Arya ve babamın ölümünün üzerinden 3 ay geçmiş, koca yazı Irmak ve ailesiyle birlikte geçirmiştim. Kendi evime girmeye korkuyordum. Bu zor süreçte Irmak beni bir an bile yalnız bırakmadı. Ona çok şey borçluyum.
Artık okullar açılmıştı. Lanet lise hayatımın son senesindeydik. Evet ben de çoğu ergen gibi liseden nefret ediyordum çünkü okula gitmek demek hayata devam etmek demekti. Fakat ben devam edemiyordum. Yaşayan bir ölü gibiydim adeta. Derslere odaklanamıyordum, dünyada hatta etrafımda neler olup bitiyor haberim bile yoktu.
Hiçbir şey artık ilgimi çekmiyordu.İçimde asla söndüremediğim bir öfke ve aynı zamanda yorulmuşluk hissi vardı.Sonsuza kadar uyumak istiyordum.
Matematik dersinin ilk 5 dakikasından sonra ilgim tamamen dağılmış kafamı sıraya koymuştum. Eve gittiğimde ne yapacağımı düşünüyordum. Kendi evime.
Irmak bir süre daha onlarda kalmam için ısrar etmişti fakat bunu daha fazla sürdüremezdim.Kendi yalnızlığımla artık yüzleşmem gerekiyordu.Bunları düşünürken aylardır şiş olan göz kapaklarım sanki mümkünmüş gibi daha da ağırlaştılar.
Ve birden kendimi bir sahilde buldum. Güneş bulutların arkasından parlıyor, deniz sanki öfkesini kusarmışcasına dalgaları şiddetle kıyıya vuruyordu. Yalnız olmadığımı anlamam bir kaç saniye sürdü.
Kumların üzerinde bir kadın yatıyordu. Güzel bir kadın. Güneşten kim olduğunu çok iyi seçemiyordum fakat ona doğru yaklaştığımda yüzündeki o mükemmel tanıdık gülümsemeyi fark ettim.
Annemin gülümsemesini.
Altın sarısı kıvırcık saçları rüzgarda dalgalanıyordu. Bir an cennette olduğumu düşündüm. Ona doğru koşup sarılmak istedim ki denizden gelen babamın sesini duydum.Arkamı döndüğümde elindeki sörf tahtasını sımsıkı tutmuş denizden çıkıyordu.
''Hey ufaklık babanı izledin değil mi? Ah bunu kullanmayı sana öğretmek için sabırsızlanıyorum'' deyip beni kucağına aldı.
Bu anı hatırlıyordum. 3 yaşındaydım. Çeşmede yeni bir yazlık almıştık. Her zaman ki gibi çok mutluyduk.
Annem ''Karnınız acıktı mı bakalım? Sanırım ben acıkan birilerini tanıyorum '' deyip beni gıdıklamaya başladı. Onun en sevdiğim bol çikolatalı keklerini küçük bir sepetten çıkarıp babamla bana uzattı. Bu ana tutunmak istedim.
Ellerimden her an kayıp gidecekmiş gibi gelen hissi bastırıp sadece bu anda kalmak istedim. Keklerimizi yerken babam ''Hey Deniz şu paraşütü görüyor musun?'' deyip kolumu dürtüyordu. Gökyüzüne bakıyordum fakat bir şey göremiyordum.
Babam beni dürtmeye ve adımı seslenmeye devam ediyordu. Bir süre sonra babamın sesi gittikçe uzaklaştı görüntü kayboldu ve Irmağın sesini duydum. ''Deniz?'' ''Hey uyan artık öğle tenefüsündeyiz.'' dedi. Kafamı zar zor sıradan kaldırdığımda Irmağın bana bakan yemyeşil gözlerini gördüm.
''Hadi gel kantine gidiyoruz bir şeyler içelim.'' dedi. Sınıftaki arkadaş grubum Kaan , Çağatay ve Irmaktı. Hepsiyle çok iyi anlaşıyordum. Kaan ve Çağatay ailemin kazasından sonra bana biraz daha hassas davranmaya çalışıyorlardı.
Onlara göre bu hassaslık beni çok fazla konuşturmamaktı. Her an yanlış bir şey söyleyecekler diye ödleri kopuyordu. Irmak'ın onları nasıl tembihlediğini hayal edebiliyordum.Hala yanımda birilerinin olduğunu bilmek güzeldi.
Kantine indiğimizde her zamanki yerimizde Kaan ve Çağatay oturmuş futbol sohbeti yapıyorları. Bizim geldiğimizi görünce birden sustular. ''Devam etsenize. Bu sene kim şampiyon oluyor bakalım?'' dedim. Futboldan zerre kadar anlamıyordum. Sadece Beşiktaşlıydım o kadar. Babamın bana küçükken giydirdiği formaları, aldığı Çarşı atkılarını hala saklıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anka Kuşu
Teen FictionHer şeyinin elinden alınıp sadece canının bağışlandığı bir günde Deniz kendi cehennemini yaşamaya başlar. Kendi yollarıyla bu zorlukların üstesinden gelebilecek mi yoksa daha da kötüsü mü yaşanacak? Fakat artık kaybedecek hiçbir şeyi olmaya...