6. Bölüm "Teklif"

35 1 0
                                    

"Abi!"

Dila, günlerdir gördüğü kabustan, yine çığlıklarla uyanmıştı. İçinde ki sönmeyen kor ateş onu cayır cayır yakıyordu. Gözyaşlarını o kadar çok tüketmişti ki göz pınarlarında akacak bir damla dahi kalmamıştı. Böyle bir acıyı daha evvel tatmamıştı. Bu acı kader, ondan sonunda tek varlığını da kolayca çekerek almıştı. Abisi kollarından su gibi akıp gitmişti.

Nefesinin tıkanması ve boğazından hiç gitmeyen o ağırlığın üzerine yenisi eklenince yine acı krizlerinin geldiğini anladı. Ancak bu sefer kendisine hakim olmalıydı. Yoksa yine kendisini çaresizce uyutacaklardı. Buradaki insafsız doktorlar ve hemşireler acısını yaşamasına dahi izin vermiyorlardı. Bu lanet hastaneden kaç kez kaçmaya çalışmışsa da başarılı olamamıştı. Onu bir saniye dahi rahat bırakmamışlardı. Zavallı Dila, abisinin mezarını dahi bilmiyordu. O gömülürken bile yanında değildi. Onu neden rahat bırakmıyorlardı.

O sadece acısını yaşamak istiyordu.

Duyduğu ayak sesleri ile paniğe kapılan Dila, hemen yastığa başını koyarak o iri gözlerini kapadı. Daha yeni uyandığı için rol yapmakta zorlanmamıştı. Böyle yapmak zorundaydı. Yine gaddarca uyutulmak istemiyordu.

Kapı yavaşça açıldıktan sonra biri girdi. Ve kapı kapandıktan sonra içeri giren kişi hiç hareket etmemişti. Meraktan ölsede sesini çıkarmadı. Bu gelen kişinin doktor veya hemşire olmadığına emindi. Çünkü doktor ve hemşirelerin giydikleri hastane terlikleri böyle topuk sesi çıkarmıyordu.

Gözünü açmaya niyetleniyordu ki odanın içindeki kişi tekrar hareketlendi. Merakı ağır bassa da bir süre daha beklemeye karar verdi. Odanın içinde ki kişi yakınındaydı ancak çok fazla değil. Sonra perdenin hareket ettirilmesi ile çıkan sesle birlikte oda olduğundan daha karanlık bir hale büründü. Yanında ki koltuğa oturulduğunu hissetti. Burnuna ağır bir erkek parfümü kokusu geldi. Evet artık kesinlikle doktor olmadığına emindi. Ama kim olabilirdi ki? Burda onu ziyaret edebilecek kimse de yoktu. En sonunda yavaşça gözlerini araladı.

Bulanıklaşan görüntü en sonunda netliğe kavuştu. Usulca yan tarafa doğru başını çevirdi. Sönmüş külün aniden kızgın bir aleve dönüşmesi gibi kabarıp alevlendi Dila. Karşısında kalbini canlı canlı derin ateşe atıp küle çeviren adam duruyordu. Koca kalbini nefret ve intikamdan ibaret iki parçaya ayıran adam duruyordu. Yüreğinde ki o koca nefretle tısladı.

"Katil!"

Duyduğu ses ile bakışları genç kıza yöneldi. Ne zaman uyandığını fark etmemişti dahi. Ancak mesele şimdi bu değildi. Ortada koca bir yanlış anlaşılma vardı ve bunu düzeltmeliydi.

Ancak ilk defa öfkeyi en saf haliyle gördüğü bu koca gözler onu çoktan, geri dönülemez bir şekilde yargılamış gibi bakıyordu.

Nereden başlayacağını yada ne yapacağını bilemeyen Altan huzursuzca yerinde kıpırdandı. Ona ne olup bittiğini soğukkanlılıkla hemen anlatıp gitmek istiyordu. Aslında bunu bu sabaha kadar yapabileceğinin farkındaydı. Kızın inanıp inanmaması çok da onu ilgilendiren birşey olmazdı. Tabi ki çekip gidebilseydi.

Ancak artık sadece anlatıp öylece çekip gidemezdi. Bu kızı gerçeğe inandırmalıydı. Çünkü ancak öyle onu yanında tutabilir ve koruyabilirdi. Ne kadar kabul etmekte geciksede Dila'nın başına o adamları kendisi sarmıştı. Dolaylı yoldan olsa da. Ve o da hatasını telafi edecekti.

"Dila..." diyerek ondan bakışlarını ayırmadan ayağa kalktı. Ellerini kumaş pantolonunun cebine koyarak yatağın ayak ucu kısmına yöneldi. Şimdi tam olarak Dila'nın karşısında idi.

"Adımı o pis ağzına alma lanet herif! Ne yüzle buraya geldin sen! Arkanda bıraktığın enkazın son halini görmek için mi?" Nefretle püskürmüştü Dila. Tam da Altan'ın beklediği bir tavırla. Ona şimdi herşeyi anlatsa da inanmayacağını biliyordu. Hoş, şimdi ona dünya yuvarlak dese, sırf kendisi dediği için inanmayacağını da biliyordu. Sıkıntıyla bir nefes verdi dışarıya.

Kırmızı AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin