Kafeye geldiğimizde cüzdanımdaki bütün parayı taksiye bırakmam gerekmişti. Yanında çok fazla nakit taşıyan tiplerden değilim ama bir taksinin de bütün paramı sömürmesi pek de hoş bir durum değildi.
İçeri girdiğimde herhangi bir zil sesi bekledim ancak kapının üstünde öyle bir şey yoktu. Gözlerimi birkaç kişinin olduğu kafede gezdirirken kahverengi saçlı, orta yaşlarındaki kadın elini kaldırarak tam yüzüme bakınca onun Ruth Renowned olduğunu anladım.
Teyit etmek adına "Ruth Renowned?" diye sordum.
Gülümserken yanağında derinleşmiş olarak gamzeleri ortaya çıktı "Evet," dedi ve ayağa kalkarak bana sarıldı. Kollarımı sıcak parmaklarıyla kavrarken "Ve sen de Andrea. Ah, tatlım. Çok şekersin." dedi ve kollarımı sıkıp oturmam için sandalyeyi işaret etti.
Kafenin insanın üstüne gelen bir doluluğu yoktu, mimarisi eski ve biraz da olsun buralarda görmeye alışkın olmadığım tarzda bir atmosfere sahipti. Duvarlar kirli beyaz taşlarla döşenmiş, bolca lamla bile aydınlatılmıştı.
Bayan Renowned "Ne alırsın?" diye sordu.
Dudaklarımı birbirine bastırırken omuz siktim "Hiçbir fikrim yok," dedim. Cam masanın üzerindeki menüyü önüme çekip içecek çeşitlerine baktım. Yabancı ve biraz da olsun tanıdık çeşitler vardı ancak hangi kültüre ait olduğunu çözemiyordum.
"Ben Türk kahvesi alacağım," dediğinde kaşlarım kalktı.
"Burası Türk kafesi mi?" diye sordum.
Güldü "Daha çok kahvehanesi," dedi ve gülümsemesini genişletti.
"Kahvehane ne demek?"
"Osmanlıda ilk görüldüğü dönemlerde kitap okunan, sohbetler edilen, onların kültürlerine has tiyatro oyunlarının sergilendiği alandı. Ancak sonralardan devleti yıkma amacıyla örgütlenmeler oluşmaya başlayınca baştaki kral, yani onların dilinde, padişah buraları kapattıyor. Daha sonra ise çay, kahve gibi içeceklerin içildiği- alkol ve yiyecek yok- kültürel anlamda değil de daha çok günlük ve daha öznel konuların koşulduğu yer halini almış."
"Vay," diye mırıldandım "Türk kültürüyle ben de biraz ilgiliyim ancak bu kadar derinlemesine değil tabi, daha çok Orta Doğu'dan Anadolu'ya göç evreleri ilgimi çekiyor."
"Kesinlikle Türkiye benim en sevdiğim ülkeler arasında başı çekiyor. Özellikle baklava, lokum ve Türk Kahvesi üçlüsü. Muazzamlar." derken yanımıza gelen garson siparişlerimizi almak için sohbetimizin bitmesini yüzünde hafif bir tebessümle bekliyordu.
"Ben de bir Türk Kahvesi alayım," dedim.
"Kahvenizi nasıl alırsınız: şekersiz, orta, şekerli?" diye sordu garson.
"Şekersiz," dedim.
Ruth Renowned araya karışarak "Biraz acıdır." dedi bana hitaben "Onu orta yapalım," diyerek garsona döndü. Garson başını sallayarak onayladı.
Garson sorarcasına "Bayan Renowned size de kahve hazılıyorum?" dediğinde Bayan Renoned başıyla onayladı. "Yanında tatlı olarak bir şey arzu eder misiniz?" diye sordu.
"Kahvelerden sonra güllaç,"
"Tamam, siparişiniz on dakika içerisinde hazır olacaktır," dedi ve gülümseyerek yanımızdan ayrıldı.
Yüzüm soru işaretleriyle dolu olacak ki Bayan Renowned açıklamaya girişti "Güllaç hafif ve sütlü bir tatlıdır," dedi. Başımı salladım.
"Garson ile oldukça yakındınız, sık sık gelir misiniz?" diye sordum.
Bayan Renowned hep gülümsüyordu. Yanaklarındaki iki gamzesi kırışıklık olup çenesine doğru uzanırken güzelleştiriyordu. Beklediğim sıcak birisiydi fakat daha çok kırışlıkları olmasın diye mimik yapmaktan çekinen bir kadındı ama Bayan Renowned tüm bunların aksine çekinmiyor, daha fazla gülümsüyordu. Elimde olmadan onu Eva ile kıyasladım. Evet, Eva daha genç ve güzeldi ancak Bayan Renowned'ın sevecenliği ve sıcaklığıyla boy ölçüşemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sana Ait | Vincent Serisi 2
Romance❃ Vincent Serisi - İkinci Kitap ❝ Bana rüyandan bahset sevgilim: Asla konuşamadığımız, Asla hareket etmediğimiz, Sessiz, huzursuz... Bana rüyamızdan bahset sevgilim, Asla göremediğimiz.❞ Temmuz 2016 Tüm Hakları Saklıdır © Yeşim Aydı