BÖLÜM 3 ''Hazırlık''

38 8 0
                                    

-GÜNÜMÜZ-

Güneş artık tamamen kendini göstermiş bütün şehri aydınlatıyordu. Ben dünden valizimi hazırladığım için Ulaş'ın toparlanmasını bekledim. Yarım saat sonra yolda olmamız gerekiyordu.

Kahvaltı yapıp çıkacaktık ki telefonum çalmaya başladı. Arayan Irmak'tı. ''Merhaba güzellik'' diye açtım telefonu. ''Sen benden habersiz şehirden mi ayrılıyorsun yoksa yanlış mı duydum?''dedi sorgulayıcı bir ses tonuyla.

Irmak çocukluğumdan beri sahip olduğum tek dost hatta tek ailemdi. Onsuz ayakta kalamazdım. Şu anki ben olamazdım. ''Çok uzun süreliğine gitmiyoruz.İki gün sonra yanındayım meleğim.''

''Seni özleyeceğim sürtük.''dedi. ''Ben şimdiden özledim'' dediğim sırada Ulaş arabaya binmiş kornaya basıyordu.''Hey kendine dikkat et tamam mı Deniz başını sakın belaya sokma.Hiç kurtaramam ona göre'' dedi.

''Haha merak etme sen. Öptüm.'' diyip telefonu kapattım. Ve Ulaş'la beraber belaya doğru yola koyulduk.

-4 YIL ÖNCE-

Sonunda yaz tatili gelmiş, hava cehennem sıcaklığında, kardeşim Arya ile girdiğimiz kıyafet kavgaları yüzünü göstermiş artık bir an önce buz gibi denize girmek istiyorduk.

Babam bizi her zaman Çeşmeye götürürdü. Eskiden annemle buraya çok gelirlermiş.Hatta evlenme teklifini burada etmiş.Annem öldükten sonra babam artık umursamaz bir adam olmuştu ama sanırım onun tek güç kaynağı bizdik ve bizi kırmak istemiyordu.

Arya daha yokken, annem ve babamla gittiğimiz tatilleri , kayakları o kadar çok özlüyordum ki. Her ne kadar artık hayal meyal hatırlasam da o günlerin verdiği mutluluğu hala hissedebiliyordum.

Annem Arya'yı doğurduktan sonra vefat etti. Bana söylenen tek şey buydu. Ben de o zamanlar 4 yaşında olduğum için olayın pek de farkına varamamıştım.Sanki annem bir yere gitti ve geri gelecek sanıyordum.Ona en çok ihtiyacım olduğu zamanlar yanımda olmadığı için bizi aslında terketiğini sanar, artık başka bir çocuğun annesi olduğuna dair saçma düşüncelere kapılıp nefret beslemeye başlardım.

Ama babam bana annemin artık bir melek olduğunu ve onu bir daha göremeyeceğimizi fakat onun bizi her zaman koruyacağını söyledikten sonra ne kadar saçma düşündüğümü anlamıştım.Ve büyüdükçe ölüm kavramının acımasızlığını öğrendim. Çocukken Arya ona sürekli annemi anlatmamı isterdi.

Neredeyse zar zor hatırlayabildiğim birisini değil de Arya'nın duymak istediklerini anlatırdım hep. Bu onu o kadar mutlu ederdi ki.

Çeşmeye doğru yol almıştık. Artık 17 yaşında olduğum için arabada ön koltuğa oturmuştum. Keyifli yolculuğumuza hep birlikte şarkı söyleyerek devam ediyorduk.Arya yine arka koltukta muhteşem ressamlığını konuşturuyordu. Nereye gidersek gidelim üçümüz birlikteyken Arya her zaman bulunduğumuz anın resmini çizerdi.

''Abla bak nasıl olmuş?'' Arka koltuktan uzattığı kağıdı dikkatle aldım. Arya'nın sanat eseri her zamanki gibi muhteşemdi. Şu andan tek farkı ön koltukta benim yerime annem oturuyor , arka koltukta da Arya benim dizime yatmış, ben de onun saçlarını okşuyordum.

''Vaov Arya inanıl.. hey bunlar benim ayakkabılarım!''

 ''Resimde de gördüğünüz üzere o ayakkabılar en çok bana yakışıyor ablacım.''

''Saçmalık.''

 Babam tartışmanın büyümesini istemeyerek ''Kızımın eşsiz eserine ben de bakabilir miyim?''dedi. Kağıdı ona çevirdiğimde babamın yüzündeki gülümseme yavaş yavaş kayboldu ve resme öyle odaklanmıştı yan yoldan çıkan arabayı fark edememişti.Birkaç saniye öncesine kadar o kadar güzel ve mutlu doluyduk ki aynı eski günlerdeki gibi huzurlu hissetmiştim.

Arabayı son anda fark edip direksiyonu çevirmeye çalışsam da artık çok geçti.

Her şey bir anda olmuştu. Arya ve babam kanlar içinde derin bir uykuya dalmışlardı.Onları uyandırmaya çalışmıştım. Bir süre sonra da uyanmaları için dua etmeye başladım.

Ama ikisi de nefes almıyorlardı. Ben de hareket edemiyordum çünkü bacağım çok kötü sıkışmıştı. Ve kolumun kırıldığından emindim. Birilerinin yardım etmesi için avazım çıktığı kadar bağırıyordum. Bir yandan hıçkırarak ağlıyor bir yandan da tüm kalbimle babamın ve kardeşimin uyanması için Tanrı'ya yalvarıyordum. Ama O dualarıma cevap vermedi.

Ailemi bir kez daha parçaladı.Ve beni cezalandırırcasına bu dünyada bıraktı. Ölüm gibi geçen bir süre sonunda siren seslerini duymaya başladım. Ve daha fazla dayanamayıp ben de derin bir uykuya daldım.

Gözümü hastanede açtığımda yanımda Irmak vardı. Elimi sımsıkı tutmuş kafasını yattığım yatağa koymuş uyuyordu. Aklıma direkt Arya ve babam geldi. Onları görmek istedim. Yatakta acı içinde hareket edince Irmak uyandı.

''Ah Tanrı'ya şükürler olsun ! Deniz nasıl hissediyorsun neye ihtiyacın var hemşireyi çağırıyım mı? Su istiyorsan hemen veriyim.'' eli ayağına dolanmış bir şekilde bana yardım etmeye çalışıyordu ama benim tek düşünebildiğim ailemdi.

''Sakin ol Irmak ben iyiyim. Sadece Arya ile babamı görmek istiyorum.'' dedim. Bir an sessizlik oldu. Irmak çaresiz bir ifadeyle gözlerimin içine bakıyordu. Bir süre sonra da hıçkırarak ağlamaya başladı.O an bütün gerçek tam önümdeydi, sadece görülmeyi bekliyordu.Ama ben bakmaktan kaçıyordum. Kabullenmek istemedim. 4 sene geçmiş olmasına rağmen hala Arya ile babamın öldüğünü kabullenemiyordum.

''Hayır Irmak sakın bana onların da beni terk ettiğini söyleme! SAKIN!''. Irmak daha da güçlü ağlamaya başladı. Her an akmaya hazır göz yaşlarım daha fazla dayanamayarak yanaklarımı ıslattı.Ben bunu kaldırabilecek kadar güçlü değilim ki dedim kendi kendime.Güçlü değildim.

Anka KuşuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin