakıyordu. "Sevgili olduğumuzu herkes biliyor da, kendine dikkat et. Sonuçta hayranım çok." Gözlerimi devirdim. Kendini beğenmiş sevgilim. Tae bir şeyler yerken artık konuyu açmanın zamanı diye düşünerek söze başladım "Tae." Hala tıkınmaya çalışırken ağzındaki sandviçle bana baktı. Neden bu kadar tatlı gözüküyor? Ağzındaki sandviçleri yüzüme tükürerek "Ne oldu? " dedi. Hayvan. Sandviçi bitirince "Adım çok güzel olduğundan sürekli söylemek mi istiyorsun? " Göz kırptı "Biliyorum biliyorum, ismim bile mükemmel. Aynı benim gibi. İnsanlar isimlerine benzermiş ya." Sinirlenmiştim. Bu halde nasıl espri yapabiliyordu. Gerçi bunlar onun için gerçek olabilir sonuçta kendini beğenmekte mastır yapmış birisi karşımda oturuyor. Yaptığı şakalardan sonra şunu fark ettim, hasta olmasına rağmen beni mutlu etmeye çalışıyor bu çocuk. Bu, sevgilim. Bunu anlayınca yine gözlerimin dolmasına engel olamadım. Ne kadar duygusalım. Ya da beni duygusal yapan Tae. Uzun bir süre dolu gözlerle ona baktım. O da sandviçini yerken bana bakıyordu. "Ölüyorsun." Tae, yediği boğazında durmuş gibi öksürdü. Sonra yediğini bıraktı. Bana bakakaldı. Onun da gözleri doldu. Birisi bize dokunsa ağlayacakmış gibiydik ikimiz de. Çaktırmamak için "Vay be, sen benden daha egoist çıktın. Senin yanında öldüğümü mü söylüyorsun? " Yüzümü başka bir yere çevirdim. "Hayır. Bunu söylemediğimi biliyorsun. Ölüyorsun." Tae uzun bir süre cevap vermedi ve yemeye devam etti. Bitirince "Özür dilerim." dedi. Hızlıca başımı yeniden Tae'ye çevirdim "Ne için özür diliyorsun? " Yutkundu "Ölüyor olduğum için." Buruk bir şekilde güldüm "Yanlış cevap. Ölüyorsun ve tedavi olmuyorsun. Bunun için özür dilemelisin." Şaşırmış bir şekilde bana baktı "Bunları nereden biliyorsun? "  Benden cevap beklese de cevap vermedim. Önemli olan nereden bildiğim de değildi zaten. Biliyordum sadece. Nereden olduğu önemli olmamalı. "Tedavi olursam ölene kadar hastanede olacağım, bunu biliyorsun değil mi? " Ağlamaya başladım ve elini tuttum "Şimdi de hep okuldasın ve ben yanındayım. O zaman da hastanede olacaksın ve ben de yanında olacağım." Elini çekti "İstemiyorum. Hastaneleri sevmem  ben." Ay ben çok severim zaten hastaneleri. Özellikle sevdiğim kişiyi ölüyor olunca ayrı bir bayılırım oraya. "Beni sinir etmesene." Tae gözlerini devirdi "Hayır dedim, istemiyorum." Şu an şansımı denemek için yanlış bir zaman olduğunun farkına vardım. Bu pes etmek değil tabi ki. Ben onu ikna ederim. Ben yaparım. Beyinsiz bu çocuk zaten. Olmadı bir şekilde kandırır yine ikna ederim. 

Ben onu ikna etmek için aklımda sinsi planlar yaparken Fatih'in yanımıza oturduğunu gördüm. Daha çok, benim yanıma. 

Tae, Fatih'e dişlerinin arasından tıslayarak bakarken ben gülümseyip "Ne vardı? " diyebildim. O da aynı şekilde bana gülümseyerek "Sunumuz hala bitmedi. " dedi. Şu anda Tae'nin içinden Fatih'e sövdüğüne eminim. Kim bilir az önce kaç tane yaratıcı küfür türetmiştir. Fatih biraz daha durursa dışından da sövmeye başlayabilir diye düşündüğümden "Sunuyu konuşmak için doğru zaman değil bence. Sonra konuşuruz." Tae'nin kolundan tutup başka bir masaya götürdüm. Tae taklidimi yaparak "Sonoyo konoşmok oçon doğro zomon doğol bonco. Sonro konoşoroz." kollarını bağladı "Ne sonrası ya? Sunuya ben yardım ederim demedim mi? " Suratına önce üfledim sonra "Ya iyi de öğretmene ne diyeyim? Tae, Fatih'ten nefret ettiği için Fatih'in ağzını burnunu kırmasın diye sunuyu onunla yapmak zorunda kaldım mı diyim? "Eliyle güzel işareti yaparak "Ben bu fikri beğendim. Hadi uygulamaya koyalım." Tae'nin dediğini umursamayıp uzun süre konuşmadan oturdum. "Haa, sessiz kal tabi. Ben olmayınca da Fatih'e kaçarsın herhalde."  Ne sunuymuş ya. Bir sunu yapıyoruz diye Fatih'e kaçacak oldum. Sinir olunca konuyu değiştirmeye çalıştım "Akşam dışarı çıkalım mı? " o da sinir bozucu şekilde "Neden benimle dışarı çıkacakmışsın ki akşam? Sen Fatih'le parklara gitmeyi daha çok seversin." Biz böyle sevgili kavgası yaparken derse girmeyi unutunca fırladık. Koşarak derse yetişmek için çabalasak da sınıftan atıldık. Tae hiç umursamazken ben zaten sabah derslere girmediğim için ve şu anda da girememiş olduğum için sinirlenmiştim. Açıkçası neye sinirlendiğimi de bilmiyordum. Derse geç kalmak benim suçum ama bir şeye sinirlenmiştim işte. Ben olmak çünkü. Tae'yle bahçeye çıktık. "Tamam akşam dışarı çıkalım." sevindiğimi belli etmek amacıyla uzun bir süre el çırptım. Bu sesten rahatsız olmuş olacak ki bir süre sonra elimi tuttu. Romantiklik yapıyormuş gibiydi ama aslında sesi kesmek amacıyla yaptığını biliyorum. Hayvan işte ne olsun. "O zaman akşam da görüşürüz." dedim. O da onaylarcasına başını salladı. 

Ben sanırım gerçekten aşık oldum.

Meteor.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin