Bölüm 16-Masal 3

4 0 0
                                    


Zamanın birinde dünyanın herhangi bir yerinde yaşamış nerede yaşadığı tam olarak bilinmeyen bir heykeltıraşın hikayesiydi anlatılan, dilden dile dolaşan ve günümüze kadar ulaşan... Küçüklüğünde Gepetto Usta ve oğlu Pinokyo masalını belki milyon kez dinlemiş ve ya okumuş, en büyük hayali de bir gün Gepetto Usta gibi olmak ve kendi Pinokyo'sunu yaratmak olmuş. En çok bunun için çalışmış. En iyi okullarda okumuş, gecesini gündüzüne katmış, çalışmış da çalışmış ve sonunda çok ünlü bir heykeltıraş olup çıkmış. Zamanının yaşayan bütün aristokratları kendi heykellerini yaptırabilmek için kapısında kuyruk olmuş. Bu sayede çok zengin olmuş, yaşlı anacığı ve babacığına çok güzel bir ev almış, kendisi de lüks içinde yaşıyormuş. Gel gelelim bizim heykeltıraş çok ama çok mutsuzmuş. Nedeni de eski hikayelerde okuduğu Gepetto Usta gibi yaptığı heykellere hayat verememesiymiş. Gündüzünü gecesine katıp onlarca heykel yapıyor, her heykeli yaparken can vermesi için farklı yollar deniyor, tanrılara yaptığı heykellerden en azından bir tanesine ruh üflemeleri için dualar ediyormuş fakat dileği bir türlü gerçekleşmiyormuş. Böyle böyle 20 yılını devirmiş. Bu süre zarfında yaşlı anacağı ve babacığı hakkın rahmetine kavuşup cennetteki yerlerini almışlar. Cennet bahçelerinden oğullarının bu durumu izleyip dertlenirlermiş. Bir gün cennet meleklerinden bir tanesi anne ve babanın bu kederini fark edip yanlarına gelmiş. "Sizler cennet ile müjdelendiniz. Tanrının bütün nimetleri önünüze sunuldu. Sonsuza kadar rahat ve huzur içinde yaşayacaksınız. Peki bu kederiniz nedendir? Sizi Tanrı'nın cennetinde memnun bırakmayacak şeyi bana diyin?" diye sormuş. Anne ve baba dertlerini meleğe anlatmışlar, oğullarının bu çaresizliğinin onlara dert olduğunu, onu böyle çaresiz ve mutsuz gördükçe onların da mutlu olamayacağını söylemişler. Bunun üzerine melek;

"Her şeye gücü yeten O'dur. O, kullarını sever ve gözetir. Her derdin çaresini verir" demiş ve uzaklaşmış.

O gece heykeltıraşın rüyasına ak sakallı dede girmiş. Dede bu ya, her düşmüşün derdine çare olurmuş. Zor durumda kim varsa imdadına yetişir ona yol gösterirmiş. O gece de bizim heykeltıraşı seçmiş. Rüyasında ak sakallı dedeyi gören heykeltıraş, "Eyvallah dede, elhamdülillah halim vaktim yerinde, loto sonuçlarına ihtiyacım yok" demiş ama dede, "Evlat, ben buraya senin en büyük derdine derman olmak için gönderildim. Bilir misin annen ve baban cennette bile rahat değiller, senin için üzülmekteler. İşte ben de bu gece buraya aynı küçükken okuduğun masallarda ki periler gibi sana bir mucize yaratmaya geldim" diye cevaplamış. Bunu duyan heykeltıraş öyle heyecanlanmış ki az kalsın küçük dilini yutacakmış. Dede, ama diyerek devam etmiş ve her amadan sonra gelecek cümle herkesin bildiği gibi bir önceki cümleyi anlamsız kılarmış, "Yüce yaradan bir insanoğlu çaba göstermeden bir işe olur vermez, her sonucun bir de nedeni olmalı bu fani dünyada. Düzen böyle kurulmuş. Ben sana sonuca giden yolu göstermekle mükellefim, yolu tamamlayacak ve mucizeyi gerçekleştirecek olan ise sensin. Şimdi beni iyi dinle, bu diyardan çok uzakta, iki akarsuyun kesiştiği noktada bir keşiş yaşar. Bu keşiş, bir mermer ocağı işletmektedir. Kendisi senden bile daha iyi heykel ustasıdır. Onun madeninde bulunan mermerler ise sihirlidir. Eğer oraya gider ve bu yaşlı keşişi ikna edebilirsen sana sihirli mermerlerinden verir, sen de bu sayede en çok istediğin hayali gerçekleştirebilirsin ama unutma önce yolu bitirmeli ve keşişi ikna etmelisin." Bunu dedikten sonra puf diye yok olmuş ve heykeltıraşı rüyasında bir başına bırakmış.

Ertesi gün sabah güneş henüz doğmamışken heykeltıraş yolculuk için tüm gereçlerini toplamış hazır vaziyette beklemekte imiş. Güneşin ufukta belirmesiyle birlikte heykeltıraşın hayallerine yolculuğa başlamış. Az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş, hiç yorulmadan dinlenmeden yolculuğunu sürdürmüş, köylerden kasabalardan geçmiş, sonunda bir çeşme başında durmuş ve ancak o zaman aklına yorulup susadığı gelmiş. Susuzluğunu dindirmek için çeşmenin başına gelmiş ve musluğu çevirmiş ama musluktan su gelmemiş. Birkaç kez daha denediği halde muvaffak olamamış. Dili damağına yapışmak üzereymiş. Kendi kendine çeşmeye söylenmiş, "Ey susuzlara derman olmak için yapılmış çeşme, bana bir yudum suyu çok mu gördün?" Bunun üzerine çeşme başında bitap bekleyen heykeltıraşa cevap vermiş, "Ey yolcu! Senin insanlığın bu kadar mı? Sana istediğini verenlere teşekkür edip dua eder, vermeyenlere küfür ve beddua mı edersin?" Çeşmenin dile geldiğini gören heykeltıraş bir an şaşırmış ve ürkmüş ama daha sonra çıktığı yolculuğu hatırlayarak doğru yolda olduğunu anlamış ve çeşmeye cevap vermiş, "Benim ki ne küfürdür ne beddua, sadece sana görevini ve ne için yapıldığını hatırlatma... Sen çeşmesin, ustan sana can verirken bir de görev verdi; sana ihtiyaç duyanlara yardım etmen gerek, burada suçlu ben değil görevini ihmal eden sensin." Bu söz üzerine çeşmeden gürül gürül su akmaya başlamış, heykeltıraş da kana kana su içip mataralarını doldurduktan sonra çeşmeye teşekkür edip oradan ayrılmış. Aşılmaz çölleri aşmış, daha önce hiçbir insanın ayak basmadığı topraklardan geçmiş. Gezisi sırasında daha önce hiç görmediği yeni hayvan türleri ile karşılaşmış öyle ki bunlardan bir tanesi insana o kadar çok benziyormuş ki heykeltıraş onunla konuşmaya bile çalışmış fakat hayvan ürkerek ağaca tırmanıp daldan dala sıçrayarak uzaklaşmış. Heykeltıraş yolculuğunun sonunda rüyasına giren ak sakallı nur yüzlü habercinin müjdelediği iki ırmağın kesiştiği yere gelmiş. Tam ırmakların kesiştiği yerin 100 adım ilerisinde 1000 basamaklı upuzun bir merdiven görmüş. Merdivenin sonunda ne olduğunu aşağıdan görmek imkansızmış. Merdivenin başına geldiğinde hemen önünde duran devasa aslan heykelini görmüş. Aslan da gelen yabancıyı fark edince üzerinde durduğu büyük mermer sütunun üzerinde hareket edip bir sıçrayışta heykeltıraşın önüne atılmış ve büyük bir gürültü ile kükremiş. Kafasını eğip yüzünü heykeltıraşın önüne getirmiş. O anda heykeltıraş bu devasa mermerden yapılmış canlı aslanın bir gözünün olmadığını fark etmiş. Aslan kusurunu karşısındaki rakibine göstermemek için kör gözünü saklamaya çalışıyormuş. Aslan kükreyerek söze girmiş;

Kahramanlar ve YolculuklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin