Bölüm 12

2 0 0
                                    


Sabah erkenden kalktılar. Meryem çoktan kahvaltıyı hazırlamış, çocuklar ile ilgilenmeye başlamıştı. Muhabir odanın kapısını açıp salon denilemeyecek kadar küçük ailenin tüm gününü beraber geçirdiği kapının hemen girişindeki odaya doğru ilerlediğinde Meryem ona "Selam'un Aleykum" diyerek gülümsedi. Muhabir, "Aleykum selam" diye yanıt vererek odaya girdi. Meryem rutin zamanlarda yabancı erkeklerin yanına pek çıkmaz, çıkması gereken zamanlarda ise örtünürdü fakat muhabiri uzun zamandan beri tanıdığı için onun yanında bu dini ritüellere ihtiyaç duymuyordu. Biraz sonra Mahmud da banyodan çıktı. Havluyla ellerini ve yüzünü kurularken muhabirin yanına gelerek gülümseyerek selam verdi. Muhabir Mahmudun da selamına aynı nezaketle karşılık verdikten sonra kahvaltı sofrasına oturdular. Muhabirin bütün gece yine o esrarengiz adamı düşünerek uyumaya çalışmıştı. Kafasının içinde hala o anları yaşıyordu. Kahvaltısını dalgın bir şekilde yerken durumu fark eden Mahmud ona dönerek, "Merak etme, istediğin gibi seni onu görenlerle buluşturacağım. Sonunda sen de bunların mit ve efsanelerden başka bir şey olmadıklarını anlayacaksın aziz dostum ve o zaman tekrar aradığın huzuru bulacaksın" dedi. Muhabir gerçektende bir kez olsun huzuru bulmak istiyordu. İşi gereği yıllarca cehennemlere girip çıkmış ve gördükleri, yaşadıkları onun zihnini tamamen bulandırmıştı. Aslında bu olaydan çok daha uzun süre önce uyku sorunu başlamıştı. İnsomnia... Çağımız insanlarının en büyük problemi... Aşırı stres altında yaşamak, duygusal yıpranma, fiziksel ve zihinsel sorunlardan kaynaklanan bu hastalığı yenmek için bir çok yol denemişti. Her gün düzenli egzersiz yapıyor, uyumadan önce kediotu içiyordu. Hatta bir keresinde Çin mucizesi akapunkturu bile denemişti ama bu hastalığı bir türlü yenemiyordu. En büyük korkusu öldükten sonra bile toprağın altındaki mezarında rahat bir uyku çekememekti. Bu duruma çare olarak öldüğünde bedenini yaktırmayı düşünmüştü. Bu sayede uyku sorunu çekecek bir beden ortada kalmayacaktı, peki ya zihni? O bunları düşünürken ev ahalisi çoktan kahvaltılarını bitirmiş misafirlerinin de bitirmesi için nezaketle masada bekliyorlardı. Düşüncelerinden bir an kurtulan muhabir durumu fark ederek gülümsedi ve Meryem'e kahvaltı için teşekkür ederek masadan kalktı. Artık masa başında onu bekleyen bu nazik insanları da azat etmiş oluyordu.

Evden ayrılıp köyün içinden geçerek Mahmud'un kiraladığı arabanın yanına doğru yürümeye başladılar. Köy, küçük kerpiç evlerden oluşuyordu. Topu topu 10 bilemedin 12 hane vardı. Burası bir Türkmen köyüydü. Yakın zamanda büyük bir savaştan çıkmayı başarmış bir köy... O günlerde burada İslami Cihad Örgütü adı altında bir grup terörist burada yaşayan masum halka her çağda olduğu gibi dini bahane ederek türlü zulümler ve işkenceler yapmıştı. O günlerde nüfusu neredeyse on binleri bulan bu köyden artık geriye 50 kişiyi bulmayacak sayıda insan kalmıştı. Kalanlar ya ölmüşler ya da çareyi diğer ülkelere kaçmakta bulmuşlardı. Milyonlarca çaresiz göçmen kendilerine kucak açacaklarına inandıkları ülkelere gitmek üzere yurtlarını terk etmişler ya da daha doğru bir tabirle buna zorunlu bırakılmışlardı. O günlerde başka bir savaş alanında görevli olduğu için buralara gelememişti ama Mahmud'u çok merak etmiş, ona bir çok defa mektup yazmıştı. Tabi o günlerde ülkenin posta servisi düzgün çalışmadığı için yazdığı mektuplar iki yıl rötarlı olarak alıcısına ulaşmıştı. Tam da yakın dostundan ümidi kesmişken ondan gelen mektup ile iyi olduklarını öğrenmiş ve içine serin bir su serpilmişti. Mahmud'u kendi ülkesine almak istemiş, ona her türlü yardımı ve imkanı sunmuştu fakat Mahmud gerçek bir vatanseverdi. Doğduğu toprakları ve halkını hiçbir zaman terk etmeyeceğini söylemiş ve bu teklifi kibarca reddetmişti. Vatanseverlik... Bir ülkeye kendi bağlı ve borçlu hissetmek... Bu duyguyu hiçbir zaman anlayamamıştı. Eski model bir Lada Samara'ya bindiler. Sovyet Rusya'sı zamanından kalma bu arabalar bu bölgede yaygın olarak kullanılıyordu. Mahmud arabayı kasabanın dışına kadar sürmüş, şimdi iki tarafı çorak çöl arazisinden oluşan otobanda ağır bir şekilde ilerliyorlardı. Bu sırada bindikleri araba markasından olsa gerek muhabirin aklı eski anılara dalmış, çölün kumlarını düşünceli bir şekilde izliyordu. Mahmud onun bu düşünceli halini gördüğünde ne düşündüğünü sordu ve bir anlık duraksamadan sonra anılarından sıyrılan muhabir, arkadaşına anılarını anlatmaya başladı:

Kahramanlar ve YolculuklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin