4- Dün Yediğim Hurmalar

44 5 5
                                    

Multimedya: 3ç çocukken. Vote ve yorumları eksik etmeyin arkadaşlar, onlara ihtiyacımız var. Keyifli okumalar

"Burhan bu kız yine uyanmadı. Ay tansiyonum çıktı şekerim düştü resmen. Derdaa! Kız DERDA!"
   Gözlerim ve ağzım yarı açık, bir elim yastık kılıfının içinde, yüzükoyun yatmış bir şekilde duymakta olduğum sözlere anlam yüklemeye çalışıyordum. Annem bir şeye sinirlenmişti, ama neyeydi?
"Hatun bırak uyanır şimdi. Hem daha erken. Tamam bir de ben seslenirim bakma öyle. Derda hadi kalk."
Babam birine sesleniyordu. Derda'nın kim olduğunu anlamaya çalışırken tekrar gözlerim kapandı. Kendimi uykunun kollarına bıraktı... Biri bacağıma çimdik attı!
Çığlık atıp refleksle savurduğum bacağım bir şeye inmişti. Çıkıntı gibi bir şeye.
"Burnum!" diye haykırdı annem. Ses çok yakından geliyordu. Çok çok yakından. Hemen yanımdan!
"Anne!" Derda nedir, nasıl öldürülür? Çok yakında. Sinemalarda.
"Oy oy oy burnum! Kız, eşek sıpası! Kırdın burnumu. Burnuuum!"
Gürültüye yan odadan koşan kardeşim ve salondan gelen babam kapıda bizi izliyorlardı. Tuna açıkça kahkaha atıyor, babam "Hay Yarabbim." diyip diyip gülüyordu. Bense hâlâ kafamı yastıktan kaldırmamıştım. Gülmemek için yanaklarımın iç kısımlarını ısırarak ölümü bekliyordum.
Annem elini burnundan çekti. İşkence çektirici ama öldürmeden süründürücü bakışlarını kullanarak "Kalk ayağa." dedi dişlerinin arasından.
Ayağa fırladım.
Kapıda duran Tuna yerlere yatarak gülmeye, babam kahkaha atmaya başlamıştı. Uykuluyken mantığımın pillerini çıkarıp, beynime reset atmış oluyordum. Bu nedenle de söylenen şeyleri götümden anlayıp öyle davranıyordum. Mesela annem ayağa kalk diyince yataktan inmek yerine, yatağın üzerinde dikilmek gibi.
Annem gülmemeye çalışıyordu. Çünkü biliyordu ki şu an ortamdaki ciddiyeti bozarsa ben asla kalkmazdım o yataktan. Arkasını döndü,  kapıda kahkaha atan babama ve kardeşim Tuna'ya "Hadi dışarı dışarı." diyip onlardan önce çıktı. Ben hâlâ yatağın üzerinde dikiliyordum. Önce olanları anlamaya çalışmaktan vazgeçtim  sonra da kendimi pat diye  bıraktım yatağın üstüne.
"DERDA! O YATAĞI ALALI 5 SENE OLMADI DAHA! KIRMA SAKIN!"
Eyvah babam!
 
Kahvaltı esnasında da uyudum; annemi, babamı, kardeşimi sırayla öperken de, hatta ayakkabımı giyerken bile. Yolda tek gözümü açmayı başarmıştım. Ama Yiğit'in evinin önünde beklerken o da kapandı. Kaldırıma oturup, kafamı da bahçe duvarına dayayıp azıcık şekerleme yapmış olabilirim.
Birinin bacağıma attığı tekmelerle uyandım. Bacağımı rahat bırakın nolur ya. Önce çimdik şimdi bu. İki bacağım olabilir ama ikisine de ihtiyacım var, lütfen arkadaşlar.
"Derda. Kalk lan. Şş uyan. Ulan kendimi zor uyandırıyorum bir de seninle uğraşamam çatlak. Pişt kime diyorum? Of, kalksana 3Ç'nin son Ç'si."
Gözlerimi açmadan kafamı duvardan kaldırdım.
"Ne 3Ç'si be! Ortaokuldaydı o. Yok öyle bir şey 3Ç müç Ç!"
Hâlâ gözlerimi açmadığımdan Yiğit'i göremiyordum ama sesinin tınısından gülmemek için kendini tuttuğunu anlayabiliyordum.
"Niye, bence güzeldi. Çıyan, çırak ve çatlak. Ulan ne günlerdi be!" Yiğit ufak bir kahkaha attı. Ben de zaten kapalı olan gözlerimi kapalı tutmaya devam ederek o günü düşündüm.

8. sınıfın ilk haftasıydı, yanlış hatırlamıyorsam çarşamba olmalıydı günlerden. İkinci dersin teneffüsüydü onu hatırlıyorum. Yiğitle ben kantin sırasındaydık. Benim önümde iki kişi vardı, Yiğit arkamdaydı ve ders zilinin çalmasına iki dakika vardı. Yiğit oflayıp duruyordu, ben de her oflayışında ayağına basıyordum. Tam sıra bana gelmişti ki, önüme sarışın bir kız geçti beni iterek. Ağzımı açamadan ders zili çaldı ama kız almıştı alacağını. Yiğit kolumdan tutmuş, sakin olmamı söylüyordu çünkü sinirlendiğimi anlamıştı yüzümü görmeden. Arkamı dönüp yapmacık bir gülümsemeyle "sakinim" dedim ve elimdeki keki verdim ona. Yumruk yapacağım elimde hamur haline gelsin istemiyordum çünkü.
Arkasını dönmüş giden kıza "Şş bir baksana!" diye seslendim. Bakmadı.  "Çıyan!" diye bağırdım. Bizim salak Yiğit, "Efendim!" dedi arkamdan. Sinirlendiğim zaman çıyan derdim ona sarışın olduğu için. O da buna alıştığından cevap vermişti refleksle. Bir anda tüm kantin gülmeye başladı. Ben de gülüyordum tabi. Bu sefer Yiğit sinirlenmişti. "Ne gülüyorsun be! Gülmesene çatlak!" haykırışıyla birlikte daha çok gülmeye başladık. Yiğit de gülüyordu artık. Niyazi her gerekmediği anda yaptığı gibi olay yerine damlamıştı. Kantinci abimize yardım ediyordu o zamanlar, muhtemelen çay götürmüştü öğretmenler odasına. Gülenlere şaşkın şaşkın bakarken "Buraya gel çırak!" diye seslendi kanticimiz. Tam o anda bizim sınıftan Oğuz "Bunlar da 3Ç oldular he. Çıyan, çatlak, çırak." demişti gevşek gevşek gülerek. O günden sonra öğretmenler bile bazen bu isimlerle çağırmıştı bizi. Ve üçümüzden bahsederken kimse isimlerimizi anmadı. 3Ç diyip geçtiler. Biz mi? Biz de derse geç kalıp efsane bir azar yemiştik Otomatik Ramazan'dan. "Ders matematik, Ramazan otomatik!" bizim sınıf sloganımızdı zaten. Öğle arasında da o sarı çıyanı sıkıştırıp dövmüştüm o ayrı dava tabi.

KIZMA BİRADERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin