Ne demeliydim? Bu durum zaten karmaşıktı, bir de buna açıklama getirmek daha da karmaşık hale sokuyordu her şeyi. Daha fazla bir şey saklamak istemiyordum hayatımda.
Fakat hiçbir zaman insanların beni anlayabileceğini düşünmedim. Her zaman bir önyargı vardı, hala var. Belki de benim yaşadığım yüzyılda bu hep böyle devam edecek.
Her zaman bir yerde, bir şekilde insanlar şiddet, zorbalık, ön yargı, daha da kötüsü cinayet ile karşılaşacak. Yine bunlara sessiz kalanlar olacak.
Mafolup kayıp giden hayatlar sanki hiç varolmamışcasına unutulup gidecek. Oh iyi olmuş diyenler olacak, bazen de mağduru savunmaya çalışıp hiçbir şeyi değiştiremeyenler, kimseye lafını dinletemeyenler olacak.
Her zaman bir yerde adalet susacak. Haksızlık konuşacak. Oysa ki dünyaya bir kere geliyoruz. Sadece bir şansımız var yaşamak için. Ve ben bu şansı kendim olarak kullanmak istiyorum.
Başkasının olmamı istediği şekilde değil. Fakat sonradan anladım ki ben çok şey istemişim. Yine de haksızlığın beni yutup yok etmesine izin vermeyeceğim.
''Ben yukarı çıkıyorum'' deyip yanımdan geçen Buse'ye baktım. Sonra da Irmak'a. Hala kapıda durmuş sanki içeri girmeye korkuyor gibi bakıyordu. Ona doğru yaklaşırken, ''Ben sadece özür dilemek için gelmiştim'' dedi.
''Özür dileyecek bir şey yapmadın Irmak. Sana bağırdığım için ben özür dilerim.''
Irmak ona söylediklerimi duymamış gibi bakıyordu. Başka bir cevap bulmak için yüzümü okumaya çalışıyordu.
''İçeri gel'' dedim.
Irmak birkaç saniye düşündükten sonra eve adımını attı.
''Neler oluyor Deniz? Buse'nin o halde evinde bu saatte ne işi var?''
''Anlatacağım. Önce otur.''
Koltuğa oturduğumuzda nerden anlatmaya başlamalıyım diye düşündüm. Yanlış bir şey söylemeye korkuyordum.
''Dün seninle tartışmamızdan sonra okuldan çıkıp durağa gittim. Orada Buse ile karşılaştım ve günü birlikte geçirdik.''
Ona takım elbiseli adamı anlatmayacaktım.
''Yani bana onun dün gece burada kaldığını mı söylüyorsun? Irmak ne anlamalıyım şu an Buse'den bahsediyoruz. Nereden çıktı bu kız, hangi ara bu kadar yakın oldunuz?''
''Sakin olur musun?'' dedim hafif yüksek bir sesle.
Irmak gözünü bile kırpmadan söyleceğim bir sonraki cümleyi bekliyordu.
''Oldu işte bir şekilde. İkimiz de yalnızdık ve birlikte takılmak istedik hepsi bu.''
''Peki. Ama bu işte bir tuhaflık var Deniz ve sen bana anlatmıyorsun.''
''Biz sevgiliyiz.''
Buse okul kıyafetlerini giymiş salonun girişinde duruyordu.
''Anlamadım, ne?''
''Duydun Irmak. Deniz'i seviyorum. Söyleyecek bir şeyin mi var?''
Ayağa kalkıp Buse'nin yanına gittim.
Alçak sesle ''Ne yapıyorsun sen Buse?'' diye sordum.
Aynı şekilde ''Bu olayın daha fazla tuhaflaşmasını engelliyorum'' dedi.
Irmak, ''ne yani siz şimdi?''
Buse ile ben aynı anda farkında olmadan biraz yüksek bir sesle ''EVET!'' dedik. Artık iş işten geçmişti, inkar edecek durumda da olmadığıma göre ortamdaki anlamsız ve rahatsız edici havayı devam ettirip hiçbirimizin eziyet çekmesine gerek yok diye düşündüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anka Kuşu
Teen FictionHer şeyinin elinden alınıp sadece canının bağışlandığı bir günde Deniz kendi cehennemini yaşamaya başlar. Kendi yollarıyla bu zorlukların üstesinden gelebilecek mi yoksa daha da kötüsü mü yaşanacak? Fakat artık kaybedecek hiçbir şeyi olmaya...