O sessizliğini korkurken telefonu kulağımdan çekip kapattım. Tekrar onunla konuşmaya cesaretim yoktu ama aramasını bekliyordum. Arasın, gözünde biraz daha değerim olduğunu göstersin istiyordum. Gözlerimin altındaki nemi silip kabinden çıktım, ellerini yıkayan sarışın ile göz göze geldim. Beni baştan aşağı süzerken acıyarak bakıyordu.
Ellerimi yıkamak için elimi musluğun altına tuttum, aynadan bana kaçamak bakışlar atıyor ve belki de neden ağladığım konusunda tahminler yürütüyordu.
Elime köpük sıkarken "Aşk acısı," dedim ve aynadan kahverengi gözlerine baktım "Kaçıncı tahminindi?" diye sordum
Omuz silkti "İlk," dedi ve ellerini kurulamak için kâğıt havluya uzandı.
Ellerimi durulayıp kuruladıktan sonra bende lavabodan çıktım, Abel'ın arkasında Joseph'i gördüm, göz göze geldiğimizde sanki emin olmuş gibi geri çekildi. Abel elimi tekrar tutarak beni içeri çekti, birer tane daha tekiladan sonra dans pistine çıktık.
Bu kez daha cesur davranıyordum. Hayır, hayır, cesur değil. Pervasızca davranıyordum. Ayaklarımın yerden kesilmesi mi yoksa beynimin bir kısmını kullanamamak mı bilinmez ama uçuyor gibiydim. Kalçalarım kalçalarının hareketleriyle ritim buluyor, hareket ediyordu. Üzerimde gezen ellerinin varlığını hissedebiliyor fakat takip edemiyordum. Her yerdelerdi.
"E bu kadar yeter," diyerek Abel'in ellerini üzerimden ittim. Bana deliymişim gibi bakıyordu.
"Neyin var senin?" diye tersledi. Sesinin yarısı müziğin hükmüne boyun eğmiş, kalabalığın terine yapışmıştı.
"Asıl senin neyin var? Elinden gelse ayakta becereceksin beni, kusura bakma ama bu oynaşmak değil."
"Sen kendini çok masum sanıyorsun herhalde," diye homurdanırken Joseph'in yüzüne attığı yumrukla sarsıldı. Aynı dakika içinde müziğin sesi kesildi. Sarışın adam Abel'in arkasından çıkıp Joseph'e burduğunda ayağımı onun bacaklarının elimden geldiğince sert vurdum. Adam darbeyle kıvrıldı. Bildiğim tek ve en etkili yöntem buydu.
Zaferle sırıtamadan suratıma yediğim darbeyle başım savruldu. Küçük bir el suratıma sıkı bir darbe patlatmıştı. Acıyla kapattığım gözlerim aralanırken tam karşımda onun yeşillerini gördüm, çoğunlukla karanlık ama lazerlerle cıvıltılı barın ışıkları altında bile gözlerinin yeşili parlıyordu. Tüm kaslarım aynı anda seğirirken doğruldum.
Bir an için içkinin ve tokatın verdiği sarsıntıyla hayal gördüğümü düşündüm. Brandon buradaydı. Beni unutan ve değer vermeyen adam tam burada, bu barda, gözlerimin içine bakarak, bizi izleyen kalabalığı yararcasına üzerine geliyordu.
Kollarının ileri geri sallanışında koyu yeşil tişörtünün omuz kısımları geriliyordu. Her zamanki gibi üzerinde kot pantolonu vardı.
Eğer saçlarımı tutup beni geriye sürüklemeselerdi sanki hiçbir şey olmamış gibi onu izlemeye devam ederdim. Saçlarımı tutan kadına dönüp dizinin arkasına vurdum. Yere düşerken saçlarıma daha da tutundu. Çığlık atarak kolunu tutup ağzıma yaklaştırdım ve sertçe ısırdım.
Saçlarımı kurtardığımda Joseph'in iki kişiye karşı karşıya kaldığını gördüm. Hiç şansı yoktu.
Onu tutmaya çalışan adamın bacaklarının arasına vurdum. Bu benim en gözde silahım, açık bacak arası bulduğumda vuruyorum. Acı ama gerçek, erkekler bu konuda bize göre fazla naif.
Bileğimi kavrayan parmakların sahibine döndüğümde onu gördüm. Başıyla işaret verdiğinde ne demek istediğini anlamıştım. Joseph' baktığımda ortalıkta yoktu. Önüme döndüğümde Brandon'ın yanındaydı. Bizi izleyen kalabalığın en seyrek olduğu noktaya doğru koşarken boştaki kolumu birisi kavradı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sana Ait | Vincent Serisi 2
Romance❃ Vincent Serisi - İkinci Kitap ❝ Bana rüyandan bahset sevgilim: Asla konuşamadığımız, Asla hareket etmediğimiz, Sessiz, huzursuz... Bana rüyamızdan bahset sevgilim, Asla göremediğimiz.❞ Temmuz 2016 Tüm Hakları Saklıdır © Yeşim Aydı