Pişman mı perişan mı?

68 1 0
                                    

En çaresiz anlarımızda gelenler kurtarıcımız olmuştur. Boşluktayken tutunduğumuz, korkarken sığındığımız. Çekip kurtarırlar. Yaşanmışlıkları yaşlandırırken ruhunu gençleştirir, bazen çocuksu yaparlar. Elini uzatır tutarsın, sevmiştir seversin. Ama hepsi zannettiklerindir sadece. Kimseye güvenmemen gerektiğini öğretenlerdendir o da. Bir kez daha seni yanıltacak kişidir belki de. Ya da önyargılarımızdan ibarettir hepsi. Doğru kişiyi önyargılarımızdan dolayı silip atabiliriz. Nereden bilebiliriz ki. Kırılmışlardanız biz. Onarılmayanlardan.

Aşkın en kötü saatine denk getirmişti kader bizi. İlk görüştü, belki değildi. Ama yanlış zamandı. Bu sefer değil diyordum. Önceleri mutluluktan uçuracak sonra en yukardan bırakıp en dibe batıracaktı. Kim bilir. Belki ayaklarımı yerden kesecekti. N'olursa olsun göze alamazdım. Sütten ağzım yanmak değil haşlanmıştı bir kere. Üfleyince uçup gider miydi yoksa kalırmıydı sonuna kadar bilemedim. Değer miydi deler miydi orası da mechul.

Aşk yoktu zaten benim için, sevgi vardı. Ona dair hiç bir şey de görememiştim. Ne de olsa aşkta vasıfsızdım. En çokta inançsızdım. Bırak kendini dedi mavi gözlü dev adam. Bırak. Ben yaşatayım sana aşk'ı. İnanmalı mıydım? Bağlanmadıktan sonra sorun yoktu belki. Ya bağlandıktan sonra? Bir şeylerden kopmak bana göre değildi. Her günün sabahında bırakıcam dediğim sigara da hala benimleydi sonuçta. Güçlüydüm ama iradeli değildim, bağımlılıklarımdan vazgeçecek kadar.

Maske varken hepsi aynıdır; olay maskeyi çıkarınca başlar. Hangi başka kişi yatıyordu içinde. Yoksa maskesiz miydi. Gözleri kadar içi de güzeldi belki. Bakınca derinlere daldırtanlardı, bazense geleceği hayal ettirenlerdendi. Bakışları da güzeldi bir hayli. İnsanın içini eriten cinsten. Önemli olan benide eritirmiydi bir gün acıdan? Çıkmazdaydım yine yukarısı bıyık aşağısı sakaldı bana. Ne yapsam pişmanlıktı. Yaşanmışlıklar değil yaşanmamışlıklar pişmanlıktır diyendim ben. Korkuyordum işte. Sığındığım ev başıma yıkılır diye ürperiyordu içim. Kaç bedenden geçmişti aynı sözler, kaç dilde kalmıştı aynı heceler? Kaç kalpten hasarlıydı. Tanımıyordum, sadece gözlerini bellemiştim en dış çizgisine kadar. Vakit kaybıydı belki de.

Bir amca oturmuştu masamıza. Kırk yıllık evliydi ama yanındakiyle kalbindeki hiç bir olamamıştı onca yıl. Öldürmemişti ama süründürmüştü. Yıllarca aklından çıkmayacak kadar. Altmış üç yıllık bir pişmanlıktı. Şiirler yazdıran imkansızıydı onun için. Belki de bir mesajdı bu anlattıkları. Yaşadığım sürece pişmanlığını ve acısını çekeceğim bir hayat ürkütücüydü doğrusu. O bir Romeo bende bir Juliet değildim ki zaten sonsuz sevgi olsun. Sonu olacaktı ama belki de aşkın en güzel halini yaşatacaktı bana. Mutlu, heyecanlı biraz da burkuktum. Üfleyerek yiyecektim yoğurdu.

Pişman olmaktansa perişan olmayı tercih edendim bu sefer.

“bir anı kalır sonra bir yazı,

iki ayrı beden

bir kül hece.”

Mavi KadarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin