"Uçurumları sevenlerin kanatları olmalı."
-Nietzsche
Kader.
Yaratıcı'nın, bize önceden düzenleyip, planladığı, değişmeyen ezeli hayat.
Evet, kaderi bu şekilde tanımlardık. İnsanoğlunun kendisi için tasarlanan bu ezeli taktirde oynadığı drama. Kimi bunu kabul etmişken, kimi de bu ezeli takdire karşı çıkmış ve kabul etmemiştir. Zira onlara göre herşey önceden belirlenip kurgulanmışken nasıl yaptıklarından sorumlu olma suâlindeymişler.
Kurgulanmış bir dramada oyunculuktan farklı bir şey yapmiyorsak bu yaşamın ne anlamı vardı? Yıllardır bu konu tartışılıyordu. Ancak daha sonra insanlar başka bir terimle aydınlanıverdiler.
Cüzî-İrade.
Aslında bizim için kurgulanan bu dramada irademiz ile kısmen yada tamamen kaderimizi değiştirebileceğimizi öğrendik. Ve sonra aslında karakterimiz, yaptıklarımız, planladıklarımız ve daha çoğu şey ile aslında bu dramanın senaristi olduğumuzu nihayet anlayabilmiştik.
Sonra...
Sonra başladık şu meşhur hayat hikayelerimizi yazmaya.
Dila.
Dila da haykırmak istiyordu. Kendisi için yazılan bu kara kadere isyan etmek istiyordu.Bu kötü dramada oyuncu olmak istemediğini söylemek istiyordu. Bu kötü kaderin ne için kendisine yazıldığını bağırarak sormak istiyordu. Belki de bu kötü kaderini aslında kendisinin yönlendirdiği ihtimalini en derin ve en kuytu köşelerinde saklayıp, ondan kaçarak...
Göz yaşları birbiri ardına akarken o inci tanelerinden bir kaçı da Altan'ın elinin üzerine düşmüştü. Altan gözlerini ondan ayırarak eline baktı bilinçsizce. Bu kız ne kadar da çok gözyaşı döküyordu böyle?
Dila'nın elleri Altan'ın yakalarında kalmıştı. Bir türlü hareket ettiremiyordu. Deli gibi atan kalp atışlarını duymasa yaşadığını bile varsaymazdı. Arkaya dönmek istemedi Dila. Dönemedi. Ne ile karşılaşacağını bilmiyordu. O... O şeyle yüzleşecek kadar güçlü değildi ki hem! Ama hayır!
Hayır az önce kötü birşey olmamıştı!
Hayır az önce bir silah sesi duyulmamıştı!
Ve hayır, Dila'nın arkaya dönecek cesareti vardı!
Elleri tüm gücü çekilmiş gibi iki yanına düştü. Gözlerini kapatarak ağırca arkasını döndü. Sanki o örtülü göz kapaklarının gerçeği biraz daha erteleyeceğini umut ederek. Gözlerini açmaya deli gibi korksa da yavaş kıpırtılarla onları aralandırdı.
Evet. Evet işte ona birşey olmamıştı! İyiydi o!
"Abi!"
Hızla koşarak boynuna sıkıca sarıldı. Allah bilir ya ne çok korkmuştu. Ömrü hayatı boyunca böyle bir korku ile karşı karşıya gelmemişti. Birdaha da yaşamak istemiyordu.
"Selim..." dedi abisi. "Bir kez Selim de bana."
Dila onun sözleri ile kaşlarını çattı. Neden şimdi böyle birşey diyordu ki abisi? Ona Selim dediği zamanlar abi demesi için az azarlamamıştı. Şimdi değişen neydi ki? Hem tam burada, şu konumda böyle şeyler söylemesinde ki amaçta neydi? Ve sesi neden öyle zorla konuşuyormuş gibi bir tınıdaydı?
Dila abisinin ona sarılmaması ile yavaşça ondan uzaklaştı. Gözlerini ona yönelttiğin de yüzünde çok donuk bir ifade vardı.
"Abi?" dedi soru sorar biçimde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Aşk
General FictionNefretle başlayan bir hikaye tutkulu ve tehlikeli bir aşka dönüşebilir miydi? Nefret, intikam ve aşk aynı zamanda bir kalpte bulunabilir miydi? Dila, abisinin hataları arasından onu çekmeye çalışırken onu tamamen kaybettiğinde bütün gerçekleri görme...