30. BÖLÜM "KABULLENİŞ"

11.3K 644 51
                                    

Varlığının verdiği tanıdıklık hissi.

Kömür karası gözlerinin huzurlu karanlığı.

Parmaklarımın arasından usulca kayarken içimi titreten parmakları.

"Bir eli tutmak, bir hayata tutunmaktır." derdi hep Çakır Dede, ben ne kadar anlamadıysam o, o kadar tekrar ederdi bu cümleyi. Ellerim, Araz'ın ellerine kenetliyken bu cümleyi şimdi iliklerime kadar kavrıyor, yaşıyordum. Aramızda hüküm süren elektrikte bile bir hayat vardı ve parmaklarımızın birbirine her kenetlenişinde bu hayatı beslediğimizi hissedebiliyordum.

İçimde yaşadığım birçok karmaşık his vardı ve ben bunları heyecan, mutluluk, huzur diye ayırt etmektense kısaca Araz Boran demeyi tercih ediyordum.

Derin bir nefes çektiğini duydum. Gülümseyen gözlerle ona baktığımda bana sıcak bir ifadeyle karşılık verdi. "Havada yaz kokusu var, küçüklüğümden beri sevmişimdir. Huzur ve sakinlik veriyor."

Gülümsedim ve başımı omzuna bıraktım. Yeniköy taraflarından ilerlediğimiz bir tepeye çıkarmıştı bizi Araz, İstanbul bütün güzelliğiyle geceyi ışıklarıyla süslerken bize eşlik eden tek şey ormanın huzurlu sessizliğiydi. Arabanın sıcak kaputuna yaslanmış, beni sırtım ona dönük olacak şekilde kendine çekmiş ve kollarını belime sarmıştı. Elleri ellerimin üstünde, başım omzunda; boynundan yayılan mest edici kokuyla huzuru yaşıyorduk. İçim bir tüy kadar hafifti. Uzun zamandır böyle bir his yaşamamıştım ve bu hissi bana Araz'ın yaşatması bana bambaşka hissettiriyordu.

"Yazı seviyorum, bana yalnız hissettirmiyor."

"Kışın?"

İçimdeki hafiflikle derin bir iç geçirdim. "Kışın soğuk bir yalnızlığı var, seviyorum ama bana tuhaf hissettiriyor. Huzurla hüzün arasında bir his; araf gibi."

Beni saran kolları sıkılaştı ve bir Araz Boran alışkanlığının farkına vardım: ne zaman yalnızlığımı ona hissettirsem ya da hissetse böyle yapıyordu. Bunun bilinciyle yüzüme engel olamadığım bir gülümseme yayıldı ve yüzümü Araz'a çevirdim. Ay ışığı keskin, erkeksi hatlarına vuruyor ve ona gizemli, insanın içini hoplatacak tehlikede bir hava katıyordu. Ve ben o kömür karası gözlerin ardında, o siyahlığın içerisinde güvende olduğumu biliyordum.

Derinleşmiş bakışlarını bana çevirdi, kafasını kurcalayan bir şey düşündüğünü biliyordum fakat bakışlarını bana odakladığında o karmaşık ruh halinden huzurlu bir sakinliğe geçtiğini gözbebeklerinde gördüm. İçim sıcacık oldu ve tamamen ona dönerek kollarımı boynuna sardım. Sesine yansıyan gülümsemeyle "Ne oldu şimdi?" diye sordu.

"İçimden geldi."

Kollarıyla beni daha sıkı sardı. Kaputa oturduğu için aynı hizadaydık, hatta ben ondan biraz daha uzun kalıyordum. Kendimi ona bakacağım mesafede çekip ellerimi kaslı göğsünün üzerine koydum ve gözbebeklerine bakıp gülümsedim.

"Mavi yakışmış."

İltifatı beni hazırlıksız yakaladığı için yanaklarıma ateş basarken utangaç bir şekilde gülümsedim. Neyseki akşam vakti olduğundan kızardığımı görmemişti. "Teşekkür ederim."

Muzip bir şekilde gülümsedi. "Rica ederim."

Güldüm. "Bayağı ilerleme kaydediyoruz bakıyorum da."

Bembeyaz dişlerini ortaya seren gülümsemesiyle bana bakıyordu. "Teşekkürlerini kabul etmemem için bir sebep kalmadığını düşünüyorum."

Ellerimi dua eder gibi kaldırıp kafamı gökyüzüne doğru kaldırdım. "Allahım! Şükürler olsun birileri bir şeyleri anladı en sonunda!" Ellerim tekrar eski yerini alırken ona yalandan azarlayan bakışımı attım. "Teşekkürlerimi kabul etmemen için sebepler vardı yani öyle mi Araz Bey?"

KAR TANESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin