Birkaç dakika hiçbir şey yapmadan sadece sessizlik içinde birbirimize baktık. Muhtemelen benden bir açıklama bekliyordu. Fakat söyleyecek neyim vardı ki?
Sandviçlerin olduğu tepsiyi yavaşça çalışma masasının üzerine koydum. Nasıl bir açıklama yapmam gerektiğini düşünürken Buse uzanıp elimi tuttu. Şaşkınlıkla gözlerinin içine baktığımda içimi inanılmaz bir rahatlama hissi doldurdu. Sadece onunlayken böyle hissedebiliyordum.
Artık birimizin konuşması gerek diye düşündüm ve
''Nedenini sormayacak mısın?'' dedim.
''Anlatmak istemiyor gibisin. Seni zorlamak istemiyorum'' dedi.
Yatağa oturduktan sonra benim de yanına oturmam için gözüyle işaret etti. Oturduğumda ellerimiz hala ayrılmamıştı. Parmaklarımız birbirine daha sıkı kenetlenmişti. Sanki birisi gelip bizi ayırmaya çalışacaktı ve ben onu kaybetmek istemiyordum. Tekrar kaybolamazdım.
Aslında her şeyi anlatmak istiyordum. Sadece ne anlatmam gerektiğini bilmiyordum. Çünkü daha önce bu durumun açıklamasını kendime bile yapmamıştım. Düşünmeden hareket etmiştim. Ama pişman değildim. Aksine bundan hoşlanmıştım. Ve bunun için de kendimi suçlu hissetmiyordum.
''Sadece tek bir soru soracağım sana Deniz. Ve dürüstçe cevap vermeni istiyorum. Tamam mı?'' dedi.
''Tamam.''
Buse derin bir nefes alıp verdikten sonra ''Bunu ihtiyacın olduğunu düşündüğün için mi yaptın yoksa başka bir sebebi mi var?'' diye sordu.
İhtiyaç mı? Nasıl bir ihtiyaçtı benimkisi gerçekten. Para ise, herkesin paraya ihtiyacı vardır. Hayır benimkisi daha farklı bir ihtiyaçtı.
Çünkü yüzüğü çalmaya karar verdiğim anda para ihtiyacı duyduğumu hatırlamıyordum. Aslında öyle bir karar verme anı yoktu. Sadece yapmak istemiştim ve yapmıştım.
''Sanırım başka bir sebepten dolayı'' dedim.
Buse başıyla onaylayıp yüzüğü tekrar çekmeceye geri koydu.
En yakın arkadaşının belki de en değerli eşyasını çalmıştım ve bu onu rahatsız etmemiş gibi davranıyordu.
Gülümseyerek ''O zaman sandviçlerimizi yiyebiliriz, değil mi?'' dedi.
''Tabi'' dedim ve o rahatsız edici havadan çıkıp normale döndük. Yemeklerimizi yerken bir yandan da Carol'u izlemeye başladık.
Sürekli ona bir şey söyleme gereksinimi duyuyordum. Sanki özür dilemek istiyordum. Ama daha sonra aklıma burada sadece bir hafta daha kalacak olmam geldi. Ve film boyunca hiç konuşmadık.
Buradan nasıl ayrılacaktım. Irmak'ı, Buse'yi, Kaan'ı, Çağatay'ı hatta evdeyken varlığını hala hissedebildiğim kardeşim Arya'yı nasıl bırakacaktım.
Evi satmayı düşünüyordum ama şehirden ayrılıyor olmak sanki burada ailemle hiç yaşamamışım, hiç bu sokakta gezmemişiz , sanki hiç varolmamışız hissi uyandırıyordu bende.
Film bittiğinde saatin geç olduğunu fark ettik ama Buse'nin gitmesini istemiyordum. Yalnız kalmak istemiyordum. Aklımı okumuş gibi,
''İstersen bu gece burada kalabilirim'' dedi.
Bir çocuğun çok beğendiği bir oyuncağı annesinin almayı kabul ettiğini duyduktan sonraki yaşadığı sevinçle ''Gerçekten mi?'' dedim.
''Yani tabi eğer sen de istersen'' dedi.
''Evet , evet kalabilirsin tabi ki'' dedim.
''O zaman anneme mesaj bırakıyım'' dedi ve çantasından telefonunu aldı.
Bir an o siyah takım elbiseli adama teşekkür etme fikri geçti aklımdan.
''O zaman bana giyecek rahat bir şeyler verebilirsen çok iyi olur çünkü bu formalardan nefret ediyorum'' dedi.
İkimiz de hala okul formasıylaydık. Onca olaydan sonra eve geldiğimde üzerimi değiştirmek aklıma gelmemişti hiç.
''Hemen veriyorum'' dedim ve hem kendi pijamalarımı hem de onun için seçtiklerimi dolaptan aldım.
Ona uzattıktan sonra Buse teşekkür etti ve gömleğinin düğmelerini çözmeye başladı. Bir an sersemleyerek orada öylece kalıp favori dizimin sezon finalinin son sahnesini izler gibi Buseyi izliyordum. O anki bakışlarımı fark eden Buse gülmeye başlayınca kendimi yerin dibine sokup ölene kadar orada kalmak istedim.
Hemen elimle yüzümü kapatıp arkamı döndüm ve ''Ya özür dilerim yani beklemiyordum hemen burada üzerini değiştireceğini'' dedim.
Bana yaklaşıp iki elini omuzlarıma koydu ve beni etrafımda 180 derece döndürürken ''Sorun değil'' dedi.
Ellerim hala yüzümde bu sefer ona dönük duruyordum. Buse'nin yumuşak ellerini ellerimin üzerinde hissettiğimde içim ürperdi ve onları yavaşça indirdi.
Bu sefer kısık bir sesle tekrar ''Sorun değil'' dedi.
Gözlerimi açtığımda Buse sadece iç çamaşırlarıyla duruyordu. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Bugün ölmezsem bir daha asla ölmem diye düşündüm.
Buse ellerimi bırakıp gömleğimin düğmelerini açmaya başladı. Ve o yumuşak dudakları tekrar benimkilere değdiğinde yeniden bulutların üzerindeydim.
Ellerimi dalgalı saçlarının arasından geçirdiğimde okyanus kokusu etrafı sardı. Nasıl bu kadar güzel olabilirdi bir insan. Ve nasıl şuan benimle olabilirdi.
Yatağa geçtiğimizde hala öpüşüyorduk. Teninin sıcaklığı , narin dokunuşu , ona ait olan her şey beni içine çekiyordu. Onunla birlikteyken başka bir boyutta hissediyordum kendimi. Başka bir zamana aittik. Sadece ikimizin olduğu bir evrende.
Tamamen soyunduğumuzda onun tenine değen her yerim resmen sevinç çığlıkları atıyordu. Sadece nefeslerimiz konuşmaya başlamıştı ve ben artık tamamen özgürdüm. Yaşadığım bütün acıları , kararsızlıkları , aklımı meşgul eden her kötü düşünceyi sadece yarım saatliğine yok eden bu zevk sayesinde özgürdüm. Tıpkı bir uyuşturucu gibiydi. Ve çok güzeldi.
Sabah olmuştu. Yüzüme vuran güneş beni uyandırdığında tekrar bulunduğumuz evrene geri döndüğümüzü görmek üzmüştü.
Bütün acılar yerindeydi. Biz de buradayız diyen kararsızlıklar ve hiçbir zaman eksik olmayan malum düşünceler uyuşturucunun etkisinden çıkmış beynimde yerlerini almak için can atıyordu.
Gözlerimi odada gezdirdiğimde Buse yoktu. Bir saniye için yoksa bunların hepsi bir rüya mıydı diye düşündüm. Eğer öyleyse beni korkutan bir durum vardı çünkü çıplaktım.
Yatakta doğrulduğumda Buseyle ikimizin formaları ve ona verdiğim pijamanın sadece altının yerde durduğunu gördüm.
Aklıma ilk gelen şey siyah takım elbiseli adamın Buseyi tekrar kaçırmış olmasıydı. Ama bu mümkün olamazdı. Çünkü daha 6 günüm vardı.
Hızlıca yataktan inip üzerime bir şeyler geçirdim ve merdivenlerden Buse'nin adını seslenerek indim.
Gördüğüm manzara karşısında sevinmeli mi yoksa üzülmeli miydim karar veremedim.
Buse buradaydı, bu yüzden içim büyük oranda rahatlamıştı. Fakat beni üzen şey, Buse'nin dış kapıda duran Irmak'la konuşuyor olmasıydı.
Merdivenden son basamağı da inip kapıya doğru yürüdüm. Irmak, Buse'nin üzerindeki ona bir beden büyük gelmiş tişörte bakıyordu.
Beynimi tekrar bir açıklama bulması için zorladım. Fakat yanıt vermedi.
Ve bu evrende hiçbir şey kolay değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anka Kuşu
Teen FictionHer şeyinin elinden alınıp sadece canının bağışlandığı bir günde Deniz kendi cehennemini yaşamaya başlar. Kendi yollarıyla bu zorlukların üstesinden gelebilecek mi yoksa daha da kötüsü mü yaşanacak? Fakat artık kaybedecek hiçbir şeyi olmaya...