BÖLÜM 1 ''Simurg''

60 8 1
                                    

Güneş henüz doğmamıştı. Yatakta oturup dün zengin ve yaşlı bir kadından çaldığım nazar boncuklu altın kolyeyi inceliyordum. İnsanların hala böyle saçma inançlara sahip olduğuna inanamıyordum.

Bizi koruyan hiçbir şey yoktu. Hepimiz yalnızız. Belki de içimizi rahatlamak için ya da korktuğumuzdan inanca güvenmeyi seçiyorduk. Acı gerçeği arkamızda bırakarak.

Yine de inançlı insanlara her zaman saygı duymuşumdur. Ama ne yazık ki inanç karın doyurmuyor..

Kolyeyi takıp aynada boynumdaki duruşunu seyrettim. İyi para ederdi heralde.

''Beğendin mi Anka kuşu?''

Ulaş'ın uyandığını farketmediğim için ödüm kopmuştu. Bana Anka kuşu diye sesleniyordu çünkü gerçek isimlerimizi kullanmıyorduk.

''Ne zamandan beri beni izliyorsun sen?''

Ulaş karşımdaki yatakta yan yatmış sırıtarak bana bakıyordu.

''Çok olmadı merak etme. Güneş doğmuş hadi hazırlanalım , geç kalmak istemeyiz.''

Yatakta yaklaşık iki saattir oturduğumu saate bakınca anladım. ''Ben hazırım biliyorsun , Tepegöz.''

Ulaş yatakta gerildi ve hızlı bir şekilde kalkarak üstünü değiştirmeye başladı. Saçları darmadağınıktı. Onun en çok bu yeni uyanmış halini seviyordum. Altına kot pantolon giyip kemerini takarken gözüm sırtındaki dövmeye takıldı. İlk defa görüyor değildim ama bunu yaptırırken acaba kaç saatini harcadı diye düşündüm.

Üzerine kollarındaki kasları yeteri kadar belli eden kısa kollu tişörtü kafasından geçirirken perdeyi aralayıp dışarıya göz gezdirdi.

''Bugün büyük gün ha?''

''Daha değil.'' diye cevap verdim.

Ulaş'la 3 yıl önce tanışmıştık. Yine hırsızlık yaptığım bir gündü. Ama kendim için değil. Zenginden al fakire ver günüydü. Bunu çok sık yapmıyordum. Genelde istediğim bir şey olduğunda ya da mutlu hissettiğim bir günde yapıyordum.

Benim Tanrı'ya teşekkür etme yolumdu.

Pahalı bir araba markasının fuar hostesliğini yapıyordum. Öylesine girdiğim günlük işlerden biriydi. Etraf seni bile paramla satın alırım bakışı atan zengin züppelerle doluydu.

Kalabalık beni germişti. Aslında alışkındım ama hala kimseden bir şey yürütemediğim için kendime sinirliydim. Elimi yüzümü yıkayıp rahatlamak istedim. Tuvalete doğru gidiyordum ki bir ses beni durdurdu.

''Yorucu bir gün heralde senin için. Dünden kalmış gibisin.''

Takım elbiseli yüksek öz güvenli, otuzlu yaşlardaki bir adam bana doğru yürüyordu.

''Hayır, müzik başımı ağrıttı sanırım. Elimi yüzümü yıkayıp kendime gelirim.'' diyerek arkamı dönüp kapıya doğru ilerledim. Adam kolumdan tutup beni kendine çevirdi. Koridorda sadece ikimiz vardık.

''Bence bunu yapmana gerek yok'' diyerek eliyle saçımı okşamaya başladı. İğrenç suratını yüzüme daha da yaklaştırdı. Dayanamayıp bacak arasına tekme atmak istesem de adamın beni öpmesine izin verdim.

Dilini ağzımda gezdirirken eli sırtımdan aşağıya doğru iniyordu. İkimiz de kadınlar tuvaletine girdik. Beni kaldırıp tezgaha oturttu. Bu sırada ben de kravatını çözüp boynunu emiyordum.

''Çok güzelsin'' diye kulağıma fısıldadı. Gömleğinin düğmelerini çözerken yapmacık bir şekilde gülümsedim. Pantolonunu çoktan indirmiş kalkan sikini göstererek ''Hadi'' dedi.

Tezgahtan inip diz çöktüm ve yalamaya başladım. Hala bunu yaptığıma inanamıyordum. Tuvalete giren kadınlar kapıdan manzarayı görüp hayret nidalarıyla geri dönüyorlardı.

''Umarım tanınmıyorsundur'' dedim. Beni duymazlıktan gelip inlemeye başladı. İşim bittiğinde kalkıp aynada saçımı ve bana verdikleri kıyafeti düzelttim.

Adam da memnuniyet cümlelerini sıralarken kapıya yönelmiştim bile. Çıktıktan 15 saniye sonra ''Saatimi almış kaltak! Yakalayın şunu!'' diye bağırdığını duydum. Bir grup güvenlik görevlisi peşime düşerken topuklu ayakkabıları kenara fırlatıp koşmaya başladım.

Binadan çıkıp caddede son hız koşarken saati sımsıkı tutuyordum. Birden tam karşımda bir araba fren yaptı ve kapı açıldı. Sürücü koltuğunda fuardaki garsonlardan biri oturuyordu. Yaklaşık iki saniye anlamsızca ona bakarken ''Atlasana'' diye bağırdı.

Başka çarem olmadığını düşünüp arabaya bindim ve ben kapıyı kapatamadan araba harekete geçti. Arkamı dönüp yola baktığımda çoktan izimizi kaybettirmiştik. ''Hey bu araba..?'' diyordum ki lafımı bölüp emin bir tavırla''Şimdi değil.'' dedi.

Birkaç saniye ikimiz de konuşmadık. Elimde tuttuğum saati gördü.

''Güzel saatmiş. Umarım fiyatı da bu koşuşturmaya değer. Acemisin herhalde.''

diyip yan yan gülümsedi. ''Tabi ki hayır. Bugün sadece şanssız günümdeydim.''

''Ben olmasaydım günün daha ne kadar şanssız olurdu acaba.'' dedi.

''Düşünmek bile istemiyorum'' diyip gülümsedim. Nereye gidiyorduk bilmiyordum fakat o an bildiğim tek şey hayatımda gördüğüm en güzel profili izliyor olmamdı. Ona baktığımı farketmiş olmalı ki garip sessizliği bozmak istercesine ''Ulaş ben bu arada'' dedi.

Hemen önüme dönüp yolu izlemeye başladım. Ve içimden nolur bana bakmasın diye dua ediyordum çünkü yüzümün kıpkırmızı olduğunu hayal etmeme gerek bile yoktu. ''Ben de Deniz.'' diyebildim zar zor. Resmi bir ses tonuyla ''Memnun oldum Deniz'' dedi.

Arabayı sakin bir mahallede iki katlı bir evin karşısında durdurdu.''Teşekkür ederim ben sanırım bundan sonrasını halledebilirim.'' diyerek saati ceketimin cebine koydum. Ciddi bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. Kötü bir şey mi söyledim acaba diye düşünürken konuşmaya başladı.

''Deniz içeride seni tanımak isteyen biri var. Hem acıkmış olabilirsin. Lütfen bunu bir davet olarak gör ve bizimle akşam yemeği ye.'' dedi. Sanırım az önce duyduklarım kafamdaki anlamsız seslerden biriydi. Fakat benden bir cevap bekliyordu.

Aynı ifadeyle ben de ona baktım. ''Pişman olmayacaksın. İnan bana'' dedi. Neye inanacağımı ve ne düşüneceğimi bilmeyerek ağzımdan çıkan cümleyi duydum. ''Tamam o zaman.''

Evet küçükken babamın sözünü dinlemediğimi, yabancıların verdiği şekerleri her zaman yediğimi sanırım hikayenin başında da anlamışsınızdır.

Ulaş arabadan inip kapımı açtı ve elini uzattı. Hayatımda hiç kimse daha önce bana bunu yapmamıştı. Nazikçe elimi eline koyarak arabadan indim. Ulaş kapıyı çaldı. Ve ben hayatımın o gün tamamen değişeceğini bilmiyordum.

Anka KuşuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin