***Eflal'den***
Ayağımdaki zincirden kurtulma savaşlarım devam ederken uykumda gelmeye başlıyordu. Adamların dışarı çıkmasının üstünden bayağı bir süre geçmişti. Bende içeride kendi kendime kaçma planları yapıp bozuyordum. Çünkü hiçbirinin işe yaramayacağına emindim. Tecrübe diyelim, daha önce yaptığım hiçbir plan tıkırında işlememişti. Gerçi en son planımı bakkal Ekrem abiden sakın çalmaya çalışırken yapmıştım. Onda da yakalanmıştım. Böyle şansa sıçayım işte.
"Adamlar 2 kişi Efo. Hadi diyelim birinin kafasına şu sehpayı geçirdin, diğeri yakalayacak. Eğer sonsuz bir enerjiyle dönmeye başlarsam hem beni yakalayamazlar hemde ikisine de geçiririm bence. Ondan sonra da ayağımdaki zincirle oturup bakışarak uyanıp beni öldürmelerini beklerim. Oğlum bunlar bu zinciri nerden bulmuş lan acaba? Hayır yani bildiğin mahzen zinciri. O kadar güçlüde değilim ki ben yani bir halatla zapt edilebilirim diye düşünüyorum. Ne gerek var mahzen zincirine. Kendimi zindana atılmış gibi hissediyorum-"
Bir anda kapının açılmasıyla kendi kendime konuşmayı kestim ve bakışlarımı kapıya doğru çevirdim. İkiside içeri girdi ve adının Denis olduğunu iddia eden adam bana doğru gelirken diğeri arkadan girip kapıyı kapatmıştı. Hızlıca geriye doğru kaçtığımda birkaç adım daha bana yaklaştı ve cebinden bir şey çıkarıp benim önüme doğru fırlattı. Telefonumu görünce ona kısa bir bakış attıktan sonra o arkasına dönünce hızlıca öne doğru eğilip telefonumu yerden aldım. Tuşuna bastığımda şarjının bitip kapandığını görünce hüsranla omuzlarımı düşürdüm.
"Kapanmış bu."diye söylendiğimde küçük bir şekilde güldü ve başını bana doğru çevirip omzunun üzerinden bana baktı.
"Açık vereceğimi düşünmedin herhalde."dediğinde gözlerimi devirdim ve telefonumu ceketimin iç cebine attım. Maalesef bugün bana yardımcı olamayacaktı.
"Son 5 dakika kaldı güzellik. Kurtarma timin daha fazla gecikirse, babanın emrini uygulamamız gerekiyor."dediğinde kaşlarım çatıldı.
"Ne demek babanın emri? Babam ne emri verdi ki size?"diye sorduğumda tamamen bana doğru döndü ve başını yana doğru eğip gözleriyle dikkatlice beni süzdü.
"Baban seninle beraber bu evi ateşi vermemizi istedi. Bizde sadık görevliler olduğumuz için onun dediğini yerine getireceğiz."dediğinde dehşetle dilimi yutarken ona bakmaya devam ettim.
"Ba-ba, babamı tanıyor musunuz?"diye sorduğumda başını aşağı yukarı salladı. Heyecanla gülümsedim ve sertçe yutkundum. Belki de sormamalıydım, kendimi acınası hissediyordum.
"Evet, kesinlikle tanıyoruz. Baban kendi kızını görmekten bile aciz, onun ölmesini isteyen bir cani."diye açıkladığında tüm bedenimi adını bilmediğim bir his kaplamıştı. Hayal kırıklığı. Bu beklemiyordum. Ben babamı hep iyi biri olarak şekillendirmiştim aklımda. Beni öldürmek istemesi, bunu hiç düşünmemiştim. Bu beni gerçekten hayal kırıklığına uğratmıştı.
Bir anda çalmaya başlayan telefon ile dolmaya başlayan gözlerimi adama doğru çevirdim. Cebinden telefonunu çıkardı ve yalancı bir heyecanla gülerek bana doğru döndü.
"Beklenen arama geldi. Bakalım neler olacak?"dedi ve bana kısa bir bakış atıp arkasına dönüp telefonu kulağına doğru götürdü.
"Merhaba Emel. Ihım, biraz geç kalmış gibisiniz. Çünkü son 3 dakikanız var."dedi gıcık bir tavırla ve karşı tarafı dinlemeye başladı. Hızlıca yerden destek alıp ona doğru koştum.
"Anne! Anne yardım et! Evi yakıcaklar anne! Babam istemiş anne, babamın adamlarıymışlar!"diye bağırıp adama saldırmaya çalıştıkça o beni engellemeye çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevgili Hocam
Teen FictionSen babasın, beni koruyup kollaman gerek.. Her gece yorganın altında ağlatman değil...