2.53

2.2K 126 20
                                    

JOHNNY DEVOTION

Her babanın kendine has koruma içgüdüleri vardır. Söz konusu olan eş, evlat olduğunda en vahşi hayvanlardan daha vahşi olup düşmanını gözünü kırpmaksızın mahvedebilir. Ben kızımı kendi çukurumda boğmamak için bataklığa çektim. Aptallık yaptığımı da hiçbir zaman düşünmedim, düşünmem de. Elbette hatalarım oldu, kabul ediyorum. Ona vurmamam gerekiyordu ancak benden kopması için başka ne yapabilirdim ki?

Andrea okula girdikten sonra eski kamyonetimden indim. Gözlerime kestirdiğim camları film kaplı cipin içinde kraliçe olabilirdi. Boş da olabilirdi. Umurumda değildi, her gün onu burada görmek canımı sıkmıştı. Karşıdan karşıya geçerken yağmur damlalarından korunmak adına kapşonumu başıma geçirdim ve etrafımı süzerek arabanın etrafında yarım tur atıp sürücünün olduğu taraftaki cama iki kez vurdum.

Karşılık gelmeyince ellerimle camı gölgeleyerek içeriye baktım. Bir çift el dışında bir şey göremesem de içeride birinin olduğunu biliyordum artık. Cama bir kez daha vurduğumda parmaklarım daha sert hamleler yapmıştı. Sabırsızlıkla bir kez daha vurmaya hazırlanırken siyah film kaplı cam aşağı indi. Saçları ensesinde toplanmış, en az benim kadar uzun adam ifadesiz bakışlarını üzerime dikmişti. Onu yere serebilirdim ancak bu biraz uzun sürerdi. Her halinden profesyonel asker olduğu belli oluyordu. Bu benim için sıkıntı olmazdı. Ben diplomamı şehrin arka sokaklarından almıştım.

Başımı eğdiğinde arkada oturan adamı fark ettim. Adam demek belki biraz fazla kaçardı lakin çocuk demekte azdı. Üzerindeki takım elbisesini doldurmuş, genç yüzünü yaşlı ifadesiyle kasmıştı. Onu yere yıkmam en fazla üç dakikamı alırdı.

Arkadaki yeşil gözlü adama dönerek "Seni tanıyorum, kızımın peşinde dolanan şu piçsin," dediğimde yüzü tam da yaşının verdiği kıvrımlara bürünerek kaşları çatıldı, dudakları büküldü.

"İçeri gelin, yağmur yağıyor," dedi.

Sırıttım ve çabucak arka koltuğa oturdum "Ee," dedim kapşonumu indirirken "Anlat bakalım, derdin ne senin?" diye sordum.

"Derdim falan yok,"

Güldüm "Belli ki kızıma sulanıyorsun. Şimdi bana geçerli bir sebep ver ki o güzelim yüzün dağılmasın, genç," dedim. Sesimin tınısı yeterince korkunçtu.

"Dört gözle bekliyorum," diye meydan okudu "Her gece kızını haklayan bir adamdan korkacağıma yüzümün dağılmasını tercih ederim," diye lafı yapıştırdı. Bok herif iyi konuşuyordu.

"Andrea'yla aranda bir şey mi var?" diye sordum.

Gülümsedi "Bu seni ilgilendirir mi?" diye sordu.

"Sence?"

"Hala haberin yoksa ve kelimelerin tahminlere dayanıyorsa ilgilendirmez," dedi ukala bok.

Akmayan burnumu çekip vücudumu ona çevirdim "Bak, ben senin gibi piçleri iyi bilirim ama sen istisna bir boksun. Senin gibiler genelde istedikleri anda kızı kaparlardı. Hele Anissa gibi kızlar kolay lokmadır. Hala neden ısırmıyorsun?"

"Amacım onunla eğlenmek değil,"

Güldüm "Eğlenmek değil ha? Garip boksun. Eğlenmek değil ha? Sana küçük bir eğlence çıkarayım da sen ne istediğine karar ver," dedim ve arabadan bir hışımla indim. Arka cebimdeki telefonu çıkarıp son arayanlardan Anissa'nın numarasını buldum.

"Seni bıraktığım kapıya gel, hemen," dedim ve telefonu kapattım. Üzerinde kurduğum baskı ve fare gibi kapana kısılma hissi yüzünden Anissa ben karşından karşıya geçmeden giriş kapısında belirmişti. Bir kez daha burnumu çekip parmaklarımı kütlettim. Bakışları ellerime kaydı, korkuyordu. İyi. Çok iyi.

Geri geri adımlarken üzerine atılıp suratına okkalı bir tokat indirdim. Tokatın etkisiyle sendeledi ancak kendini çabucak toplayıp önce etrafında onu izleyenlere sonra da bana baktı. Bir eli hala yanağındaydı "Ben seni aramadan okul bahçesinden dışarı adım atmayacaksın," dedim ve başımla içeri girmesini işaret ettim. Gözlerini kırpıştırdı ve arkasını dönüp onu ve beni korkuyla izleyen kalabalığın arasından başı aşağıda yürüdü. Ondan nefret etmek bir yana canımdan çok seviyordum. Ama ben canavardım. Canavarlar sevilmeyi hak etmezdi.

Arabama doğru bir adım atmıştım ki hiç beklemediğim bir anda ensemde hissettiğim ellerle başım aşağı bastırıldı ve yaka paça cipin içine atıldım. Ne olduğunu anlamaya çalışırken bağırıyor, etrafıma saldırıyordum ancak bu bir şeye yaramıyordu.

İki dakikalık kısa bir yolculuğun ardından otopark gibi bir yere gelmiştik. Arabadan indiğimde karşımda beş dakika önceki bok vardı. Ceketini çıkarmış, kollarını dizlerine kadar sıyırıp katlamıştı. Sıkılı yumrukları yüzüme tatlı bir gülümseme kondurdu.

Öne doğru bir adım atıp yumruklarımı havaya kaldırarak "Hadi, bok. Günümü göster bana," dedim.

Bokun adı Abrecan Brandon Vincent'mış.

Günümü gösterdi. Hem de çok fena gösterdi.

Sana Ait | Vincent Serisi 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin