Hakan Hoca hiçbir zaman anlayamadığım trigonometriyi anlatırken kafam çoktan dağılmıştı fakat toparlamaya çalışıyordum. Oysa ki her toparlamaya çalıştığımda daha da dağıtıyordum.
Önce Buse sonra da yüzük aklımı o kadar çok meşgul ediyordu ki eve gidip yalnızlığımın içinde karanlığa gömüleceğimi unutmuştum. Çalan zil bir anda bütün düşüncelerimi silip süpürdü ve hızlıca çantamı toplamaya başladım.
''Hayırdır bir yere mi yetişeceksin?'' Irmak'ın meraklı gözleri yine üzerimdeydi. Ne cevap vereceğimi düşünürken Azra'nın bağırışını duydum.''KİMSE DIŞARI ÇIKMIYOR!''
Arkamı döndüğümde Azra'nın gözlerinden çıkan ateşi neredeyse görebiliyordum .'' Sevgilim Burak'ın aldığı tek taş kimde?'' Kaan alaylı ses bir tonuyla ''Bana almadığına göre sende olması lazım'' sınıfta yükselen kahkaha sesleri Azrayı daha da sinirlendirmişti.
Benimse kalbim yerinden çıkacak gibi atıyor, alnımdaki teri hissedebiliyordum.Azra ön sıraya Kaan'ın yanına gelip ellerini masaya koyarak ''Bunun komik olduğunu mu sanıyorsun sen? O yüzüğün ne kadar olduğundan haberin var mı senin?''
Kimseden çıt çıkmıyor , herkes olan biteni izliyordu. ''Hiç umurumda olmayan bir gerzeğin sana aldığı yüzüğün fiyatından daha önemli şeyler var hayatımda. Eminim sınıftaki diğer arkadaşlar da benimle aynı fikirdedir.''
Azra Kaan'la arasında duran sırayı hangi güçle bilmiyorum ama kaldırıp geriye fırlattığında korkudan istemsizce Irmak'a sarılmıştım.
''Bak yüzüğü kendin kaybettiysen bu bizim suçumuz değil. Burada kimseyi suçlayamazsın.'' Kaan çantasını omzuna takıp kapıya doğru ilerlerken ''Şimdi çekil önümden. Değerli vaktimi böyle boş şeyler için harcayamazsın'' dedi. Kaan bize kafasıyla sınıftan çıkmamızı işaret ederken Azra ''Polisi arayacağım göreceksiniz hepiniz. Kim aldıysa bunu yaptığına çok pişman olacak!'' diye sınıfa bağırıyordu.
Irmak kolumdan tutup ''Hadi gidelim'' derken gözüm Azrayı sakinleştirmeye çalışan Buse'ye kaydı. Daha fazla burada kalmak istemeyerek sınıftan çıktık.
Çağatay ''O neydi öyle ya? Kim böyle bir şey yapsın ki?'' dedi. Ben acaba şüpheli gibi gözüktüm mü diye düşünürken umarım kimse fark etmemiştir diye içimden dua ettim.
''Bence biraz şov yaptı yani sonuçta sevgilisi yenisini alabilir.'' dedi Irmak. Okulun bahçesinden çıkmış , durağa doğru yürüyorduk. Kaan kolunu omzuma atarak ''Sen ne düşünüyorsun Deniz? Hiç konuşmadın'' dedi.
''Irmak'a katılıyorum. Ge-gereksizdi.Eminim bir yerde unutmuştur.'' Çağatay gelen otobüsü durdurdu. Hepimiz bindik ve en arka köşeye oturduk. Azra'nın kaybolan daha doğrusu çaldığım yüzüğü artık gündemimizde değildi.
''Hala bizde kalmamakta ısrarlı mısın Deniz?''
''Evet Irmak. 18 yaşındayım tek başıma yaşayabilirim.''
''Tabi ki de yaşayabilirsin. Ben sadece yalnız kalmaya hazır değilsen diye dedim.''
Çağatay her zaman ki gibi erkekliğini göstermek istercesine ''Korkarsan filan sakın çekinme ara hemen geliriz. Gerekirse nöbet tutarız hiç sıkıntı değil.'' diyerek Irmak'ın daha fazla ısrar etmesini engelledi.
''Sağ olun çocuklar. Durağıma yaklaştık hepinizi öptüm'' diyerek kapıya yöneldim.
Kapı açılıp indiğimde Irmak arkamdan ''Whatsappta ol mesajlaşalım'' diye bağırıyordu.
''Tamam annee''.
Evimin sokağına girdiğimde içimde bir şeyler sanki beni geri itmeye çalışıyor , aynı zamanda nefes almamı zorlaştırıyordu. Bu anı elbet bir gün yaşayacaktım. Ertelemem , yalnızlığımı görmezden gelmem bir şeyi değiştirmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anka Kuşu
Genç KurguHer şeyinin elinden alınıp sadece canının bağışlandığı bir günde Deniz kendi cehennemini yaşamaya başlar. Kendi yollarıyla bu zorlukların üstesinden gelebilecek mi yoksa daha da kötüsü mü yaşanacak? Fakat artık kaybedecek hiçbir şeyi olmaya...