"Anne!"
Ses yok. Benim çığlığımdan başka ses yok. YOK!
"Anne Necmi ölmüş!"
Mutfaktan gelen ve gittikçe yakınlaşan ayak sesleri, dibimde biten annem. Ve karşımdaki fanusta hareketsiz duran Necmi'm. Müzmin balık Necmi'm. Benim bordo kafalı Necmi'm. Ölmüş Necmi'm. Oy ooy nerelere gidem?
"Kızım ne bağırıyorsun ne oldu? Aa, ne demek öldü Necmi? Aman, Benekli işte karıştırdım. Çekil bakayım."
Tepki veremiyordum. Pardon canım, kaskatı kesileceğine çekilip yer versene anana. Tamam tamam çekildim. Sakin.
Annem fanusa 2 kez tıkladı. Ve Necmi büyülü bir şekilde... hareket etti. Ulan ne analar var be!
"Anne? Sen, nasıl? Neyse siktir et! Aslansın be. ASLAN!"
"Derda! Sen ne dedin az önce? Küfür mü ettin sen? Derda nereye gidiyorsun? Derda kime diyorum?! DERDA!"
Annem atacak bir şey ararken çevresinde, ben çoktan çıkmıştım kapıdan. Bizimkilerle buluşacaktım Vahit Abi'nin dükkanda ve eh, Necmi de iyi olduğuna göre gidebilirdim. Annenin haberi var mı? Alışkın o ya. Başıma bir şey gelmeyeceğini bilir. Ya da öyle görünür. Ararım sonra. Sendeki şu cesaret bende olsa, Beyaz Saraya seccadeyle gider, Washington'a 10 numara 5 yıldız yatılı Kur'an kursu açtırırım. Kızım senin anana Yedisopalı Lamia Hanım demişler. O senin ölümü dirini üç gün aralıksız halleder. Hey yavrum hey!
Yok, bende bir problem var. Manyak mıknatısı gibiyim resmen. Balığım, durup dururken ölü taklidi yapıyor. Annemin lakabı Yedisopalı. İç sesimin yaşı 38.7 ve evde kalmış. Ayrıca belirli bir adı yok, sürekli başka bir şey diyorum ben bu kadına. Hayir simdi bu niye evde kaldı ki? Duyuyorum duyuyorum. İç sesim ben. Hay sesin kısılsın Şükriye Abla. Ses tellerine kuşlar konsun da yedi mahallenin yedi köpeğine serenat yapın beraber inşallah. Ses tellerin gemici düğümü olsun da, gemiciden başkası çözemesin. Artık evlen git kafamdan be Neriman Abla. Valla çok bunaldım bak anlaşamıyoruz biz senle. İyisi mi sen benim sinir bozucu ufaklığın kafasına git. Tuna'nın evet. Onun dert yok tasa yok zaten kafa rahat. Ne dersin Keriman Abla? Gider misin? He de gözünü seveyim he de. Babaannemin kilerdeki dolabını öp he demezsen bak. Hoşt kız, evlerden ırak senin babaannenin dolabı. Geçen şaşkaza kapağını açmış bulundum. Amanın! Her rafını kiraya vermiş dolabın, senin babaannen. Apartman yapmış kız, gözümle gördüm. İlk rafta fareler, bi üstte köpekler, onun üstünde kediler. Akıllı kadın kediyle fareyi uzak tutmuş. Köpek kediye alışmış kız inanabiliyor musun? İnanabiliyorum Şanzıment abla inanabiliyorum. Senin kafamdan çıkıp dolabı açtığına inanabiliyorum. Peki sen buna inanabiliyor musun benim canım Halime ablam?
Kız, bana laf yetiştirme bacaklarını kırarım bak. Zilli seni.
Önümden hızla geçen araba sağolsun, bir saniyelik de olsa susmuştu Şekure abla. Ama dediğim gibi. Bir saniyelik. Hayır, madem hızlı gideceksin, çarp bana da kurtar bari be adam! Ne demeye bırakıp gidiyorsun?
Yaa, bak işte gördün mü? Sopası yok kurban olduğum Allahımın. Ne ağzı dualı insanmışım ben be. Kırılıveriyordu bacakların kız az kalsın. Hahahaha.
Selime Abla'nın bir huyu var. Başıma her türlü felaketin gelmesini hoş karşılar hatta sevinir bile. Yeter ki ölmeyeyim. Bir de annem babam öğrenip üzülmesin. Manyak bu kadın.
Yalnız, araya girmeyim diyorum ama manyak falan...
Geldik geldik sus işte. Karı dırdırı çekiyorum daha bu yaştan.
Fehime Abla'yla konuşmaktan yolda yürümekte olduğumu dahi unuttuğumdan, Vahit Abi'nin tamirhanesine geldiğimi fark edince şaşırmıştım. Gerçi, kapının önünde deve dişi gibi dikilen bizimkileri görmesem, fark etmeden geçer giderdim muhtemelen.
"Sabah-ı şerifler hayır olsun zat-ı muhteşem ve mükemmelliğin bebeksilikle uyumunda buluşan, engin aklı ve bilgisiyle yarınlara ışık tutacak..."
"Kes kızım tatavayı. Geç kaldın anladık. Hem, ne diyon sen sabahtan beri? Bak anama manama sövdüysen, içerde levye var. Al gel ben seni güzelce döğüyüm bi yol. Yorma beni haydi."
Amanın! Ters tarafından kalkmış. Gerçi, ne zaman ters tarafından kalkmadı ki? Bazen Vahit Abi'nin yatağının ters tarafı hariç bütün cephelerinin duvara monteli olduğunu düşünüyorum. Sonra da yatağı olmadığı aklıma geliyor. Susuyorum.
"Kanka kök saldık. Kanka sen gelene kadar Dünya'da iklim değişti. Dünya 12 santim sağa kaydı sen bir santim bize gelmedin. Ayıp be." Yiğit, ulan Yiğit. Sacmasapan bi zamanda salak salak konuşup şimşeklerimi üzerine çekme be Gözlük.
"Dünya 12 santim sana kaysın da penguenlerle koyun koyuna yat inşallah. Daha da bir şey demiyorum."
Yiğit elini açık kumral, hatta sarıya yakın saçlarından geçirdi. Yeşil gözlerini kısıp, orta parmağıyla gözlüğünü burnuna yerleştirdi. Bunun bir sonraki aşaması yanıma kadar gelip, boy farkımızı açık etmekti. Ve bu açıkça bir "Seninle- sonra-hesaplaşacağız- yürüyen-fok-balığı" demekti. Fakat son aşamayı Vahit Abi'nin yanında olduğumuz için yapamadı. Buna sevinmiştim çünkü eh, ben 1.70 tim. Ve buna 20 cm daha eklerseniz, Yiğit'in boyunu buluyordunuz. Uzun salak.
"Tamam Yiğit anladık alacaksın bunun rövanşını. Yiyecekmis gibi bakmayı bırak da dinleyelim Vahit Abi'yi."
"Hay alnından öpeyim Niyazi be. Allah razı olsun. Allah kabir azabını dindirsin. Mezarın çiçek bahçesi gibi olsun. Ölünce malın mülkün çok olsun da mirasçıların zengin olsun."
"Derda sus. Sus! Sen ne zaman hayır duası etsen korku filmi izliyor gibi oluyorum. Zombi gibi hissediyorum kendimi.Yeter lan."
"Yav oğlum. Oğullarım. Oğullarım ve Derda. Bi dinleyin la."
Hepimiz, her zamanki gibi, konuşmayı kesip Vahit Abi'ye döndük.
"Çocuklar. Ben yalnız bi adamım. Evim yok, akrabam yok. Bu dükkandan başka hiçbir şeyim yok. Bi de siz varsınız işte. Ha, mahalleli de var tabi. Ama elalem, ne kadar olur ki? Sizinle kardeş gibiyiz. Amcalık yapacak yerde abilik yaptım size. Bakmayın öyle canım 45 yaşında adamım ben. Ama abiniz oldum, babanız oldum, yeri geldi ananız oldum. Oldum tabi kara kafa. Amma ve lakin... Bugün ayrılık vakti. Hakkınızı helal edin çocuklar. Benim de hakkım varsa helal olsun size."
Pardon, bi şey sorabilir miyim acaba? İnsanın bünyesi saniyede kaç şok kaldırabilir?
"Anlamadım. Anlayamadım. Anlamıyom. Anlamıycam. Ananı...ANLAMADIM?!"
"Vahit Abi naptın ya? Ne diyon abim sen? Derda'ya hak veriyorum bu sefer. Ben de anlamadım."
"Ben hem Yiğit'e hem Derda'ya hak veriyorum Vahit Abi. Gençler, kapın haklarınızı." Niyazi koynundan çıkardığı görünmez "hak"larımızı havaya attı. Normalde olsa yakalayıp ceplememiz gerekirdi ama olanı biteni o kadar anlamamıştık ki, yapmadık.
"Çocuklar durun bi heri. Anlamadınız anladık. Fark da mı etmediniz çırakların yokluğunu? Tamirhane oğlum burası tamirhane? Hani Osman, Nuri? Hadi bu kız geç geldi, eve gittiler sandı. Siz de mi fark etmediniz sıpalar?"
"Yani ben o muhteşem gece görüşüm ve mantık yeteneğimle fark eder gibi bişeyler olmuştum tabi ki ama..."
"Yiğit kes tatavayı lan fark etmedik iste ikimiz de. Gece görüşüymüş? Gündüz gözüne, hangi gecenin görüşü lan bu irisine matkapla daldığım? Mantık yeteneğiymiş! Götüm. Sus dinle Vahit Abi'yi. Dalağını dilerim bak."
"Kesin lan çenelerinizi oturan Boğalar. Hay çenenize kuşlar kona. Dinliyoruz biz Vahit Abim devam et sen."
"Sağ ol Derda kızım. İflas çocuklar iflas. Kâr etmiyo artık bura. İbiğindeyiz iflasın. Kapatacam bu dükkanı gidecem köye yerleşecem. -Eliyle Yiğit ve Niyazi'yi göstererek- Aha bunlar gibi iki böyük baş sığırım olur, senin gibi de güccük baş koyunlarım. Geçinir giderim güccük köy yerinde."
"Köye gidersen beni de götür Vahit Abi'm be. Bu sığırlarla bırakma beni nolur. Zaten aynı köylüyüz biz seninle. Memleketime götür beni de Abim." En yalvaran ve ağıtsı, ama aynı zamanda dalga geçen ses tonunu kullanmıştım. Ve bu benim "hiçbir yere gidemezsin" deme şeklimdi. Bunu buradaki herkes pekâlâ bilirdi.
"Yani lafa karışmayım karışmayım diyorum da, yok oturan Boğa, yok sığır. Ayıp oluyor ama ha."
"Aferin lan Niyazi. Sığır olalı bi ot tuttun sonunda. Yani demeyin demiyorum ben de. Hobi olarak yine diyin. Ama bana değil, Niyaziye diyin ki gerçeklik payı olsun. Şu mükemmel yüzüme bakarak nasıl söyleyebiliyorsunuz bana çok şaşırıyorum. Taş kesilmeniz lazım taş! Aynı benim gibi! TAŞ TAŞ!"
"Taş yok mu lan taş?" Bulduğum ilk taşı Yiğit 'in kafasına, ikinciyi kaçmaya çalışan Niyazi'nin poposuna attım. Tabiki tam isabetti. Ve tabiki Vahit Abi bize "Bunlar adam olursa köy meydanına çeşme yaptıracam. " bakışı atıyordu.
"Şş, iki dakka durun la. Şurda helallaşıyoz. Hadi hakkınızı helal edin çocuklar. Yarına belki beni göremezsiniz. Eşyamı topladım ben, zaten birkaç parça şey. Sabahleyin erkenden çıkarım yola. Helal ettiniz de mi hakkınızı?"
Üçümüzden aynı anda tek kelime:
"HAYIR!"
Vahit Abi'nin kaşları havadaydı ve gözleri "lan noly?" tonlarındaydı.
"Ne demek hayır?"
"Hiçbir yere gidemezsin demek."
"Niyaziye den den koy, altına şunu ekle: seni bırakmayız Vahit Abi."
"Yiğit'e den den koy parantez aç, seni bu mahallede kimse bırakmaz Vahit Abi, parantezi kapa. Şunu ekle: çıraklar işten çıktıysa biz girer çalışır, para mara da almayız. Öldü mü ulan insanlık?!"
Vahit Abi'nin alt dudağı titriyordu. Ağlama. Nolur ağlama. Yapma.
"Sağ olun çocuklar. Amma ve lakin olacak iş değil bu ettiğiniz laflar. Nasıl çalışacaksınız siz tamirhanede ana kuzuları? Ne işten anlarsınız ne bir halt bilirsiniz. Olmaz o iş."
"Olur olur. Sen he de biz hallederiz onu." Niyazi ciddileşmeye başlamıştı. Eğer arkadaşınız Niyaziyse ve bir konuda ciddiyse, o iş olur. Ama olan da size olur bu arada.
"Sen he de Vahit Abi, biz evvelAllah üstesinden geliriz bu işin." Yiğit de ciddiydi. Biraz önceki yanlışımı düzeltiyorum. Hem Niyazi hem Yiğit ciddiyse, olan size olur.
"Olmadı tamirhaneyi ,seni,beni aha bi de şu oturan Boğaları alır, gider bi sahil kasabasına yerleşiriz Abi."
Hem Niyazi hem Yiğit ciddiyse ve olan size olacaksa yapılacak tek bir sey vardır. Ciddi olmamak.
Ben yırttığımı düşünüp sırıtırken ve Fahriye Abla'yla içimden 'high five' yaparken, kafama bir şey düştü.
Hayır indi.
Hayır hayır.
Biri tarafından atıldı.
"Lan düşünme yeteneğini sorguladığımın sarı ahtapotu. Lan kafama taş mı attın Yiğit?!"
"Ahtapot deme lan Yiğit'e. Ciddi olsaydın kızım sen de."
"Ahtapot mu? Daha yaratıcı bir şey bulamadın mı yeşil gözlü gövel ördek?"
"Ulan tamam be tamam. Şaka yaptık. Kalıyoruz Abi. Ben de varım bu çıraklık işinde."
Vahit Abinin gözlerinden kararlılık okunuyordu şimdi.
"Tamam öyleyse çocuklar. Kalıyoz he mi?"
Vahit Abi, Niyazi, Yiğit ve ben. Bakalım dördümüz de ciddiysek olan kime olacak?
Şimdiye kadar yaz tatilinde bir 10. sınıf öğrencisiydim. Yarından sonra iş başında bir tamirci çırağıyım.İlk bölüm hayırlı uğurlu olsun arkadaşlar. Destek önemli. Oy ve yorumlarınızı esirgemeyin. Görüşürük.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZMA BİRADER
HumorO benim müzmin balık Necmi'm. Ben de babamın tren-ses kızı Derda. Bunlar da Oturan Boğalarım Yiğit ve Niyazi. Şu köşedeki dükkan memleketlim Vahit Abi'nin. Memleket de Çorum. Çorum Osmancık. Bir annem var Yedisopalı Lamia Hatun. Bir de babam, Üzüm g...