6. BÖLÜM "SAVUNMA"

19K 766 51
                                    

Boğaz Köprüsü, İstanbul.

Derin bir nefes çektim Yedi Tepeli Şehir'e bakarken. Suskunluğun ele geçirdiği arabanın Araz özlü atmosferinin beni boğduğunu anlayınca Araz radyoyu açmış, sağır eden sessizlik yerini Mazzy Star'a bırakmıştı.

İstanbul, bütün güzelliğini gösterdiği köprünün gerisinde kalınca bakışlarımı yola çevirdim. Sahiden, yolu biliyor muydu? Blöf yapmış olamaz mıydı? Saf bir insandım ve böyle saçma şeylere hemen inanabiliyordum. Lisedeyken İkra diye çok yakın bir arkadaşım vardı, bana hep böyle garip şeyler söylediğinde inanırdım. Sonrasını kahkahalar tamamlardı tabii.

İç çektim, yanımdaki adamın yabancılığı içimi deşiyordu. İlk defa, içten içe Araz'ın gerçekten kim olduğunu merak eden tarafım saklandığı yerden çıkmış, meraklı gözlerini onun güzel yüzüne odaklamıştı. Profilden bile insanın tüylerini diken diken eden erkeksiliği göze çarpıyordu. Rahat tavırlarıyla kullandığı büyük arabaya hakim oluşundan, direksiyonu tutan ellerinden, araba kullanışından ve trafikte bile kurduğu hakimiyetten anlayabiliyordum sahip olduğu gücü. Sert oluşu, arada bir o erkeksi dudaklarına oturan alaylı gülüşüyle insanı etkileyebiliyordu. Ondan her ne kadar nefret etsem de güzelliğini ve dışarıdan nasıl göründüğünü inkar edemezdim -bu ona özel bir durum değildi, insanların dış görünüşlerine olan tavrım değişmiyordu- . Bütün bunlara kendi içimde karşı çıkmak beni daha çok yıpratırdı, bugün yeterince savaşmıştım ve kendi düşüncelerimle başa çıkacak halim yoktu. Kaşlarımı çattım.

Araz Boran, kendi düşüncelerimde bile kendini kabul ettiriyordu. 

Sağa sinyal verip Kadıköy yoluna girdiğinde gözlerimi ona çevirdim, yüzünde yine hiçbir ifade yoktu. Beni evime götürmekle görevlendirilmiş bir şoför gibiydi. Suratına bir elma atsam, gram etkilenmezdi ama elma bin bir parçaya ayrılırdı. Gözlerine oturan koyuluk kalkmıştı; nefes alan kahvelerini gördüğümde benim kestanelerime de bir rahatlama çökmüştü sanki. Hafif dağılmış saçlarının çok küçük bir kısmı alnına dökülüyor, yola dizili ışıklar sert hatlı yüzünden gölge gölge akıyordu. Erkekler genelde yakışıklı veya sempatik olurlardı ama Araz Boran, güzeldi. Belki de onu farklı kılan da bu erkeksi güzelliğiydi.

Keşke, bu kadar güzel olmasaydı.

Ve gizemli.

"Mısır da ister misin?" Alaylı sesiyle irkildim. Kaşlarımı çattım, "Ne alaka?" Gözlerim kaçacak bir yer arıyorlardı ama maalesef ki insan vücudunda saklanabilecek en son organ onlardı.

"Yarım saattir film izler gibi beni izliyorsun kızım, görmüyor muyum sanıyorsun?" Çatık kaşlarımın altından kızgın kızgın ona bakıyordum. Alaylı bakışları bana döndü, tek kaşı muzip bir şekilde kalkmıştı. Dudaklarına oturan yamuk gülüşünden buram buram alay yayılıyordu.

"Gözüm dalmıştır, farkında değilim." Yalan.

"Tabi canım, kesin öyledir." Sinirimi bozuyordu, gözlerimi devirdim. Aramızda kısa bir sessizlik geçtiğinde bilinçaltımda oradan oraya at gibi koşturduğum düşünce dile geldi.

"İkinci ismimi nereden biliyorsun?"

Yine o ifadesizlik yüzündeki yerine oturmuş, Araz Boran geri gelmişti. Yola odaklı kahveleri yerini gözbebeklerinin siyahlığına bıraktı, "Neden her şeyi irdelemek zorundasın?"

Kaşlarımı çattım, "Çünkü sır gibi sakladığım ismimi pat diye söyleyiveriyorsun, bu benim için çok garip bir durum..." Anlamayan gözlerle ona bakıyordum, "...Ve benimle ilgili sonuçta."

KAR TANESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin