SÖSS-7

55 8 0
                                    


Taksi durduğunda beraber indik ve ben etrafı incelemeye başladım. Orman gibi bir yere gelmiştik. Geldiğimiz dar yolun iki tarafıda sık ağaçlarla doluydu. Buraya neden geldiğimizi sormak istesemde yine görürsün diyeceğini düşündüğüm için sormaktan vazgeçtim. Ormana doğru yürümeye başladığında hızlı adımlarla arkasından yetişip büyük adımlarına ayak uydurmaya çalıştım.

Ağaçlar yavaş yavaş sıklığını kaybederken ağaçların yerini hiç görmediğim renklerdeki çiçekler alıyordu. Kıra gelmiştik. Böyle bir şeyi beklemediğimden şaşırsamda Koray çimlerin üstüne oturduğunda bende oturdum. Neyseki Koray'ın verdiği kıyafetler etek veya elbise değildi. Pantolonun verdiği rahatlıkla bende onun yanına oturduğumda bana döndüğünü gördüm gözümün kenarıyla. Ama ben ona bakmıyor, batmak üzere olan güneşi izliyordum. Gökyüzü şeftali rengi olduğunda kaybolan güneşi izlemeyi bırakıp Koray'a döndüm, hava kararmak üzereydi ve bizim dönmemiz için karanlık bir ormandan geçmemiz gerekiyordu. Fakat döndüğümde Koray'la burun buruna gelmemiz aklımdakileri unutturmuştu. Heyecandan saçmalamaya başladım.

"Ee, şey, ben hava kararıyor diye şey yaptım yani çok yakınmışız o zaman biraz uzaklaşım en iyisi ben kalkayım..." Ayağa kalkacakken bileğimden tutmasıyla dengemi kaybedip popomun üstüne düştüm. Yüzünü yavaş yavaş bana yaklaştırıyordu yine sabahki gibi. Nefesi yüzümü okşadığında nefesimi tuttum. Aramızda milimler kaldığında gözlerini dudaklarımdan ayırıp gözlerime baktı. İzin istiyordu sanırım, sabahki gibi onu reddetmemi istemiyordu, belki de korkuyordu.

Sabah bende istemiştim aslında ama yanlış olduğunu düşünüp uzaklaşmıştım. Şimdide öyle düşünüyordum fakat kokusu bu düşüncemden ağır bastığı için gözlerimi kapattım. Aynı saniyede dudaklarını dudaklarıma bastırdığında kalbim göğüs kafesimi tekmeleriyle kırıyordu. Kulaklarımda kalbimin sesi, burnumda Koray'ın kokusu, dudaklarımda Koray'ın dudakları... Ellerini belime yerleştirip beni kendine çektiğinde kollarımı ensesine doladım. Dudaklarımı aralamam için beni zorladığında açmamak için direndim. Zaten fazlasıyla müsaade etmiştim ama daha fazlasına izin veremezdim. Yağmurun yağmaya başlamasıyla gözlerimi açtım ve Koray'ın koyu gri gözleriyle karşılaştım. Artık emindim, açık mavi değil, griydi gözleri. Damlalar kirpiklerinden yanağına, oradan da kayarak dudaklarımıza yuvarlanıyordu. Bana derin derin bakarken benim ona şaşı bir şekilde baktığımdan emindim. Bu gülme isteği uyandırsa da bu anı bozmak istemediğim için gülmedim. Ensesindeki saçları iyice karıştırdığıma emin olduğumda ondan ayrıldım. Nefesimi toparlamaya çalışıp ellerimi kendime çektim. Koray ise belimdeki eliyle kalkmama destek olurken kendisi de benimle birlikte ayağa kalktı. Koray doğrudan benim yüzüme bakarken ben ise Koray hariç her yere bakıp nasıl döneceğimizi düşünüyordum. Toprak kokusu havaya yayılmaya başladığında ormanın içinden bir ses duydum. Baykuştu sanırım, onun çıkardığı sese benziyordu. Ben küçük bir kızken ailemle kamp yapmaya gittiğimizde bir baykuş gelip bana saldırmıştı ve saçlarımın üstündem defalarca geçerek saçlarımı yolmuştu. Bir daha aynı şeyi yaşamak istemediğimden bileğimden ayırmadığım tokamla saçlarımı bağlayıp Koray'ın göğsüne ürkekçe sindim.

"Bu karanlıkta ormanın içinden gitmeyeceğiz değil mi?"

"Başka yol yok Sare, tek yol kırı takip edip köye gitmek ama yağmur yağdığı için kırdan gidemeyiz, çamura batarız ve her adımımız daha da ağırlaşır. Üstelik köy çok uzak."

"Ormandan gittiğimizde de çamura batacağız?"

"Evet, aklıma bir fikir geliyor ama kabul eder misin bilmiyorum."

"Evet kabul ediyorum."

"Ne olduğunu henüz duymadın bile, pişman olmayasın?"

"Olmam herhalde, kötü bir şey değil değil mi?"

Senden Önce Senden SonraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin